Seçimler: Emek Dünyasının Beklentileri Ne Oldu?

Seçimler: Emek Dünyasının Beklentileri Ne Oldu?

Seçimler: Emek Dünyasının Beklentileri Ne Oldu?

“Tarihi” bir seçim daha sonuçlandı. 2023 seçimleri öncesinde Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında birleşen devrimci güçler, hem parlamentoda geniş bir temsil gücünü sağlayacak, hem de muhalefet güçleriyle birlikte rejimin değişimi sürecini başlatacaktı.

Komünistler, bir yandan faşizan rejimin yıkılması ve demokrasiden yana güçlerin başarısı için çalışırken aynı zamanda toplumun kaderini belirleyecek olan Kürt halkının, işçi sınıfının, köylülerin, emekçilerin, Kadınların, gençlerin Demokratik Türkiyesi’nin inşasına daha aktif katılmayı önlerine koymuştu. 

Millet İttifakı da kapsamlı bir hazırlıkla; Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayarak ülkenin parlamenter sisteme dönüleceğini bunun da geçmişteki hatalardan ders çıkarılarak yapılacağını açıklamıştı. Helalleşme sloganına, kalkınma ve refah vaatlerine ve geniş bir ittifak oluşturmalarına rağmen Millet İttifakı da beklediği sonucu elde edemedi. Her iki ittifakın ortak adayı yüzde 48 oy alırken, mecliste de kanun yapacak çoğunluğa ulaşamadı.

Yirmi bir senedir iktidarda olan AKP ise seçimlere, kendi öncülüğünde İslami ve milliyetçi partilerin ittifakı ile büyük boyutlara ulaşan ekonomik çöküntünün sebep olduğu sorunlarla, demokratik hak ve özgürlüklerin ağır baskı altında olduğu, hapishanelerde binlerce siyasal hükümlü ve tutuklunun haksız ve hukuksuz nedenlerle tutulduğu ortamda girdi. On binlerce insanın ölümüne neden olan depremin yol açtığı felakete rağmen AKP deprem bölgelerinde de dindar halk ve emekçiler arasında önemli toplulukları mobilize etmeyi, bir arada tutmayı ve desteğini almayı başardı. 28 Mayıs 2023 “tarihi” seçimi de sona erdi ve Türkiye tarihinin gördüğü en gerici, dinci, faşist karması ittifakın lideri R. Tayyip Erdoğan ikinci yüzyılına giren TC’nin cumhurbaşkanı seçildi. Sürekli tekrar edilen tartışmalara, seçimlerde uygulanan taktik ve stratejilere, bunların doğruluğuna yanlışlığına girmeyeceğim. 

Buna rağmen yazının başlığına da uygun olarak emek dünyasının beklentileri ve elde edilen sonuçlar üzerine ne söylenebilir? Emek tarafından bakıldığında, mücadelenin işçi sınıfının siyasal mücadelesi ekseninde yürütüldüğü söylenebilir mi? Seçim çalışmaları süresince işçi sınıfının siyasal ve sendikal talepleri dile getirildi mi? Bunlar nelerdi? Bu sorular çoğaltılabilir ve cevapları aranabilir, ancak karşılaştığımız durum bu değildi. Fabrikalarda çalışan işçi sınıfının çekirdek gücü sanayi işçilerinden güvencesiz alanlarda çalışanlara kadar seçimlere katılıp oy veren işçiler toplumsal kutuplaşmanın her iki tarafında da yer aldılar. Geleneksel olarak bir bölümü seküler, sol ya da sağ partileri desteklerken önemli bir kesimi de siyasal İslamcı, milliyetçi partilere oy verdiler. Bu oran toplumun bütününü yansıtan orandan farklı değildi. 

Demokrasi Programı

Demokratik hedeflere varılabilmesi, demokratik bir devlet ve Türkiye’nin inşa edilebilmesi ancak radikal bir demokrasi programı ile mümkündür. Bu, siyasal mücadele ile varılabilecek bir hedeftir. Bu kavramı, “siyasal mücadele” kavramını hali hazırda verilmekte olan hak temelli, demokratik, sendikal, ekonomik kazanımlar için verilen mücadelelerden farklı olduğunu anlatmak için kullanıyorum. Siyasal mücadele kimlikler aşılmadan, devletin koyduğu kısıtlar ve çerçevelerden kurtulmadan, politika üretecek, üzerinde yürünecek yol ve yöntemler, varılacak hedefler ortaya konmadan verilemez. İşçi sınıfının siyasal mücadelesinin araçları olan partileri, sendikaları, demokratik kurumları da bu süreçte inşa edilir. 

Kimlik Siyaseti

Kürt meselesinin çözümü, Türklüğün hakimiyeti tartışılmıyorsa, Türklüğün tarihi sorgulanmıyorsa seçim kazanılsa bile demokratik bir perspektif geliştiremez. Cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü yılına girerken bu yüz yıllık mücadeleden bugüne nelerin geldiğini, bugün sınıf siyasetinin ne durumda olduğunu hatırlamalıyız. Bu süreçte verilen mücadeleleri, ödenen bedelleri, feda edilen hayatları bu şekilde layık oldukları önem ve değerlere kavuşturabiliriz. 2023 seçimleri çeşitli yönleriyle analiz edilerek, geçmiş mücadelelerin süzgecinden geçirilerek, geçmişten dersler çıkarılarak ve yeni hedefler belirlenerek yeni bir başlangıç haline getirilebilir.

Türk Milliyetçiliği 

TC’nin kuruluşu ile İttihat Terakki’den beri Türk milletinin millet-i hâkime duygusu Cumhuriyetin temellerine işlendi. Cumhuriyet bu temel üzerinde inşa edildi. Ermeni tehcirinin unutturulması bu nedenle devlet meselesi yapıldı. Kürt halkının varlığının inkârı, Kürt katliamları ve ekonomik krizin ülkeyi kasıp kavurduğu bir seçim ortamında Kürt siyasal hareketinin bu derece kriminalize edilmesi, Kürt karşıtlığının bu derece muhalefetin ittifakını oluşturan siyasi partilerin, CHP’de içinde olmak üzere etkilemesi bu nedenledir. Bu anlamda Türkiye’nin sorunu kimlik sorunudur. Bu sorun sadece Müslüman, Sünni ve milliyetçi parti ve çevrelerin sorunu değil seküler çevrenin de CHP kitlesinin de sorunudur. Cumhuriyetin kuruluşu ile başlayan eğitim seferberliği, cumhuriyet tarihinin hikâyesi, “ne mutlu Türküm diyene” özdeyişi ile ifade edilen konsept Türk sekülerizminin de temelidir ve bu temel milliyetçiliğe dayalıdır. 

Türkiye’nin sorunu muhafazakârlıktan kurtulmuş, milliyetçiliği aşmış bir demokratik değerler sorunudur. Böyle bir ortama radikal demokrasi programının ortaya konulması ve bu program etrafında demokrasi anlayışının halka halka örülmesi ile ulaşılabilir. 

Türkiye Sol’unun Demokrasiye Bakışı

Türkiye Solu, belirli dönemlerde kimlik sorununa işaret eden, tezler ileri süren aydınlarının, Türkiye Komünist Partisi’nin ilk programının, Anadolulu komünistlerin, Birinci Türkiye İşçi Partisi’nin dışında kimlik sorununu yadsımış, görmezlikten gelmiş, Batı metropollerinde ve kapitalizmin gelişme dönemlerinde geçerli olan sınıf temelli öğreti ve modellerini tek geçerli çözüm olarak kabul etmiş ve genel hatlarıyla bu doğrultuda yürümüştür. Bu nedenle Türk milliyetçiliği ve din konusu Türkiye solcularının, komünistlerinin önünde yüz yıldır bir tabu olarak, dokunulmaz meseleler olarak durmaktadır. Bu nedenle demokrasi bilinci içselleştirilmeden, bunu örgütlemeden 2023 seçimleriyle parlamentoda daha fazla temsil edilme veya siyasal ortamı belirleme olanağının olmadığı da ortaya çıkmış oldu. 

Tarihten Bir Not

Cumhuriyetin kurulduğu dönemlerde komünistler, içinde yaşadığı toplumun hakikati üzerinde geliştirmeye çalıştığı analizlerin sonucu toplumu demokratik doğrultuda geliştirecek toplumsal, siyasal projeler üzerinde çalıştı. Bolşevik devriminin Doğu’nun Müslüman halklarının devrime kazanılması ve yüzyıllardır birikmiş olan sorunlarının çözümü üzerine yaptığı teorik çalışmalardan, ortaya çıkan pratiklerden esinlendi. Yurt içinde bir yandan halkçı devrimci demokrat hareketlerle ilişkilendi, öte yandan esas dikkatini bir Müslüman köylü toplumu olan Anadolu’nun kadim geleneklerini, değerlerini korumayı esas alan çabalar içinde oldu. Ancak Kemalist kadroların içerde ayakları daha sağlam yere basmalarıyla Mustafa Suphi cinayetleriyle ve komünistler üzerinde estirdiği baskılarla bu süreç kesintiye uğratıldı. Bu başlangıca ve mirasa sahip çıkılmadı. Yüzünü batıya dönerek Türkiye gerçekliğine dokunmayan programlarla komünist parti çalışmaları devam ettirilmeye çalışıldı. 

Türkiye Sol’u Kemalist devrimlerin etkileri altında kaldı. Kapitalist ulus devletin milliyetçiliğe ve seküler laikliğe dayalı toplum inşası çabası ve ilerlemeci, kalkınmacı hamleler komünistlerin de kabul ettiği kazanımlar olarak değerlendirildi. Türkiye Sol’u, Kemalizm’in yarattığı seküler toplumsal kesimler ve kendilerine anlayışlı bir ortam sunan Alevi toplum içinde örgütlenme alanı buldu. Sol’un bu politikalarına sosyal ve sınıfsal temelde sendikalizm, siyasi alanda da 1971 darbesi ile kapatılan birinci Türkiye İşçi Partisi bir farklılık ve ivme kazandırdı. 1970’li yıllarda işçi sınıfının, devrimci gençliğin, köylülerin, kamu emekçilerinin hak mücadeleleri yer yer dindar toplum kesimleri ile sınırları geçişken hale getirse de hiçbir zaman siyasal alana yansımadı, taşınamadı. Müslüman dindar çevrelerin siyasallaşması, kalkınma projeleri hazırlamaları ve siyasal alana çıkmaları, iktidar ortaklıkları kurmaları ve 2002 seçimleriyle iktidara gelmeleri Sol kesimlerin adeta uzaktan izlediği bir senaryo gibi gözlerimizin önünde cereyan etti. 

Demokrasi ve Sol

Türkiye Sol’unun Demokrasiye bu kadar yabancı olmasının bir nedeni devrim ve demokrasi üzerine batı metropollerinde geçerli olan, olduğu kabul edilen kavram, kurum, yol ve yöntemlerin genel kabul gören ideolojik saikleri ise bir başka nedeni de Kemalizm’in yarattığı seküler sosyolojik toplum tabanında örgütlenme zemini bulmaları ve toplumun hemen her dönem yüzde 65-70’lik kesiminin dışında kalmasıdır. Bu anlamıyla ve nedenlerle Sol’un bugüne kadar verdiği mücadele siyasal mücadele değil, kimlik mücadelesi, iktisadi temelde hak ve özgürlükler uğruna verilen mücadele ve sendikalizmdir. CHP’nin temsil ettiği Türk milliyetçiliğinin tarihsel hakimiyet ve üstünlük misyonu ve ideolojisi, milliyetçiliğe kaymış aynı zamanda iktidarlaşmış, devletleşmiş siyasal İslamın ve bunu temsil eden AKP’nin de ideolojisinin bir parçasıdır. 

Demokratik ve Siyasal Mücadele

Türkiye’de bunu sorgulayan güçlü bir Kürt hareketi var olsa da Kürt demokratik siyasal hareketinin bileşeni ve ittifakı olan devrimci kuvvetlerin demokratik geleneği ve bilinci zayıftır. Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünün meşruiyetinin tartışması bile yapılamamaktadır. Devletin ideolojik hakimiyeti ve hegemonyası başta bu meşruiyeti önlemektedir. Yakın tarihimiz göstermiştir ki, Kürt meselesinin çözümü için yaşanan 2013-2015 deneyimi sırasında Kürt özgürlük mücadelesinin aktörleri ve devlet güçleri arasında varılan ateşkes anlaşmaları, yaratılan müzakere ve barış ortamı, Türkiye solunun emekçilerin sorunlarının da gündeme geldiği, hak ve özgürlük taleplerinin dile getirildiği bir dönem olmuştu. Toplumda yeşeren ve her toplumsal sosyolojik çevrenin desteğini alan bu süreç AKP’nin ve CHP’nin ortak çabaları ve devletçi politik tutumlarıyla heba edildi. Barış havası yeniden savaş ve çatışmalarla zehirlendi. Kürt siyasal hareketinin ısrarla bir politika olarak savunduğu ve sürdürdüğü bu kısa dönemli uzlaşma, müzakere ve barış havası bir defa daha yaratılamadı. Ancak yarattığı olumlu atmosfer hala zihinlerdedir.

2023 seçimleri bağlamında Sol’un demokrasi mücadelesine önem vermediği üzerine iki olgu daha yaşandı. Birincisi, iktidar ve muhalefet ittifaklarına karşı Emek ve Özgürlük İttifakı meclis aritmetiğinde bir anahtar rolü üstlenme yönünde bir projeksiyon önüne koydu. Kilitlenen meselelerde Emek ve Özgürlük ittifakının tutumu belirleyici olacaktı. Bu tehlikeyi sezen ve önünü alan devlet güçleri oldu. İkincisi, Emek ve Özgürlük ittifakını oluşturan Türkiye Sol güçlerinin önemli bir bölümü ise böyle bir vizyona, ileri görüşlülüğe sahip olmadığını gösterdi. Bazıları, örneğin yeni TİP ise parti çıkarlarını daha önde tutarak İttifakın meclisteki temsil gücünü zayıflattı. 

Sonuç yerine söylenebilecek temel yaklaşım şudur: Türkiye’nin önündeki en önemli sorun Kürt meselesinin çözümüdür. Çünkü bu Türkiye’nin demokrasi meselesi ile doğrudan ilintilidir. Türkiye Sol’u, Kürt meselesinin çözümünün tartışılmasının özgürlüğünü savunmalıdır. İşçi sınıfının siyasi mücadelesi, işçi sınıfının daha iyi ücret mücadelesi değildir. İşçi sınıfının önüne demokratik bir toplum mücadelesi hedefi koyması ve işçi haklarının ancak demokratik bir ortamda alınacağının bilincini kazanmasıdır. İşçi sınıfı kendi hakları için mücadele verirken toplumun tüm ezilen kesimlerinin de haklarını savunur. Bu sosyalizmin değil öncelikle demokratik devrimin hedefidir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler