HDP Yönetimi Üzerine Zorunlu Bir Yazı

HDP Yönetimi Üzerine Zorunlu Bir Yazı

Halkların Demokratik PartisiHDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli liderliğinde bir HDP heyeti yeni TBMM Başkanı Binali Yıldırım’a yaptıkları “ziyaret” ve görüşme sonunda "Demokrasi açısından HDP olarak Parlamento'da mücadele yürütmeye, toplumun tüm kesimlerinin sesi olmaya devam edeceğiz. Halkın meclisi olarak gördüğümüz bu Meclis'te halkın burada olması ve yasakların olmaması gerektiğine de görüşmede vurgu yaptık” açıklaması yaptı.

Nasıl?

Hem diktatör…

Hem de seçimler meşru değil…

… Ama  "halkın meclisi"

Kimileri açısından buna "reel politika" deniyor olabilir.

İyi de reel olanla sanal olan arasındaki çizgiyi görmüyor, bilmiyor değiliz, üstelik de tarihin bize bıraktığı acı örnekleri de biliyor oldugumuz düşünülüyorken…

HDP içerisindeki  bir  eğilim  buna benzer açıklamaları bilerek ya da bilmeyerek  yeni de yapıyor değildir.

Örnekleri çok…

Tüm bunların içeriğinde ve  temelinde Saray'ın ikna edilebileceğine dair kimi HDP vekillerinde var olan inanç ve beklentilerdir.

HDP'nin Davutoğlu’nun geçici seçim hükümetine bakan vermesiyle, Temelli’nin bu meclis "halkın meclisidir" demesi arasında anlayış  olarak bir fark bulunmuyor.

HDP, Saray'ın baskı ve tehditi altındadır, binlerce üyesi, çalışanı, seçilmiş vekilleri, belediye başkanları tutsaktır.

Ama aynı HDP, toplusal değişimin demokrasi ve özgürlüklerin elde edilmesi  ve Kürt sorununun demokratik yollardan çözümü için kurulmuş bir partidir.

Peki sorun nedir?

Konuşmayacak, sormayacak ve tartışmayacak mıyız ?

Bunu çok açık olarak ortaya koyabilmeli ve bu tartışmayı HDP’nin bileşeni olan içeriden birileri olarak düşünmeliyiz.

Birincisi,

HDP'nin yüzü halka, kadrolarına ve seçmenine dönük değildir. Kendi doğal yapısından, kuruluş sözleşmesinden, bileşen hukukundan uzaklaşmak üzeredir.

İkincisi,

HDP başta Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin ve Türkiye halklarının barışa olan umudu ile Saray’ın bunun üzerinde oynadığı oyunu "görmez"den gelmiştir.

Barış ve demokrasi sürecinin bir mücadele olduğunu kısmen söylemiş olsa da bunun gerekleri yapılamadan "Barış" açıklamaları ile sınırlı kalan bir alana sıkışmıştır. Bu alandaki kısır döngü bir adım sonra kitlelerde bir beklentisizliğe ve umursamazlığa dönüşmek üzeredir.

Baluken “Barış talebine dair toplumsal desteği güçlendirmede eksik kaldık” derken bir sonucu özetlemiştir.

Bir kez daha Bertolt Brecht akla gelmektedir :

"Ama barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin"

Peki neden?  

Yüzlerini yalnızca "müzakere" masasına , AKP açıklamalarına dönmenin, kulakları onlara dikmenin  sonuçları herkes tarafından geriletici ve ders çıkartıcı deneyler biriktirmiş ve sonuçlar ortaya çıkartmıştır.

HDP başta Kürt halkı olmak üzere kitlelerde barış beklentisi yaratmış, bu gerçekleşmeyince bir direnmenin yaratılamayacağını kavrayamamış, kitlelerdeki yorgunluk ve geri çekilmeyi görememiştir.

Üçüncüsü,

HDP, bir çok bileşenden oluşmaktadır. Parti kararları, vekil adayı seçimleri bileşenler arasındaki bir mutabakattan, kendi aday seçim sürecine dönük bir çalışmayı kendi içerisine ekleyerek değişememiş, böylesi bir süreci yerine getirememiştir.

Özellikle kendi belediyelerinde yerinden yönetimi  kendi seçmen kitlesi ve halk ile yeni bir belediye anlayışı ile yönetememiş. Bu alanda somut  yeni ve katılımcı bir aşamaya geçememiştir.

Bir başka temel sorun;

HDP'nin seçmen kitlesi ile KÖH'nin kitlesi hemen hemen aynı kitledir. KÖH'nin yönelim ve eylem tarzı ile "yasallık" içerisinde kurulan bir partinin aynı kitle üzerinde var olmasının yarattığı çelişkinin nasıl ve hangi tarzda çözüleceği bir başka sorun olmakla birlikte tarafları, devrimci hareketi, komünistleri ve sol güçleri yakından ilgilendiren yakıcı bir konudur.

Burada su söylenebilir,

Kapitalizmin merkezi olarak örgütlendiği, devletin tüm alanları kontrol ettiği koşullarda silahlı bir direniş hareketinin, bir bölgeyi, bir alanı, bir şehri kuşatarak, kurtararak - eğer toplumsal, sınıfsal,  bölgesel ve uluslarası koşullar buna uygun değilse, - tek başına başarılı olması olanaklı değildir. Kamuoyunda "hendek" denilen direnişte yalnız kalan gençlerin sorumluluğu herkese aittir.

Silahlı bir hareketin, yasal kurulmuş bir partiden verili koşullarda bir direniş beklemesi doğru değildir ve bunun dünyada hiç bir örneği de yoktur. Üstelik HDP de barış için başta Kürt halkı içerisinde ve kitlelerde demokratik bir kalkışmayı ve duyarlılığı da başaramamıştır.

HDP, İmralı, Kandil, Devlet ve Meclis arasında, deyim yerindeyse boğulmuştur.

saca,

HDP, kendi içerisinde geriye dönük olarak ve bugüne kadarki süreci açık bir şekilde değerlendirebilmeli  "liberal" ve uçlara savrulmalara açık kimi görüşlerin etkisinden kurtulmalı yüzünü halka dönmelidir.

Başa dönersek…

"Diktatör ama halkın meclisi”. Bu cümle ve bu anlayış  "yetmez ama evet" gibi düşünülmüş ve öyle ifade edilmiş değil midir ?


Konuyla ilişkili diğer makaleler