30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı ve Bugün

30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı ve Bugün

30 Mart 1972’de Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde 10 devrimci sosyalist genç devlet güçleri tarafından katledildiler. THKP-C savaşçılarından ve önderlerinden Mahir ÇAYAN, THKO ‘nun önder kadrolarından Cihan ALPTEKİN ve Ömer AYNA’nın da aralarında bulunduğu 10 devrimci, Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN’ın idamlarını engellemek için Ordu’nun Ünye kazasında bulunan ABD üssünde görev yapan üç ABD’li asker teknisyeni kaçırmışlardı. Bu eylem THKP-C ile THKO’nun ortak eylemiydi. İlk değildi. İlk ortak eylem THKP-C savaşçıları Mahir ÇAYAN, Ulaş BARDAKÇI, Ziya YILMAZ ile THKO savaşçıları Cihan ALPTEKİN ve Ömer AYNA’nın 29 Kasım 1971’de Kartal Maltepe Zırhlı Tugay Komutanlığı Tutukevinden tünel kazıp birlikte kaçmalarıydı.

Asker ve Polis bir şekilde yerlerini öğrenmiş ve köy evini sarmıştı. ON’lar testim olma niyetinde değillerdi. Son mermilerine kadar savaşacaklardı. Fakat ilk haince mermiyi sıkan yine devletin kolluk kuvvetleri oldu. Çatıya çıkıp pazarlık görüşmeleri yapan Mahir ÇAYAN haince vurularak katledilmişti. Bunu takiben ev bombalarla ve makineli tüfeklerle yoğun kurşun yağmuru altına alınıp savaşçıların kimi katledildi, kimisi ise yaralandı. Yaralı olanların daha sonra kurşun sıkılarak katledildiklerinin canlı şahitleri var.

KIZILDERE Katliamı devrimci hareket için onarılmayacak bir kayıp yaratmıştı. Ardından Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamı, Sinan CEMGİL’lerin Nurhak Dağlarında katledilmeleri, İbrahim KAYPAKKAYA’nın yakalanıp Diyarbakır’da işkencede katledilmesi telafisi zor hatta mümkün olmayan kayıplardı.

Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam kararlarının toplumda yarattığı tepki, faşist diktatörlük güçlerini diğer önder THKP-C, THKO ve TİKKO savaşçılarını yakalamadan infaz etmeye yöneltmişti. Dönemin tanıkları ve yaşamda kalanlarının hemen hemen tümü bu konuda hemfikir.

KIZILDERE Katliamı, idamlar ve diğer yargısız infazlar devrimci harekete bu derece kayıplar verdirtirken, aynı zamanda 1974’de tekrar yükselmeye başlayan devrimci sınıf hareketine ve devrimci gençlik hareketine ilham kaynağı oldu. Devrimci önder kadroların katli sırasındaki duruşları, direnişleri ve en az onun kadar savundukları görüşler bir saygı unsuru haline geldi. Binlerce, belki de onbinlerce genç devrimci Mahirlerden, Denizlerden, İbrahimlerden etkilenerek mücadeleye atıldılar. Bunun sonucunda 1974-80 arası çok yığınsal, savaşkan ve kararlı örgütlenmeler hayata geçti. Devrimci gençliğin işçi sınıfı ile bağı kuruldu. Egemenler, yükselen sınıf hareketini 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesi ile bastırmak yoluna gittiler.

***

Bugün durumu değerlendirdiğimizde sınıf hareketinin, devrimci gençlik hareketinin, en genel anlamıyla emekçi halkların muhalif direnişinin üstünde bir durgunluk, bezginlik, ürkeklik hakim. Bu kara bulutuları yoketmek için devrimci heyecanın, kararlılığın, eylemin kıvılcımlarına da ihtiyaç var. Sadece konuşmakla, yürümekle, nöbet tutmakla, bildiri dağıtmakla, protesto etmekle, nutuk atmakla bu eksikliğin giderilemeyeceği herkesin malumudur.  Özellikle genç kadın ve erkek işçi ve emekçiler haksızlıklara, iliklerine kadar işleyen emek sömürüsüne, sağlıklarını ellerinden alan ve insan muamelesinden uzak sosyal politikalara karşı gösterilecek her fiili devrimci tepkiyi selamlayacak durumdadırlar. Bugün Mahir, Hüseyin, Ulaş, Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan, Cihan, Ömer ve İbrahim’in yığınlara malolacak devrimci direnişine ihtiyaç var.

Egemen sınıflar ve onların silahlı güçleri karşısında sürekli zarar gören, mağdur olan, ezilen psikolojiden çıkıp, bu güçlerle muhatap olacak, onların bu kirli yöntemlerini engelleyecek, işçi, emekçi ve yoksul yurttaşların nefret ettikleri figürlerin bir daha kötülük yapamayacakları biçimde uyarılmalarını sağlayacak bir duruş ve tavrın gerekli olduğu düşüncesi gittikçe yaygınlaşıyor ve bir ihtiyaç olarak dile getiriliyor. Sürekli şikayetçi olmak, egemenlerin ve iktidarın yolsuzluk, uslusuzluk ve hakaretlerini anlatıp yorumlamak yetmiyor. Bu gerçekleri işçi ve yoksul emekçi yurttaşlarımız, onların aileleri her gün yaşıyor. Onlar da bunu görüyorlar. Ama güçleri, bilgileri, yetenekleri bu tehlikeleri ve rezillikleri ortadan kaldırmaya yetmiyor. Devrimci sınıf güçlerinin bu konuda onları savunmalarını, haklarına sahip çıkmalarını ve sadece vaatlerde bulunup konuşarak değil, adım atarak güven vermelerini bekliyor. O zaman Halk ve İşçi Meclisleri nasıl bir dinamizm kazanacak, özgüven oluşacak, katılım artacak, gönüllüler çoğalacak, onu da siz görürsünüz diyorlar. Ciddiye almak gerektiği görüşündeyiz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler