Yaşam hakkının olmadığı bir yerde hiçbir hakkın anlamı yoktur
Bugün yaşam hakkına saygı nöbetimizin 13.sünü tutmak üzere toplanmış bulunuyoruz.
Bugün Kader Ortakaya’yı anlatacağız.
Işid adlı çetenin Rojava kantonlarına ve özelde de Kobani kantonu’nu düşürmek üzere başlattığı katliam düzeyindeki saldırılarına karşın Kürt ve Türkiye kamuoyunda oluşan duyarlılık sonucunda Kürt halkıyla dayanışmak amacıyla her etnisite ve inançtan; insana değer veren her anlayıştan; değişik ülkelerdeki duyarlı insanların akın akın Suruç’a geldiği ve Kobane’ye geçtiği günlerdi.
Her şey dünya kamuoyunun gözleri önünde olmaktaydı. Kobane halkının çoluğu çocuğuyla, kadını ve ihtiyarıyla Işid çetelerinin vahşetinden, katliamından kaçarak kopan tesbih taneleri gibi önce Suruç’a oradan da Türkiye’nin dört bir yanına dağıldığı günlerdi.
Herkes gücü yettiğince yapabileceklerini yapmak için çaba sarfediyordu. Çünkü gün bugündü. Yarın geç olurdu. Kader de kendini sorumlu hisseden güzel insanlardandı. Öldürülmesinden 25 gün öncesine kadar Suruç’ta nöbetteydi. Çünkü devletin en yetkili ağızları “Kobane düştü düşecek” diyerek ve bizzat tv’lere de yansıyan şekliyle Işid çetelerine destek vermekteydi. Nöbet önemliydi Kader’e göre. O yüzden her şeyi terk edip gelmişti desteğe ve paylaşıma.
Devlet, Suriye toprakları demeden nöbet eylemcilerine saldırılar düzenledi defalarca. Yüzlerce insan yaralandı ve onlarcası da öldü bu saldırılarda.
Tarihlerin 6 Kasım Perşembe günü saat 12:30’u gösterdiği zamandan bir gün önce Kader, bir tv programında barışçı bir yaklaşımla yaşadıklarını ve orada bulunma nedenlerini anlatmıştı.
Siverekli olan ve İstanbul’da yaşayan Ortakaya Toplumsal Özgürlük Platformu üyesiydi. Gezi eylemlerinde de yer alan Ortakaya, toplumsal demokratik olaylara duyarlı olmakla biliniyordu. 1986 doğumlu sosyoloji mezunu Ortakaya aynı zamanda Marmara Üniversitesi’nde Yüksek Lisans öğrencisiydi. Ve 6 Kasım Perşembe günü saat 12:30’ u gösterdiği zamanda Suriye topraklarında Kobane’ye doğru geçerken, onca insanın arasından, Türkiye sınırındaki askerlerce açılan ateş sonucu başından aldığı tek kurşun yarasıyla öldürüldü dayanışmanın güzel gülü.
Herkesin gözü önünde gerçekleşen bu olayı dahi yetkililer çarpıtarak açıkladılar. Suruç Kaymakamı Abdullah Çiftçi, sınırda yaşanan müdahale ve Kader’in ölümüyle ilgili askeri yetkililerle görüştüğünü belirterek, şu açıklamayı yapıyor: “Sınırda bekleyen gruptan askere taş atılmış. Asker bunun üzerine gaz bombası kullanarak müdahale etmiş. Asker kesinlikle silahlı müdahalede bulunmamış, kurşun atılmamış. Çok büyük olasılıkla kişi Kobani’nin içinde vurulmuş.”
Ama HDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ise tam tersini söylüyor: “Olay anında oradaydım ben, gözlerimle gördüm. Sınırı geçmeye çalışıyorlardı.Arkaları dönükken askerler gaz bombası ve gerçek mermilerle ateş açtı. Hiçbir uyarı yapılmadı. Kaldı ki Kobani’ye gidiyorlardı. Askere yönelik hiçbir şey yapmadılar.”
Bu durum mecliste de tartışıldı: CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Kader Ortakaya’nın katledilmesini Meclis gündemine taşıdı. Tanrıkulu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. Kader Ortakaya’nın öldürülmeden 1 gün önce bir televizyon kanalının yayınına çıktığı ve burada barış konusunda görüşlerini anlattığını ifade eden Sezgin Tanrıkulu, “Ortakaya ertesi gün özellikle hedef mi alınmıştır?” diye sordu. Tanrıkulu, “Kader Ortakaya, Türkiye değil Suriye topraklarında vurularak öldürülmüştür. TSK’nin, sınırın Suriye tarafında gerçekleşen bir gösteriye müdahale hakkı hangi durumlarda söz konusu olabilmektedir” dedi.
Sorular hala yanıt bulmuş değil, güvenlik güçlerine soruşturma açılıp açılmadığı da belli değil.
Biz insan hakları savunucuları, Kader Ortakaya’nın ölümünde emri veren ve tetiği çeken kişilerin peşinde olacağız.