Vatan Hasretiyle Aramızdan Ayrılan Sanatçı: Sümeyra Çakır

Sümeyra Çakır

Vatan Hasretiyle Aramızdan Ayrılan Sanatçı: Sümeyra Çakır

“Anadolu insanlarının, ancak kader birliği içinde ulaşabilecekleri bir özlemleri var: Barış içinde, adil bir dünyada özgür ve eşit olarak yaşamak. Benim bu yoldaki inancım yaptığım bu çalışmayla bütünüyle birleşmektedir. Anadolu topraklarında çok sayıda dil, din, halk yaşamış, birbiriyle yoğrulmuş tümün özellikleri içeren bir Anadolu kültürü ortaya çıkmıştır. Bir halk dansının ortak ezgisiyle ayrı dillere ait insanlar, bir arada dans edebiliyorlar. Aynı türküyü ayrı dillerde söylüyorlar, Anadolu’da insanlar. Çeşitli kültürlerin, dillerin kendi öz renklerini taşıması tabi ki çok doğal ve çok güzel. Bu ortak Anadolu kültürü gerçeği, benim bu çalışmamda da asıl belirleyici öğe oldu.”

Bu sözler, Sümeyra Çakır’ın. Çoğu devrimci, işçi sınıfının mücadelesinin saflarında O’nun gür ve sıcak sesiyle tanıştı. O, İşçi sınıfının bir parçasıydı. O’nun müziği, devrimci mücadelenin ahengiydi. Bir çok değerli sanatçı, yazar ve işçi sınıfının önderi gibi O’da vatan hasretiyle, ülkemizin dışında yaşama veda etti.

25 Mayıs 1946’da Edirne’de dünyaya gelen Sümeyra, “İlkokul çağlarında müziğe karşı büyük bir isteğim vardı. Müzikle uğraşmak, keman çalmak istiyordum...” diyordu bir söyleşisinde.

İlk ve ortaokulu Ankara ve İstanbul’da okudu. Beşiktaş Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra 1969 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Mimarlık Fakültesi’nden mezun olur. Üniversiteye devam ederken, aynı zamanda İstanbul Belediye Konservatuvarı Klasik Batı Müziği Şan Bölümü’nde eğitim görür. Müzikle ilgilenmesi, 1971 yılında Ruhi Su ile tanışmasıyla başlar. “...okuduğum İTÜ’ne gelir, konserler verirdi. İlkokuldan beri gerçekleştirilememiş müzik tahsili yapma rüyamı, ancak üniversitede öğrenci olduğum sırada Konservatuvar’ın akşam bölümüne girerek, biraz geç kalmış olsa da, yakalamaya çalışıyordum. Tam o sırada Ruhi Su’yu duydum. ‘Bebek Türküsü’nü söylüyordu. Soluksuz kaldım. Bu hayranı olduğum Alman romantikleri Schumann, Schubert ve Brahms değildi. Onları söyleyen seslere de hiç benzemiyordu. Fakat onlar kadar güzel, hatta onlardan daha çok insan ve toprak kokusuyla yüklüydü. O günden sonra ben de hep türkü söylemeye başladım. O dönemde ben de konservatuvara gitmeye karar verdim. İstanbul Belediye Konservatuvarı Ses Bölümü’ne devam ettim. İşte hayatımı değiştirecek olan bir kararı da o dönemde vermiştim: Ruhi Su gibi sanatçı olmak...”

Sümeyra 1979 yılında DİSK / T. Maden-İş Sendikası’nın korosunu yönetir. Koro’nun “Enternasyonal”i söylemesi suç sayılarak haklarında dava açıldı. Çalışmalar sona erdi.

1977’de davetli olarak İngiltere, Fransa ve İsveç’e giderek konserler verdi. Berlin’de Nazım Hikmet Haftası’na katıldı. 1978 yılında Havana XII. Dünya Gençlik Festivali, Atina Akdeniz Ülkeleri Barış Festivali’ne katılır.

1980 yılında DAC başkenti Berlin’de yapılan Uluslararası Politik Şarkı Festivali’ne davet edildi. Almanya’da her yıl düzenlenen “Türkiye Haftası”na katılmak üzere B.Berlin Senatosu’nun davetiyle gittiği B.Berlin’de bulunduğu sırada “Enternasyonal Marşı”nı söylediği gerekçesiyle Türkiye’de hakkında dava açıldı. Bu nedenle 1980 yılından sonra müzik yaşamını yurtdışında sürgünde sürdürür.

Fransa, İngiltere, İsviçre, F. Almanya, Demokratik Almanya, Küba, Yunanistan ve Bulgaristan’da konserler vererek müzik çalışmalarını aralıksız sürdürür. Onlarca konserler vererek ve eserler yaratarak tarihe iz bıraktı.

Yaşamını ve sanatını halklar arası barışa ve işçi sınıfının mücadelesine adayan, memleket hasretiyle yanıp tutuşurken yakalandığı kanser hastalığından 5 Şubat 1990 günü F. Almanya/Fankfurt’ta aramızdan ayrılan Sümeyra’yı hasretle anıyoruz.