Yük Ağır
Meramımı kısa bir gezinti ile anlatmak istiyorum.
Osmanlı bakiyesi devlet kurulurken geçmiş yönetimden miras, yeni yönetime çözmezsen yolun açılmaz kararı (ittihat ) zihni ilk iş olarak Sivas - Kürdün ilk isyan yeri (Koç Kırı) iki kez olmak üzere kanla bastırma ve Kürdün yeni devlette ya ölüm, yada biat ile başladı yaşamları.
Tamı tamına beş kez yerle yeksan edilen Kürt kentleri, dikili ne varsa yıkıldı, yeşil ne varsa yakıldı.
1920 Koç Kırı ile başlayan, 1938 Dersim ile biten katliamların yürütücüsü devlet adına CHP idi.
1945 çok partili dönemle birlikte devlet tüm günahları, suçları CHP’ye fatura ederek, devletin nizamına dil ve el uzatmadan, hem Kürtleri arkalarına almayı, hem de Kürtlerin isteklerini zamanla yok edecek sağ siyasi partiler devşirme hamlesi yaptı. “Yeter Söz Milletin” demagoji kampanyası ile Adalet Partisi Kürt yerleşim alanların ilk siyasi zihin devşirmesini yapan ve devlet nimetleri ile Kürdü burun hizasında tutma planını uygulayan parti oldu.
Sonra devlet, Milli Nizam, Milli Selamet, Fazilet ve Refah partileri ile din üzerinden Kürdün denetim altında tutulması hamlesini “Milli Görüş” sloganı ışığında yaptı.
Seksen’den sonra devlet ilk kez din ve farklı sağ siyaset akımlarını bir partide ANAP adı etrafında ortaklık yaptırdı.
KÜRDE YÜKLENEN GÜNAH
1990’lı yıllarda ilk kez Kürt siyasi yapıları kendi sözlerini, kendi seslerinden devlete ve topluma seslenme kararı verdikleri (Halkın Emek Partisi -HEP) ile başlayan süreç çok ağır bedellerle bu güne kadar sürdü ve devam ediyor.
Yüz yıllık devlet, darbe anayasaları, vesayet ve sürekli kapatılan partileri ile giydikleri demokrasi gömleği onların kefeni oldu, olmaya devam ediyor.
2015 yılına kadar çeşitli yol ve yöntemler uygulayan Kürt siyasi yapıları meclise girmeyi başardı. Baraj ve engeller sürekli Kürtler için güncellendi.
İlk kez HDP ile toplumun kadim halklarının temsilcilerinin Meclis’e taşınması, devletin kütüğünde yasaklı olanların, yok sayılanların seçkinlerin “yüce” diye tarif ettiği Meclis’te halkların temsilcilerinin var olması, devlet künyesine yoktur denilenlerin varlıklarının onaylanması ile devletin zayıf karnı darbelenmiş oldu.
7 Haziran 2015 seçimleri sonucunda devlet yüz yıllık vesayet siyasetinin değiştirmek zorunda kaldı. Yeni yol ve yöntemler hazırlandı
1- Bir çok alanda silahlı çatışmaları süreklileştirmek ve bunu siyasi yönü ile sürekli itham edilecek dil ve üslubu her gün bir şekilde güncellemek.
2- Sınır ötesi savaşın yetkisi ve hukuku devlet adına silahlı güçlere verilmesi, sivil ölümlerin süreklileşmesi, korkunun toplumu teslim alması.
3- Yerel yönetimlerin seçilmişlerinin tümünün (kayyumla) görevden alınması ve mahpus edilmesi.
4- Siyasi parti mensupları, vekilleri, eş başkanları mahpus edilmesi.
Örneklersek;
- Yüz bin kişi denetimli mahpus
- Yetmiş bin öğrenci mahpus
- Yedi bin kişi HDP’li, on bir bin kişi DBP’li olmak üzere, toplamda yaklaşık iki yüz bin insan mahpus edilmiş.
Bugün hemen hemen tüm illerde HDP çalışmaları engelleniyor, Kürt kentlerinde devlet (Kaymakamlar, Valiler, Silahlı Devlet Mensupları olarak adlandırılan “güvenlik güçleri” ve atanan Kayyum Belediyeler) AKP adına çalışma yapıyor.
SİYASETTE GÜVEN
Devlet kozmik sesi ile sürekli Kürt siyasi yapıları hakkında “güvence verin, kefil gösterin” sözleri ile zihin yönetimi ve yönlendirmesi yapmaya çalışmaktadır.
Oysa yüz yıldır devlet her şeye rağmen teslim alamadığı Kürt direnişini, devlet partilerinin artık Kürt kentlerinden silinmek üzere olduklarını görüyor. Yapılan bunca zulme rağmen baş edemediklerini, “güvensizlik” sözünü yayarak etkilemek istiyorlar.
HDP VAR OLDUKÇA,HDP’LİLER VAR OLDUKÇA SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ sözü halen geçerli iken, devlet, her dönem zihin yönetme başarısı gösteriyor. Tabi ki toplumun Kürt karşıtlığı ana besleyici unsur oluyor.
TEK ÇÖZEN
Bu gün gelinen nokta devlet partileri Kürt kentlerinin tümünde etkilerini, yetkinliklerini kaybetmiş görünüyor. Sandık taşıma, Kayyum, üç yıldır dünyada örneği olamayan sıkı yönetim, zırhlı araçlar ve silahlı görevlilerin öldürdüğü sivillerin sayısı, cezasızlık uygulamaları giderek iç savaş ihtimali dahi çare olamıyor. Devletin denetimini kaybetmesinin kendisine ve araç olarak on altı yıldır kullandığı AKP’ye, işlenmiş suçların karşılığının bedelinin ağır olduğunu ve çok ağır döneceğini biliyor.
HDP tüm olumsuz seçim koşullarına ve baskılara rağmen yaklaşık 80 vekil çıkarmışken, AKP Kürt kentlerinde, bölgede devletin desteklediği parti olarak 10 vekil çıkaramaz durumdadır.
“Millet İttifakı” dahil, hiç bir güç bu dengeyi bozamıyor. Ve Asıl akıl yönetme ustalığı burada devreye giriyor. HDP baraj altında kalırsa yetmiş ve seksen vekil AKP'nin olacak, Meclis çoğunluğu onların olacak ve böylece ilk turda istedikleri Cumhurbaşkanı seçilmiş olur.
Aksi durumda CHP % 30, HDP %10, İP %10, SP %5, yani toplam %55 ile oy oranının sonuçlanması. Böylece ilk tur meclis çoğunluğu devletin denetim dışına çıkmış, cumhur için en önemli dönemeç sorunsuz dönülmüş olur.
Birinci turun HDP’siz sonuçlanması ülke için felakete giden yol demektir.
Bu gün i”ç savaşı göze aldım” sözünü destekledi CHP. Anlaşılıyor ki devlet aklı tüm hesapları HDP ve Kürtsüz bir gelecek düşlemiş. Bunun için “Millet İttifakı” kuruldu. “Cumhur İttifakı” ile “Millet İttifakı” üyesi ve destekleyicisi tüm burjuva partiler, Kandil, Şengal, Mahmur, Mimbiç savaşına birlikte, ortak karar verdiler. Çünkü bu devletin kararıdır ve bunların hepsi devletin partileridir.
Seçime beş kala CHP, “hadi savaşa git arkandayım” dedi.
Tüm baskılara rağmen HDP tüm toplum kesimlerince heyecanla karşılandı. Elazığ, Adıyaman, Malatya, ve ordu Karargahının en büyük yeri Amed mitinglerinde AKP mitinglerine katılımın en düşük duruma gelmesi, devletin karar merkezinde panik hali yarattı.
Artık devlet partisi Karadeniz merkezlerinde elleri boş durumda. Samsun ve Ordu’yu da gördük, Bursa, Kocaeli ve Yalova’yı da yaşadık. Nerede o eski mitingler?
Oy kimsenin ipoteklediği, zimmetlediği eşya değildir. Ülkede değil dünyada bir ilk olarak 220 kadını ilk sıradan aday gösteren tek parti HDP, oy verildiğinde seçilecektir.