Devlet Güvenlik Mahkemeleri-DGM’lere Karşı DİSK’in Genel Yas Direnişi
DİSK, kuruluşundan itibaren işçi sınıfının ekonomik ve demokratik haklarını korumak ve geliştirmek için birçok direniş, grev ve miting yapmıştı. Bunlardan 15-16 Haziran 1970 direnişi, Türkiye işçi sınıfının sendikal haklarının korunması mücadelesi bakımından büyük bir önem taşıyordu. İktidardaki Adalet Partisi bakanlarından Seyfi Öztürk, Erzurum’da yapılan Türk-İş Kongresi’nde, sendikalar yasasında yapılmak istenilen değişikliklerle “DİSK’in canına ot tıkayacağız” derken, mecliste CHP’nin de tam desteğini almıştı.
Bu eylem sonucunda o güne kadar işçi sınıfının varlığı üzerine yapılan tartışmalar son bulmuş, değişik aydın ve küçük burjuva çevrelerinde "işçi sınıfı" imajı netleşerek kabul edilmiştir.
15-16 Haziran Direnişi ile DİSK, sendikal alanda işçi sınıfının ekonomik, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinde kitlelere umut vermiş her geçen gün daha da nicel ve nitel olarak büyümesini sürdürmüştür. DİSK’in tarihinde önemli bir başka kilometre taşı da 6 Eylül’de İzmir ve 20 Eylül 1975’te İstanbul’da yapılan “Demokratik Hak ve Özgürlükler Mitingleri”dir. DGM direnişinin yapıldığı 16 Eylül 1976 yılına gelindiğinde DİSK üye sayısını 500 binlere taşımıştı.
Sosyal Devlet anlayışı ilkelerinin kısmen de olsa devam ettiği gelişmekte olan kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfının büyük ölçekli fabrikalarda örgütlenmesi, özellikle metal, otomobil, tekstil, petro kimya gibi işkollarında işçi sınıfının örgütlü gücünü artırmış, sendikal hareketin daha da gelişmesini ve büyümesini sağlamıştır. Bu süreçte işçi sınıfı ve emekçi halkın politik yaşamında da gelişmeler olmuş DİSK, özellikle yaptığı kapsamlı eğitim çalışmalarıyla sosyalist yaşamın ve düşüncelerin tanınmasına, işçi sınıfı içinde yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır.
DİSK, bu eğitim çalışmalarıyla işçi sınıfına henüz yabancı olan yeni kavramların tanınmasını sağlamış, işçi sınıfı, emek, iş gücü, üretici güçler, sömürü, kapitalizm ve emperyalizmin yasaları, sendikalar ve onların bu kapitalist düzendeki işlevleri gibi konuların tartışılmasını sağlayarak sınıf bilincinin gelişmesinde önemli bir rol üstlenmiştir.
DİSK’in öncülüğündeki sendikal hareket, bu süreçte kendi bağımsız programını da açıklamış, demokrasi, ekonomik hak ve özgürlükler platformunu sınıf çıkarlarını gözeterek kamuoyuyla paylaşmıştır.
Türkiye sendikal hareketi ve Türkiye işçi sınıfının bu gelişmeleri sendikal hareket içinde sınıf çıkarlarını gözeterek hareket eden TKP’nin 1973 Atılım dönemi sonrasındaki aktif çalışmalarının bir yansıması olarak kabul görmüş, DİSK’in öncülüğünde yapılan 1 Mayıslar, büyük grevler ve direnişlere TKP’nin etkin bir biçimde katılımı ve dayanışması ile daha da başarılı bir yol alınmasının önü açılmıştır.
Değişik alanlardaki sendikalar, kitle örgütleri, gençlik ve kadın hareketlerinin içinde örgütlenerek örgütlü mücadele içinde kendisini kanıtlıyan TKP’ye karşı, yürütülmek istenen anti-TKP kliği kısır çekişmeler içinde kalarak bölücü davranış ve tavırları ile sermaye yanlısı konumuna düşmüşlerdir.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri
DİSK’in kuruluşu ile gelişip güçlenen sendikal hareketin, ekonomik, demokratik hak ve özgürlükler alanında da güçlenmesi, işçi sınıfının gelişip bilinçlenmesi, sermaye sınıfı ile onun iktidarlarını her zaman korkutmuş, fırsat bulduğu ortamlarda karşı tedbir alma yollarına başvurmuştur.
Demirel hükümetinin, "Anayasal Nizamı Koruma tasarısı" 274 sayılı sendikalar yasasını değiştiren 1317 sayılı yasa değişikliği tasarıları yapılan girişimler sonucunda Anayasa Mahkemesi tarafından engellenmiştir.
Bu gelişmelerden sonra hükümet "Özel yetkili ihtisas mahkemeleri"ni gündemine alarak demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması yolunu denemek istemiştir.
1971 Yılında uygulanan sıkıyönetim döneminde, Anayasaya bir madde eklenerek Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulması öngörülmüştür.
1973 Yılında bu Anayasa maddesine dayanılarak özel yetkilerle kurulmak istenen bu mahkemenin içeriğinin oluşturulması ile ilgili yasa tasarısı, mecliste CHP dahil diğer partiler tarafından da desteklenerek kabul edilmiş ve Resmi Gazete’de ilan edilerek yasal hale getirilmiştir.
Bu yasanın resmi hale gelmesi ile iktidar yanlısı olmayan birçok gazeteci tutuklanarak hapse atılmış, dönemin aydın ve sol görüşlü kişilerinden olan Prof. Dr. Server Tanilli ile Emekçi Partisi Başkanı Mihri Belli hakkında davalar açılmıştır.
DİSK yönetimi ise bu yasanın asıl amacının DİSK’i kapatmak olduğunu işçi ve emekçilerin kazanımlarının geri alınmak istendiğini bilerek hazırlıklarını yapmaya başlamıştır.
Sendikaların hukukçularına bu yasanın enine boyuna incelenmesi yaptırılmış, varılan sonuç neticesinde DİSK yönetiminin görüşlerinin doğruluğu hukukçularca da teyid edilmiştir. Bu gelişmelerden sonra DİSK yönetimi, DGM konusundaki politikasının belirlenmesi için çalışmalarını hızlandırmıştır.
DGM Yasasının çıkması ile birlikte birçok kitle örgütü de bu yasaya karşı çıkarak açıklamalar yapmış, ayrıca sol partilerden TİP, TSİP ve TEP kamuoyuna açıklamalar yaparak bu yasanın işçi ve emekçilerin aleyhine bir yasa olduğunu vurgulayarak daha geniş kesimleri bilgilendirmişler ve halkın bu yasa ile yapılmak istenilenleri ayrıntıları ile bilmelerini sağlamışlardır.
Temmuz 1976’da toplanan DİSK ve üye sendikaların yönetim kurulları, bu yasa ile ilgili olarak yapılacak olan eylem ve mitingleri saptamak üzere görüşlerini belirterek bir dizi kararlar almıştır.
5 Temmuz 1976’da DİSK yönetimi, "DİSK’in Uyarısı" başlığıyla bir açıklama yaparak, DGM’lerin sıkıyönetim niteliği taşıdığını, sendika yöneticilerinin bu yasa ile kolayca mahkemelere sevk edileceğini ve yargılanacağını, bu olağanüstü mahkemelerin DİSK ve üye sendika yöneticilerini susturmak için kurulduğunu, sermayenin aşırı kâr hırsı ile baskı düzeni kurmak istediğini anlatmıştır.
Bu uyarıların ve açıklamaların yapıldığı tarihsel toplantılarda DİSK Üyesi Teknik-İş Sendikası’nın Genel Başkanı olarak, DİSK Başkanlar Konseyi ve Yönetim Kurullarının ortak toplantılarında alınan kararlarına katıldım ve kararlara olumlu oy verdim. Bu toplantılarda bir iki sendikanın yöneticilerinin önce çekimser kaldığını ancak direnişin başlamasından sonra bu görüşlerinden vaz geçerek olumlu oy kullandıklarını da burada belirtmek isterim.
Toplantı öncesinde hepimizin üzerinde müthiş bir gerilim vardı, bir taraftan Türkiye’deki politik ortamın iyice gergin bir hal alarak sağ sol diye ayrışması, bir taraftan sıkıyönetim ilan edilebileceği tehlikesi, faşist saldırılar ve sol eğilimli kişilerin saldırıya uğraması, ölümlü biten saldırılar hepimizi derin düşüncelere sürüklüyordu.
Bir tarafta da TBMM’de CHP’li sosyal demokrat milletvekillerinin tasarı üzerinde yaptıkları çalışmalar ve tasarının maddeleri ile ilgili değişiklik önerileri, DİSK’in Merter’deki binasında kurulan özel telefon hatları ile iletişim kurularak bilgi alınması sağlanıyordu.
Diğer taraftan gelişmeler işyeri temsilcileri tarafından işçilere anlatılıyor, iş yerlerinde hazırlıklar aralıksız sürdürülüyordu. Ben de Ankara’da bulunan Yürütme Kurulu Üyeleriyle sıkı bir diyalog kurarak gelişmeleri anlatıyor, hazırlıkların yapılmasını söylüyordum.
Aynı gün DİSK Yönetim Kurulu ve Başkanlar Konseyi üyeleri ile yapılan toplantıda DİSK Temsilciler Meclisi’nin 9 Temmuz 1976’da toplanması kararını aldık.
Temsilciler Meclisi’nin bu toplantısına Türkiye’nin hemen birçok yerinden katılan DİSK üyesi sendikaların yöneticileri ile işyerlerinden gelen binlerce temsilcinin yanında basın da bu toplantıya büyük bir önem vermişti.
Toplantıda konuşan Genel Başkan Kemal Türkler, konu ile ilgili olarak kapsamlı bir açıklama yaptı. DGM’lerin 15-16 Haziran Direnişi’ne yol açan gelişmelerden daha boyutlu olduğunu, MC hükümetlerinin amacının DİSK’in sesini kısarak ülkemizdeki demokrat ve ilerici kitlelerin de seslerini boğmak, işçi sınıfının ekonomik ve demokratik kazanılmış haklarının tamamen ellerinden alınmasını sağlamak olduğunu açıkladı ve DİSK hiçbir zaman buna izin vermeyecektir, diyerek konuşmasını bitirdi.
DİSK Yönetim Kurulu yaptığı bir açıklama ile, DGM yasasının fıkralarının Mecliste görüşülmesinin devam ettiğini CHP’li milletvekillerinin bu yasanın çıkmasını engelleme girişimlerinin sürdüğünü, bu görüşmelerin sonucu alınıncaya ve Meclis tatil edilinceye kadar bütün DİSK Sendikalarının yöneticileri, sendika temsilcileri ve üyelerinin yıllık izinlerinin ikinci bir açıklamaya kadar durdurulduğunu bildirdi.
DİSK Yönetimi, işçi sınıfının yoğun olduğu Bursa’da bir miting yaparak faşist terörün tırmanmasını ve DGM yasasının çıkarılmasını protesto etti. Bursa’da miting alanı eşi görülmemiş bir kalabalıkla, işçi ve emekçilerle doldurulmuş, binlerce kişi faşizme ve DGM’ye karşı mücadeleye hazır olduğunu haykırmıştı.
Bu arada Türk-İş’in üst yönetimi DİSK’in çağrılarını yanıtsız bırakmış, aksine yasanın savunuculuğunu yaparak işverenlerin borazanı durumuna düşmüştü. Ancak Türk-İş içinde bulunan sosyal demokrat sendikalar ve yöneticileri DİSK’e desteklerini sunmuş ve Yol-İş Federasyonu Başkanı Halit Mısırlıoğlu bir açıklama yaparak DGM tasarısına karşı olduklarını açıklamış, birkaç gün sonra da Türk-İş içinde bulunan sosyal demokrat 12 sendika yeni bir açıklama yaparak DGM yasa tasarısına karşı olduklarını açıklamışlardır.
Bu arada işveren örgütleri de boş durmayarak işçileri korkutarak eylemlerden vazgeçirmek için baskı artırmışlardı.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı ve işçi düşmanı olan Halit Narin gazetelere ilan vererek kanunsuz grev yapan işçilere ödeme yapılmayacağını duyuruyordu.
İşveren örgütlerinin temsilcisi durumunda olan MESS de bir tasarı hazırlamış ve Başbakan Demirel’e vererek işverenlerin düşüncelerini ve karşı eylemlerini belirtmişti. Bu talep ve tasarıda işçi haklarının dondurulması, toplu iş sözleşmelerindeki sosyal hakların sınırlandırılması, sendikaların yeniden gözden geçirilerek ilgili yasaların revize edilmesi istekleri vardı.
Ana muhalefet lideri Bülent Ecevit, gelişmeler karşısında suskunluğunu bozarak, DİSK ve Türk-İş’in DGM yasası konusunda bir araya gelerek görüşmesini ve birlikte karar almasını önerdi. Bu öneri üzerine 3 Eylül 1976 günü İstanbul’da Türk-İş’e bağlı sendikaların 400 civarında yönetici ve temsilcisinin katıldığı bir toplantı yapılarak DGM’ye karşı genel grev önerisi yapılarak, Türk-İş ile DİSK’in işbirliği yapması oy birliği ile kabul edildi.
14 Eylül 1976 günü TBMM yeniden toplanarak DGM yasasını görüşmeye başladı. Bu görüşmeler devam ederken DİSK Yönetim, Yürütme ve Başkanlar Konseyi üyeleri de 15 Eylül 1976 günü sabahtan itibaren DİSK Genel Merkezi’nde toplantı haline geçti. Yapılan açıklamada TBMM’de görüşmeler sürerken DİSK heyeti de iki gün boyunca Genel Merkez’de toplantı halinde olacağını kamuoyuna duyurdu.
DİSK Genişletilmiş Yönetim Kurulu ve Başkanlar Konseyi, bu yasanın çıkması konusunda görüşmelerdeki olumsuz havayı öğrenince hemen karar alınması gerektiğini görmüş, oybirliği ile "Genel Yas" eylemini karar altına alarak, bütün örgütüne duyurmuş, ayrıca basın ve kamuoyunu da bilgilendirmiştir.
Buna göre DİSK’in kapatılmasını öngören ve DİSK’i işlevsiz hale getiren bu yasanın çıkmasını önlemek için, Genel Yas eylemi ile fabrikalarda, işyerlerinde, bürolarda DİSK’in örgütlü olduğu her yerde üretimin durdurulması, yürüyüş ve miting yapılması, örgütün konu ile ilgili çıkardığı bildirinin emekçi halka dağıtılması kararlaştırıldı.
Genel Yas eylemi, 16 Eylül 1976 günü başladı, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Diyarbakır, Antalya, Mersin ve Manisa’da sabahtan itibaren işyerlerinde fiilen uygulanarak, adeta yaşam durdu, fabrika ve işyerlerinin dışında büyük kentlerde otobüsler çalışmadı, çöpler toplanmadı, PTT ve TRT’de işler yavaşladı, yayınlarda sorunlar yaşandı.
Genel Yas eylemini destekleyen sivil kitle örgütleri de, başta barolar olmak üzere, TÖB-DER, TÜTED, TMMOB, TÜSDER, TÜMAS, TÜMDER, TÜMOD, gibi kuruluşlar da eylemin başarılı olmasına yardımcı oldu.
Türk-İş’e bağlı başta Yol-İş olmak üzere Harb-İş, Petrol-İş ve Yapı-İş sendikaları da eylemi destekleyerek çeşitli biçimdeki eylemleri ile bu yasanın Anadolu’nun birçok kentinde de uygulanmasını ve yaygınlaşmasını sağladı.
17 Eylül 1976 günü İstanbul’da yapılması planlanan yürüyüş ve miting ise bazı güvenlik nedenleri ile iptal edildi. Bunun yerine Beşiktaş’tan Taksim’e kadar sürecek olan otomobil ve motorlarla bir eylem uygulandı, ancak bu eylem sonradan değişik nedenlerle eleştirildi.
Yasanın Mecliste görüşmeleri sürerken CHP ise Anayasa’nın 136’ncı maddesinin DGM’lerin kuruluş gerekçesi olması nedeniyle değiştirilmesi için bir yasa tasarısı hazırlayarak meclise sundu.
CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit bu aşamada bir açıklama yaptı ve Türk-İş’in bu eyleme destek vermemesini eleştirerek bunun vebalinin büyük olduğunu söyledi.
DİSK eylemin birçok işyerinde kısmi olarak iş yavaşlatma olarak devam ettiğini ve sonrasında işyerlerindeki eylemler hakkında işçilerin kendilerinin karar vereceğini açıkladı.
20 Eylül 1976’dan itibaren işverenlerin baskıları artmış, eyleme katılan birçok işyerinden 96 kişi tutuklanmıştı.
21 Eylül 1976 günü polisler jandarma güçlerini de takviye güç olarak yanlarına alarak DİSK’in Merter’deki binasını abluka altına alıp karar defterlerine el koydu, bu sırada oraya gelen DİSK Genel Sekreteri Mehmet Karaca da göz altına alınarak emniyete götürüldü.
22 Eylül 1976 günü de DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler ve Yürütme Kurulu Üyeleri Rıza Güven, Kemal Nebioğlu, Celal Küçük, Mehmet Kılınç ve Fehmi Işıklar göz altına alınarak tutuklandı.
Aynı gün birçok iş yerinde işten çıkarmalar devam ederken Aliağa petro kimya işyerinden de 850 işçinin işten atıldığı bildirildi.
Bu gelişmeler üzerine Ankara’da büyük bir miting yapan sivil toplum örgütleri DGM yasasını eleştirerek MC hükümetini protesto etti.
Direnişin yoğun bir şekilde devam ettiği Profilo Holding’te patron Jak Kamhi de sürekli polisle işbirliği içinde olmuş, direnişçi işçilere polisin saldırmasını desteklemiş ve polisin açtığı ateş sonucu Yakup Keser adlı işçinin vurularak öldürülmesinde payı olmuştur.
Genel Yas eyleminin Türkiye’yi sarması suretiyle TBMM’de görüşülen yasa birçok milletvekilinin bu yasadan vaz geçmesini sağlamış, CHP’li milletvekillerinin aktif çabası ile Mecliste yapılan görüşmelerde verdikleri soru önergeleri, bakana sorulan sorular, vakit geçirme taktikleri ile Meclisin çalışmasını zorlaştırarak yasanın çıkmasını engellemiştir.
Ekim 1976 tekrar toplanan TBMM’de görüşmeler tıkanmış, CHP’nin direnmesi sonucunda yasanın çıkması gereken tarih dolduğundan yasa tarihe gömülmüştür.
DGM’nin ortadan kalkması DİSK’in önderliğinde işçi sınıfımızın büyük mücadeleler sonucunda kazandığı çok önemli bir direniş olarak tarihe altın harflerle yazıldı. Bu direniş uluslararası sendikal hareket ve ilerici kamuoyu tarafından da dikkatle izlenerek büyük dayanışma gösterileri yapıldı.
Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF), Fransa Genel İş Federasyonu (CGT), Avrupa Hür İşçi Sendikaları Federasyonu (ICFTU), Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF), çeşitli dayanışma eylemleri göstererek DİSK ve işçi sınıfımızın yanında olduklarını gösterdiler.
Genel Yas eylemi bu başarıların yanında ağır kayıplarda verdi. Fabrikalarda, iş yerlerinde eylemin en ön saflarında mücadele eden, kitleleri harekete geçiren, bilinçli işçilerden 3000 kişi MESS’in dayatmaları sonucunda işten çıkarıldı. Bu gerçekten çok büyük bir kayıptı. Çünkü uzun yıllar grevlerin, direnişleri en önünde olan ve bilinçlenerek harekete yön verme kabiliyeti olan ve kolayca yetişmeyen bu işçilerin yeri uzun müddet doldurulamadı.
DİSK bu işten atılmalar konusunda öncelikle hukukçuları seferber ederek yasal yollara başvurdu, yönetim kurulu kararı ile bir maddi dayanışma hareketi başlatarak üye sendikaların katılmasını sağladı, uzun süre işten çıkarılan işçilere maddi katkıda bulunuldu. Diğer yandan sonraki toplu sözleşme müzakerelerinde işten çıkarılan işçilerin bir kısmı yeniden işe alındı. Aliağa’dan çıkarılan 850 işçinin tamamı bir yıl sonra tekrar işe alındı. Ancak bütün bu girişimler sonucunda bu bilinçli işçilerin yeri kolayca doldurulamadı ama zaman içinde yeni yetişen bilinçli işçilerle DİSK yoluna devam etti. DİSK’i işten çıkartılan işçiler nedeniyle güçsüz bırakmak isteyen kapitalist-emperyalist sistem uygulayıcıları amaçlarına ulaşamadılar.
Genel Yas eylemi işçi sınıfımıza ve demokrasi güçlerine çok şey kazandırdı. Dört gün süren bu eylem Türkiye’de uygulanan genel grevlerin en büyüğü olarak ve yüzbinlerce işçi ve emekçinin katıldığı eylem olarak tarihe geçti.
Bu eylemi gerçekleştiren işçilerin DİSK’e ve eylemin motor gücü olan Maden-İş sendikasına olan güvenlerinin sınırsız bir bağlılıkla ve disiplinle uyguladıkları görüldü. Sonraki uzun grevlerde uygulanan ve işçilerin kendilerinin buldukları "DGM’yi EZDİK, SIRA MESS’de" sloganı bunun en güzel yansıması olarak sınıf mücadelesinin kesintisiz devam ettiğini, DİSK ve Maden-İş’e güven duyulmasının da devam ettiğini açıkça gösterdi.
16 Eylül 1976 DİSK Genel Yönetim Kurulu ve Başkanlar Konseyi’nin ortak açıklaması
"Ülkemizi MC’nin yarattığı karışıklık ve bunalımdan kurtarmak, hayat pahalılığına son vermek, emekçi halkımızın yüksek geçim olanaklarına kavuşmasını sağlayacak olan kapıları açmak, demokrasiyi kurtarmak, sendikal ve siyasi hak ve özgürlükleri koruyup genişletmek, iktidarın Anayasal ve demokratik yoldan düşürülmesini ve halktan yana bir iktidarın kurulmasına kadar genel yas ilan edilmiştir.”
Bu açıklama, birçok kurum ve kişi tarafından eleştirildi. Çünkü görüldüğü gibi içerik olarak DİSK’in görev ve sorumluluklarının çok ötesinde, amaçlanan DGM direnişinin kapsamının dışına taşan bir açıklama olarak algılandı ve böyle bir açıklamanın ancak bir siyasi parti tarafından yapılabileceği belirtildi.
DİSK yönetimi de sonradan kendi içinde yaptığı değerlendirmede bu açıklamanın kapsamı konusunda gelen eleştirilerin haklılığını kabul etti.
Koç Topluluğu yöneticilerinden ve Vehbi Koç’un kızı Suna Kıraç’ın babasına yazdığı mektup
DGM direnişi ve sonrasında uygulanan uzun Maden-İş grevleri konusunda büyük zararlara uğrayan Koç Gurubu yöneticilerinden Suna Kıraç 18 Temmuz 1980’de bu konularla ilgili olarak MESS’le ilgili düşüncelerini aşağıdaki satırlarda belirtmiştir.
"MESS’den bugüne kadar Koç Topluluğu hiçbir fayda sağlamamıştır. Bugün Arçelik yönetim kurulu toplantısı vardı. Arçelik satışlarında 4.5 milyon gerilik görülmekte, her ay asgari 50 milyon lira para gerekmekte, bugün itibari ile Arçeliğin zararı 270 milyon lira olarak belirlenmektedir. Zararı da bir kenara bırakıyorum, çark dönmüyor, geçen grevlerde olduğu gibi Arçeliğin buna gücü kalmamıştır. Şirketin istikbalini ve gelişmesini tehlikeye atıyoruz. MESS’den bugüne kadar Koç Topluluğu hiçbir fayda sağlamamıştır. Gurup sözleşmesinin tüm yükünü geçen dönem olduğu gibi bu dönemde Koç Gurubu taşımaktadır. Rakiplerimizle aynı paralelde mücadele veremediğimiz için MESS gün geçtikçe belimizi bükmektedir. Herkes bir şekilde işini uydurmuş gidiyor. 14 bin kişiyi bir seferde lokavta sokmak bir mesele olmuştur.
Teklifim Koç Topluluğu MESS’de kalsın, Arçelik kendi başına bir sözleşme yapar ve neticede MESS’den atılır. Bugün bu konuda karar alsak işi tezgahlamak bir ay sürer. Bizim bu yıl geçen sefer olduğu gibi 8.5 aylık uzun bir greve dayanma gücümüz yoktur.
Arçelik MESS’den çıktıktan sonra bizi ister eleştirirler, ister kızarlar, isterse gülerler kanaatimce şirketin istikbali ile oynamak kadar önemli değil.
Bu konuda biran evvel karar vermek için talimat vermenizi rica ederim.
Saygılarımla,”