Yerel Komisyonlar ve Devrimci Tavır

Yerel Komisyonlar ve Devrimci Tavır

HDP MitingiHer şeyin bir sınırı, haddi, hukuku ve vicdanî boyutu vardır. Olayları, olguları ele alırken mantıkî boyutuyla vicdanî boyutu dengede tutmak hakikatı özümsemektir. Adalet terazisi simgesel ve mantıki yaklaşımdan öte vicdanî bakışın vücut bulmasıyla hakkaniyetli olur.

Acıları hafifleten, sevinçleri büyüten en temel ilke hakkaniyettir. Toplum olarak kaybettiğimiz hakkaniyet ya da vicdanımızla buluşacağız, elimizden alınan insan olmanın kuralı olan yaşam hakkına nasıl sahip çıkacağız ?

31 Mart yerel seçimleri için HDP VE DBP tarafından oluşturulan yerel komisyonların tamamen duygusal aşiretsel feodal, ahbap-çavuş ve dar grupçu zihniyet kokan bir niteliği vardı.Bu yaklaşım devrimci demokrat yaklaşım değildi. Kişisel çıkarlarını veya bazı kişilerin telkiniyle hareket edildiği net olarak tespit edildi. Daha doğrusu, karanlık derin bir el HDP’nin ve yönetiminin başarılı olmaması için ellerinden ne geldiyse, ne kötülük varsa topluma yansıttılar. Liyakat, eğitim, okul, devrimci geçmiş, başarılı yönetebilir yönetici, kavramları bir tarafa atıldı, ilkokul mezunları belediye başkanı ve eş başkan seçildiler, Komisyon yerel radikal demokrasinin tüm ilkelerini ayaklar altına aldı, üniversite mezunlarına tekme atıldı, her türlü pazarlıklar, ayyuka çıkmış durumda kimin meclis listesinde olacağını önceden herkes biliyordu. Birikimi değerlendirip yeniden yapılanma, modern örgütlenme, kooperatifleşme, komünal ekonomi, meclislerin inşası gibi önemli kavramlar bölgede boş kavramlar olarak muamele gördü.

Komisyonda yer alanlar toplumuna, evrensel hukuk ve demokrasi kurallarına ihanet etmişlerdir. Sekter ve oportünist davranışların kimlere hizmet ettiği de aşikardır. Bölgede yaşayan biri olarak ve bölgeyi hiç terk etmeyen bir yazar olarak tespitli, kanıtlı yazıyorum. İki parti de bu yazdıklarımı muhakkak okurlar doğru değilse hesap sorsunlar. Üç yıl partiye uğramayanlar, partiyi yerden yere vuranlar, belediyenin yetkilileri olmuş. Olağanüstü hal ilan edildiğinde partiden istifa eden müdür olarak atanıyor, işinden olmasın diye partiden istifa edenler partinin yöneticisi olarak atanıyor. Bazı konuları çözemiyorum. Bu yapılanlar bilinçli yapılanlardır, partiyi yıpratmak, bölgede zayıflatmak içindir diye düşünüyorum. Yanılabilirim. Bu yaklaşımların ne ideolojiyle ne de Kürtlerin çıkarıyla alakası vardır. Önü arkası düşünülmeyen, Kürtlerin çıkarı nerededir diye bir kaygı taşımayan tepkisel yaklaşımlardır. Halkı düşünerek bedava su vereceğim, ulaşım bedava olacak, seyyar kütüphaneler kuracağım, bedava bisiklet dağıtacağım, kadınlara toprak dağıtacağım, mahalle meclisleri, köy ve ilçe meclislerini, emek, işçi meclislerini, kent konseylerini kuracağım gibi dertleri yoktur. Bölgede projeleri yoktur. Tarımsal ve hayvansal kooperatifler oluşturacağım gibi dertleri yok.

Bölgede alınan seçim sonuçlarının da pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Halk onurunu çiğnetmedi ve kayyum belediyelerine direndi. Bu aslında mücadele etmeyen, kaderine razı olan ruh halini ifade etmektedir. Öte yandan bu yaklaşımlar yerel yönetimler ve seçimler diyalektiğini bilmemektir. Türkiye genelinde yürütülen politikalarla yerel politikaların dengeleri ve dili her zaman farklıdır. Bu açıdan partilerin merkezi politikaları yanında yerel dinamiklerine de bakmak önemlidir. Kuşkusuz politikaya ideoloji yön vermelidir. Ancak politika yapmadan ideolojik ilkelerin başarıya ulaşmayacağı açıktır. Bu politika, kapitalist sömürü ve sömürgeciliğin bölgedeki temsilciliğini yapanla mücadele eden çizgidir.

Yıllarca partiye çalışan dürüst insanların tasfiye yoluyla bir kenara atılmaları sonucu kale durumunda olan köyler, yanlış aday ve belediye meclis üyelerine tepki olarak oy vermediler. Bölgemizde resmi  kayıtlar da bunu gösteriyor. Kaybedilen oylar, kale durumunda olan Dargeçit ve Viranşehir’i kaybetmemiz sonucunu getirmiştir.

Tüm bu olumsuzluklara karşı, halklar eskisi gibi örgütsüz ve öncüsüz değildir. Bir başka zaaf, özen gösterilmeden, gerekli birikimlere sahip olmayan “kişilerin” ve yöneticilerin seçilmesi hem “ahbap-çavuş” ilişkilerinin yeşermesine, hem de kurumların erozyona uğramasına neden olmaktadır. Daha önemlisi eleştiri adı altında yapılan yüzeysel tartışmalar, göstermelik sığ içerikli “düşünceler” ve lafazan sözler hem insanları bıktırmış hem de gerekli kurumlarda (kongrelerde) delegelerin konuşmasının önüne bariyerler konulmasına neden oluşturmuştur.

Konuşmayı bırakınız eleştirdiğinizde ihanet damgasını yiyorsunuz. Devrimci olmanın olmazsa olmazı eleştiri ve özeleştiridir. “Bölgemizde faşizm var, koşular çetin geçiyor, süreç uygun değil yapmayınız etmeyiniz”, dedikçe yeni rantçı kesim malı alıp götürüyor. Bir nevi “havanda su dövme” niteliğindeki laflarla sorunların tespiti ve bu sorunların çözümü için zorunlu olan devrimci yönetimlerin oluşmasını engelliyor. Benzeri birçok nedenlerden dolayı legal siyasetin yapısal olarak dağınıklık yaşıyor olması zaaf oluşturan başka bir etmen olmaya devam etmektedir.  Politikanın alışıla gelmiş yöntemlerden sıyrılması ve “köylü mücadele yöntemlerinden” kurtulması için benzer birlikteliklerin önemi büyüktür. Köylü mücadele yönteminden kurtulmayan bir toplum asla “kendisi olamaz ve mücadelesinin odağına rejimi koyamaz. Detaylarla uğraşmaktan ve korkak tavırlardan asla kurtulamaz. Radikal değiştirme ve demokratik dönüşüm gücünü kendine yaratmayı başarmış topluluklar, çağın diriliş ruhunda muteberdirler. Kimliksel ve sosyo-kültürel özgürlüklerin demokratik savunusunu yapmak faşizme karşı kesintisiz bir kitlesel direnişle mümkündür. Direnişle mekanları zamanla iç içe kullanarak dayanışma ve mücadele alanına çevirmek insanım diyen herkesin görevidir. İnsan aynı aynı suya iki sefer giremez yıkanamaz, ilk su çoktan akmıştır, yanlış hesap doğru yaşanmaz, doğru yaşam ahlaki devrimci zihniyetle olur.

Her şeye rağmen HDP’nin metropol kentlerdeki stratejik, taktiksel hamlesi devrimsel nitelikteydi. HDP çok başarılı oldu. Halk içinde filizlenen toplumsal eleştiriden doğan politik bir siyasi muhalefet yatay sınıfsal bir karakter kazanırsa, halk çeşitliliği de kendisini bunun içinde görür. Aksi durumda yüksek platform üstünde halka seslenen ve üstten bakan bir siyasi öncülük asla halkın duygudan oluşan iç kulaklarına ulaşamaz. Anti-faşist bir siyasi-politik mücadele birlikteliği yatay düzlemde (sosyal-politik zeminde) toplumsallaşırsa sonuç alır.

Sosyal politik direnişler ötekileştirilenlerin bakış açılarını yansıtabiliyorsa ve etkileşim sağlayarak gündelik yaşamlarına temas edebiliyorsa, süreklilik kazanırlar. Belki de toplumla siyaset arasında günümüzde oldukça zayıflamış bağlar bu sayede yeniden onarılma şansını yakalayabilirler.

“Hiçbir yerde özgürlüğe açılan kolay bir yol yoktur.” Nelson Mandela.