“Celalettin’in katli bir devlet operasyonudur!”
Celalettin Kesim’in katledilişinin 35. yılında yoldaşı Hasan Tezcan ile Berlin’den söyleştik:
“Celalettin’in katli bir devlet operasyonudur!”
Politika Gazetesi: Hasan arkadaş merhabalar. 5 Ocak 1980 tarihinde Berlin’de faşistler tarafından katledilen Celalettin Kesim arkadaşımızın katlinin nasıl gerçekleştiğini kısaca bir resmeder misiniz?
Hasan Tezcan: Eksi on-onbeş derece, karlı, buzlu bir cumartesi günü 5 Ocak 1980, yine haftalık eylemlerimizden birinde görev yapıyorduk. O gün bir yandan bildiri, bir yandan da Berlin’de yayınlanan Kurtuluş gazetesini (bu gazeteyi Berlin’de ilk defa 1918/19’larda Ethem Nejat’lar yayınlamıştı) dağıtıyorduk. Bildiride askeri darbenin gelmekte olduğu emekçi halka duyuruluyordu.
Bu süreçte Berlin’deki politik atmosfer, Türkiye’deki durumdan farksızdı. Bir taraftan polis her zaman tepemizde, diğer yandan faşistlerin ve diğerlerinin saldırıları aralıksız sürüyordu.
O gün, küçük İstanbul denilen meydanda bizler her zamanki eylemimizi sürdürürken, diğer tarafta gerici faşist güruh bilinen organizasyonların rejisörlüğünde Afganistan’la ilgili olarak Sovyetler Birliği’ni protesto mitingine hazırlanıyorlardı. Zamanla çoğalarak, tahminen binin üzerinde bir kalabalık hoparlörlü arabalar ve mehter marşları eşliğinde, diğer yandan yakındaki Mevlana Camii’nden çıkmakta olan ve belli ki intikam propagandası vaazlarını yutanlar da silahlı olarak meydana akıyordu (bıçak, sopa, zincir, boru velhasıl akla gelen her türlü kesici, vurucu aletleri aleni olarak ve görünür biçimde ellerinde taşıyorlardı!). Tüm bunlar sivil, resmi Alman polisinin gözleri önünde sergileniyordu.
Durum belli olmuştu ve hedefte olduğumuzun farkındaydık. Bizde silah yoktu, “yumruklarımızdan başka kaybedeceğimiz bir şey yoktu”. Zaten taşımamız örgütsel olarak yasaktı, çünkü polis sürekli tepemizde ve bizleri toparlamak için bahane arıyordu. Soğuk savaşın en keskin yıllarında, iki tarafın ajanlarının cirit attığı Batı Berlin’de Sovyetler Birliğini savunmak, her babayiğidin harcı değildi. İki Almanya’nın, CİA ve KGB’nin kıran-kırana savaştığı bir alandı “Berlin adası”.
Olan oldu, saldırı başladı. Bizim gücümüz tahminen elli altmış civarındaydı, sonradan gelen takviyelerle belki seksen, yüz oldu. Aynı saatlerde başka yerlerde de eylemde olan arkadaşlarımız vardı. Bu sayı üzerimize gelen kalabalığın karşısında çok azınlıkta kalıyordu ve onlar silahlıydılar ayrıca da arkalarına polis-devleti almışlardı. Bizler ise silahsız ve devlete rağmen bir avuç inanmış insandık.
İşte, Celalettin böylesi bir güçler dengesinde - daha doğrusu dengesizliğinde - belli ki profesyonel bir kasap tarafından bir bıçak darbesi ile kasığından, şah damarından vuruldu. On civarında da yaralanan oldu. Celalettin’i kaybetmeseydik, bu dengesizliğe rağmen yine de iyi dövüştük diyebilirdik, fakat Celalettin’i kaybettikten sonra bunu demek, abesle iştigal olurdu.
Araba ile beş dakikalık mesafede olan hastahaneden ambulans ancak yarım saat sonra gelebildi. Nereden bakarsak bakalım, o gün her şey söz birliği etmişçesine aleyhimize cereyan ediyordu. Bir emperyal merkezde Sovyetleri savunmanın bedeli ödeniyordu. Celalettin’i kan kaybından yitirdik.
Celalettinin vurulduğu an ben Kotbusser Tor denilen meydanın ortalarında, şimdiki Celalettin anıtının hizasında bir yerdeydim. Tahminim Celalettin vurulduğunda bulunduğu yer benim sağımda, 15-20 metre bir mesafede olmalıdır. Ben vurulduğunun farkına varamadım çünkü o anda önümde gaz tabancası ile yaralanmış genc bir yoldaşımız yerde yatıyordu. Saldırganlardan biri, elinde bıçak vurmaya çalışıyordu, ben de elime geçirdiğim taşlarla o genç yoldaşımızı savunuyordum. Bu anlar, öte tarafta Celalettinin vurulduğu anlardır. Farkına vardığımda, Celalettin, kardeşinin kucağında son nefesini veriyordu.
Politika Gazetesi: Katiller yakalandı ve cezalandırıldı mı?
Hasan Tezcan: Konuyla, parti tarafından görevlendirilen yoldaşlar ilgilendiler. Bildiğim kadarıyla ve aldığım duyumlara göre mahkeme, Türkiyelilerler arası sokak kavgası olarak değerlendiriyor ve birilerine süresini ve içeriğini kesin bilmediğim sembolik cezalar veriliyor. Kesin ve somut, fail belirsizdir deniliyor. Halbuki “Bay Pipo” kitabında, MİT’e atfen ülke dışında operasyonlarımızdan biriydi diye övgüyle yazılıyor. Bu da cinayetin planlı, devlet denetiminde sivil paramiliter güçler tarafından düzenlendiğini itiraf ediyor. O gün resmi polis ortalıkta yoktur. Fakat sivil polisin fazlasıyla oldugunu ve hiç bir müdahalede bulunmadığını biliyoruz. Olay, polisin gözetiminde olmuştur. Ortak bir devlet operasyonudur.
Politika Gazetesi: Siz Celalettin arkadaş ile hem Türkiyeliler Merkezinde birlikte çalıştınız, ama aynı zamanda TKP üyesi olarak aynı Parti biriminde görev yaptınız. Celalettin yoldaşı nasıl tarif edebilirsiniz?
Hasan Tezcan: TKP’ye katıldığımda, hücre yoldaşlarımdan biridir, yani aynı parti biriminde görev yaptık. Mütevazi, güleç yüzlü, şen, şakrak, fakat verilen görevleri bilinçli ve ciddiyetle yerine getirmeye çalışan, çalışkan ve örnek yoldaşlardan biridir. Meslekten öğretmen fakat Berlin Borsig-Werke fabrikasında tornacı işçi olarak çalışmaktaydı. Yetenekleri nedeniyle parti tarafından Türkiyeliler Merkezi’ne sekreter olarak önerilmiştir. Olumsuz hiç bir yönünü hatırlamıyorum. Her yönüyle güzel, bilinçli, sözünü, tavrını bilen bir insandı. Kayıbımız, acımız büyük olmuştur. Anısı önünde her zaman saygıyla eğiliyorum ve ona layık bir anlamda anılmasını dostlardan diliyorum.
Politika Gazetesi: Celalettin yoldaşın anısını en iyi yaşatmanın yolu, O’nun uğruna can verdiği davanın sürdürülmesidir. Berlin özelinde bugün bu görevlerimizin ne denli yerine getirildiğini düşünüyorsunuz, eksiklikler nelerdir, neler yapılırsa Celalettin Kesim mücadelemizde yaşatılabilir?
Hasan Tezcan: Celalettin bir komünist olarak, partisinin verdiği bir görevle orada bulunuyordu ve bu nedenle faşist bir saldırıya uğradı. İnsanlığın, insana yakışır bir gelecegi için görevi başında son nefesine kadar kavgasını ve canını verdi, bir insanın ödeyebileceği en ağır bedeli ödedi. Celalettinin inandığı dava bellidir. Ne var ki inandığı davaya dünya çapında karlar yağdı ve şimdi yeniden temizlik ve davayı yeniden ayağa kaldırma sürecidir. Dünya çapında henüz başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Yenilgi ağır ve büyüktür, fakat gelinen nokta, Celalettin’in haklılığını kanıtlıyor. Celalettin’i yaşatmak, onun kadrosu olduğu partiyi yaşatmaktır. Gelinen noktada asıl soru “nasıl bir parti?” sorusudur. En önemli soru budur. Burada hedefler belli olsa da, yollar ayrılıyor. Neden? Çünkü, ortada büyük bir yenilgi var. Yenilgi basit bir bisiklet kazası değil. Büyük bir depremdir. Nedenleri, depremin fayları bilimsel olarak ortaya konulmadan sadece ihanetlerle açıklamak mümkün değil. Parti ve sistem bazında, ilkesel, bilimsel ve ideolojik yanlışların, eksiklerin, sapmaların, ortaya çıkartılması gerekiyor. Bu henüz yeterince yapılamadığı içindir ki yola ancak el yordamıyla devam edilebiliyor ve kavgaların, güvensizliklerin bir çok nedeni de buradan kaynaklanıyor kanısındayım. Ve bence bu durum sadece bizde degil, dünya çapındadır. .Hiç bir şey tamı tamına eskisi gibi olamaz, çünkü önümüzde büyük bir moloz yığını var. Moloz ayıklanmadan, aynı molozdan yeniden bir bina dikilemez, dikilse de en hafif bir depremde yıkılmaya mahkumdur. Bu düşünceler şahsi düşüncelerimdir ve bence Türkiye için de, TKP için de geçerlidir. Bu bağlamda Celalettin’i yaşatmak, Berlin’le sınırlı degildir, Berlini aşıyor, ülke ve dünya çapında bir sorundur. Eskisi gibi olamaz derken, kendisini kanıtlamış temel ilkeler geçerli olmalıdır. Asıl olan Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerinden, yasallıklarından yola çıkmaktır, yaşanan revizyon ve deformasyondan ders çıkarmaktır. Bu anlamda pirinci ayıklarken, dişleri kıran taşların ayıklanması olmazsa olmazdır.
Politika Gazetesi: Berlin’de, yeniden bir işçi merkezinin yaşama geçirilmesini hiç düşündünüz mü?
Hasan Tezcan: Düşünmek yetmez. Berlin’de işçi sınıfı içinde eski doku yok. Sanayi işletmeleri, fabrikalar, atölyeler, işgücünün daha ucuz olduğu ve teşviklerin olduğu eski Demokratik Almanya topraklarına kaydırıldı. İşsizlik çok yüksek oranlardadır. Berlin şimdi bir sefalet diyarıdır, özellikle Türkiyeliler açısından durumu budur. Berlinde simdi en büyük sektör, turizm ve hizmet sektörüdür. Sınırlı bir endüstri var ve bizim gençlerimize yer yok gibidir. Taşeron işçilik mantar gibi büyüyor, işsizler ordusunun yanında küçük esnaflarda, lahmacun, simit, döner, çorbacı… günümüzde çalışma yaşamının hali budur. Eskiden kurulan her dernek, işçi derneği olurdu. Şimdi ya ulusal ve bölgesel temelde dernekler, ya dinsel mezhepsel dernekler veya esnaf-lobi dernekleri kuruluyor. Sponsor bulamayan dernek ayakta duramıyor, kiralar korkunç pahalı.
Anlayacağınız, özellikle Berlin’de işci göçmenlerin yerini hızla sınıfsal farklılıkları olan göçmenler alıyor.
Bunun yanında birde örgütsüzlük faktörü var, örnegin, 1970’lerde TKP, özellikle Berlin’de güçlü ve etkin bir partiydi, yaşanan yıkımdan sonra, ardında büyük bir politik boşluk bıraktı. Bunu kesinlikle söyleyebilirim. Zamanında elimizde olan potansiyeller ve sonraları bireysel çalışmalarla yaratılan potansiyellerin yerinde şimdi yeller esiyor. Sonuç; Genç kuşakların, a-politikleşmesi, sağ politikaların veya milliyetçi, dinselmezhepsel politikaların etkisi altında kalmış olmalarıdır. Böylesi bir ortamda, Celalettin’in anısına yakışır bir oluşumun bir kaç kişinin omuzlarında yükselmesi koşullarını yaratmamız gerekiyor. Hem kendi aramızda çalışmalarımızı planlı ve programlı geliştirmek, hem de diğer devrimci güçler ve özellikle siyasi dinamizmi yüksek olan Kürt gençleri, kadınları, işçileri ile ortak çalışmalar örgütlememiz önem arz ediyor. Az insan kaldık diye düşünmek bu anlamda yanlıştır, tekrar gelişmemize, güçlenmemize, örgütlenmemize hizmet etmez. Yeniden kurulan FİDEF temelinde Berlin’de yürütülmeye başlanan çalışmaların Celalettin’in anısını yaşatacak nitelikte geliştirilmesini hedefliyoruz, bunun için çalışıyoruz. İlginiz için teşekkür ederiz.
Politika Gazetesi: Biz teşekkür ederiz, çalışmalarınızda, mücadelenizde başarılar dileriz.