Karmaşık Bir Süreç, Net Görev
Türkiye siyasi anlamda hareketli ve bir o kadar da karmaşık günler geçiriyor. Türkiye’nin göbekten bağımlı olduğu emperyalist merkezler, kendilerinin bölge ve dünyadaki yeniden paylaşım ve “düzenleme” stratejileri temelinde, Türkiye’yi de yeniden formatlama ihtiyacı duydular. Seksenli yılların sonu, doksanlı yılların başında, Sovyetler Birliği ve Dünya Sosyalist Sistemi çerçevesinde gerçekleştirilen karşı-devrim sonrası, başta ABD olmak üzere emperyalist merkezler “tek kutuplu dünya” söylemi ile yıllardır hazır olan planlarını çekmeceden çıkardılar. Süreç istedikleri gibi gelişmedi. 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi senaryosu ile sürece yeni bir itki sağladılar.
AKP’nin kurulması ve kısa zamanda demagojik takiye yöntemleri ile ülkede etkin bir parti konumuna gelmesi sürecin kendi içinde yeniden düzenlenmesinin ülkemiz açısından sonucudur. AKP bir ittifak partisi olarak ABD emperyalistlerinin yüzde bin desteği ve sağladığı olanaklar ile kuruldu. Başta Erdoğan olmak üzere, kadroları orada eğitildi, maddi ve teknik tüm olanaklar sunuldu. Türkiye politikası yeniden formatlandı. Yazımızın konusu olmamakla birlikte, elde edilen bu “başarı” ve kısa sürede sağlanan bu “gücün” kendi içinde taşıdığı farklılıklar ve çelişkiler sonucunda ittifak bozuldu. Kendi içlerinde bir güç savaşına dönüştü. Bu kurguları geliştiren emperyalist strateji merkezlerinin kendileri açısından dahi olsa her zaman doğru manevralar yapma yeteneklerinin olmadığına bir kez daha şahit olduk. Tabiri caiz ise Türkiye’deki taşeronları birbirlerini yediler, karşılıklı olarak kirli çamaşırlarını ortaya döktüler ve bir birlerini yok etme mücadelesine girdiler. Bu süreç devam ediyor.
En başta emperyalizmin ve yerli taşeronlarının hesaba katamadığı bir dinamizm bu süreç içinde güçlendi. Türkiye’de, genelde emperyalist merkezlerin bu politikalarına, özelde ise AKP’ye karşı geniş bir halk muhalefeti oluştu. Ve bu muhalefet kendisini ilk defa CHP ve MHP’de ifade etmedi. Temelinde Kürt halkının özgürlük mücadelesi olan ve süreç içinde Türkiye’nin anti-emperyalist, anti-faşist demokrasi güçlerinin önemli bir bölümü ile birleşen bir muhalif güç oluştu. Anti-kapitalist nitelikte olan bu güç kendini HDP’de ifade etti. Bir anlamda Türkiye’nin ulusal demokratik güçleri bir ittifak oluşturdular. Bu gücün daha da büyümesi ve genişlemesi gündemde olduğu ve emperyalizmin taşeronu AKP iktidarının, dolayısıyla devlet yapısının geleceğini tehdit edeceği egemen güçler tarafından tespit edildiğinden dolayı AKP iktidarı, devletin tüm kurum ve kuruluşları ile birlikte Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nın barış, demokrasi, emek, özgürlük ve sosyalizm güçlerine savaş açmıştır.
Burada yapılması gereken tespit, emperyalizmin planlarının, dolayısıyla AKP iktidarının tehlikeye girmiş olmasıdır. AKP’nin devlet ile birlikte bir bütün olarak bu saldırılarının sebebinin onun güçlü olmasından değil, konumlarını savunma kaygısı olduğunun görülmesi gereğidir. Devletin saldırısı çok yönlü gelişiyor. Bir yandan ana vuruşu Kürt halkının özgürlük güçlerine ve sindirmek amacıyla Kürt halkına yöneltiyor, adeta intikam alıyor; diğer yandan Türkiye işçi sınıfı hareketinin devrimci güçleri ve bu iki güç ile dayanışma içinde olan tüm barış ve demokrasi güçlerini yıldırmayı hedefliyor. Türk halkının Kürt halkı ile olan dayanışmasını, Kürt halkının ise Türkiye’nin demokratikleşmesi için Türkiye barış ve demokrasi güçleri ile olan ve sürekli gelişen birlikteliğini bozmayı hedefliyor. Amacına ulaşmak için, birleştirici niteliği ve söz konusu tüm güçleri birleşik olarak temsil konumunda olan HDP’yi sisteme entegre etmek, bu süreçte de bölmek ve parçalamayı hedefliyor.
Sürecin karmaşıklığı tam da bu noktada. 7 Haziran 2015 seçimlerinin iradesini yok sayan, her tür yasa dışı yöntemi kullanarak iktidarını korumaya ve diktatörlüğünü pekiştirmeye çalışan bir güç, özünde zayıflamış ve doğru yerden darbe yerse yıkılmaya yüz tutmuş veya en azından daha da güçlenerek diktatörlüğünü kurumsallaştıramama tehlikesi ile yüz yüze gelmiş bir güçtür. Onu bu köşeye sıkıştırma yeteneğini göstermiş olan Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye İşçi Sınıfı Hareketinin Devrimci Güçlerinin, en geniş Barış ve Demokrasi Güçlerinin desteğini de alan ittifakı şimdi daha da güçlenerek, devletin oyunlarına gelmeden genişlemek ve ezilen, sömürülen geniş halk yığınlarını kucaklamak zorundadır. Parlamenter temsil ancak söz konusu ilerici, devrimci güçlerin parlamento dışında geliştirecekleri güçlü halk hareketleri, yığınsal mücadeleleri ile sonuç alıcı olabilir. Nasıl ki bu geniş muhalefet gücü, binlerce can verilerek, yıllar süren zorlu sınıf, ulusal kurtuluş ve özgürlük mücadelelerinin sonucunda HDP’de vücut bulmuşsa, mücadelenin bundan sonraki süreçleri de bu niteliği ile belirleyici olacaktır. Sadece parlamentarizme hapsolmuş bir çalışma bu süreçte belirleyici olamaz. Bugün bu süreci Türkiye Kürdistanında halkın imhaya karşı direnişi, işçi sınıfının fabrikalardaki direnişi, gençlerin, kadınların baş kaldırıları, Fıratın doğusunda ve batısında yerel Halk Meclislerinin, İşçi Meclislerinin, Barış Meclislerinin gelişimi ve bütün bu faaliyetlerin koordinasyonu belirleyecektir. Bu birleşik, yığınsal güçtür, gerçekleşirse 1 Kasım seçimlerine yansıyacak olan ve seçimler gerçekleşmezse de daha da gelişmesi gereken.
AKP iktidarı varlık-yokluk mücadelesi veriyor, dolayısıyla ya daha da zayıflayacak ve tarihin çöplüğüne atılacak, yada onlar bu raundu kazanacak ve işçi sınıfının, Kürt halkının, barış, demokrasi, emek, özgürlük ve sosyalizm güçlerinin direnişini ve Anti-emperyalist Demokratik Halk İktidarına yürüyüşünü bir sure için daha engelleyecek. Yaşanan süreç bu derece önemlidir. Türkiye Komünist Partisi, bu gerçeklerin ışığında tüm yerellerde en geniş devrimci demokratik güçlerin birliğini ve eylemliliğini geliştirmeye büyük önem veriyor. Partimizin örgütleri, üye, sempatizan ve en geniş çevremiz, yaşadığı ve çalıştığı her alanda, günlük doğal ilişkileri içinde çalışmalarının yönünü bu hedefe kilitlemeli, oluşan Halk, İşçi ve Barış Meclislerinde semt, mahalle, işyeri, ilçe ve il düzeyinde aktif çalışmalara katılmalı, var olan fabrika ve semt temel örgütlerimize ilaveten, partimizin görüşlerini sadece gazetelerimizin dağıtımı aracılığı ile yığınlara aktarmak değil, bizzat ikili ilişkiler yoluyla örgütlülüğünü geliştirerek yaymalı ve bu güçlü ittifaka katkısını sunmalıdır. Meclislerin olmadığı alanlarda meclislerin kuruluşuna ve ilgili meclisin ülke koordinasyonu ile bağlarının kurulması görevini üstlenmeli tüm gelişmeleri partiye rapor etmelidirler. HDK ve HDP’de görev almış yoldaşlarımız, bu çalışmaları daha da güçlendirmeli, HDP çalışmalarını sadece bir seçim çalışması olarak görmemeli, ülkemizin emperyalist boyunduruktan kurtulması ve sosyalizme açılan anti-emperyalist halk iktidarının sürekli çalışmasının bir alanı olarak değerlendirmelidir. Karmaşık gibi gözüken bu süreci sadeleştirerek değerlendirmek, hedefe kilitlenmek her bir komünist için en net görevdir.
TKP MK Organı ATILIM Gazetesi Başyasızı Eylül 2015 sayı: 263 (www.türkiyekomünistpartisi.org sitesinden alınmıştır)