İki Taneler
Bir tanesi; Soma’da yaşıyor, daha 22 yaşında. İlk defa sakal bırakmış belli. Askere gidecek, İki yıllık makine teknikerliğini bitirmiş. Çakır mavisi gözleri var, Soma’nın Alevi köylerinden, Soma katliamının yaşayanı...Anlatırken sakınmıyor sözünü, neyse o...
Onunla Eynez Ocağı’nın üzerinde konuştuk, karşımızda 301 insana mezar olan dağ var:Önce eliyle gösterdi... Söz onun;
“Burası abi, maden bu dağın altından aşağı doğru 4.5 kilometre gider. Benim çalıştığım yere yokuş aşağı 2,5 kilometre yürürsün, ben sırtımda her girişimde oksijen tüpünü taşırım. Makine teknikeriyim ya abi, benim oksijen tüpünü aşağı taşımam sonra da yukarı çıkarmam zorunlu!”
“Niye?” diye sordum...
“Neden olacak abi” dedi, “olur da kaza falan olursa makine çok değerli, kapatayım korumaya alayım diye. Ben onu taşırken bazen izin verirler, insan bandına binerdim, bazen de vermezlerdi, çok küfür ettim abi, ama beni de ustamı da o küfrettiğim oksijen tüpleri kurtardı.”
“93 kişiydik, bizimle olan eski madenci bir abi vardı, yangını söndürmek için hava ters verilince hepimize seslendi: ‘Helalleşin hepimiz öldük, hakkım varsa helal olsun hepinize!’ dedi. Kimse birbirine sarılmadı abi, herkes olduğu yere çöktü, çok sıcaktı zaten istesek de sarılamazdık, kimisi yere yattı, kimisi ellerini açtı dua etmeye başladı, öyle de öldüler biliyor musun abi...”
“Benle ustam yere yattık. Oksijen tüplerini açtık, ne kadar öyle yattığımı bilmiyorum sonra kalktık ustamla benden başka herkes ölmüştü... Yukarı doğru yürümeye başladık, yolun bir yerinde ustam dedi ki ‘tamam oğlum benden bu kadar bırak beni sen gençsin, git yaşa, ben bittim...’ Yok abi, bırakmadım kolundan tutum yerde sürükleyerek yukarı doğru sürükledim onu... Onu da kendimi de çıkardım, bana bir şey olsa anam çok üzülürdü abi”.
Ve devam etti...“Biliyor musun abi, bu madende doğru hiçbir şey yoktu ama kimse sesini de çıkaramıyordu, hala da çıkaramıyor, çünkü hepsinin ekmek kaygısı var.”
“Bak abi, madencinin parası çok değerlidir hatta bildiğin cimridir madenci, mesela çarşıya gidersin bir şey görürsün, çok hoşuna gider fiyatına bakarsın yüz lira, ama veremezsin, sen o yüz lira için yerin 2,5 kilometre altında 3 gün çalışırsın o para için, nasıl veresin!”.
Ben artık dayanamadım, gözlerim yaşardı döndüm yüzümü dağa, üstünde ağaç olan yeşillik bir dağdı, insanın kömür kokusundan genzi yanıyordu...
Sonra dönerken arabada biraz daha konuştuk, askere gidecekmiş o yüzden şimdi herhangi bir iş yapmıyormuş istese iş bulabilirmiş teknikerler diğerlerine göre daha kolay iş bulurmuş.
“Askerlik yapmak istiyor musun, tüm bunların üstüne on beş ay daha zorunlu hizmet zor olmaz mı?” dedim...
“Buralarda askerlik başka bir şey abi ben yapacam” dedi... “Ama sen bu ülkeye bu insanlara olan borcunu zaten o madenin altında çalışarak ve ustanın hayatını kurtararak ödedin” dedim, gözleri buğulandı sustu...
Şimdi bu yazıyı yazarken aşağıya baktım, tam Şişli Meydanı’na AKP bir seçim arabası koymuş, arabanın tentesinde “Yeni Türkiye Yeni Güç Hedef 2023 yazıyor” anlamlı oldu bence. Yeni Türkiye’nin ne olduğu ve bu gencecik insanların kanları pahasına kölelik düzeniyle kazanılacak paranın üstüne kurulacağı ve bu paralarla yaşayan, rantını yiyenlerin, Yeni Güçlü Türkiye’yi kurma iddiasında olanların her gün aynen madende ellerini dua etmek için kaldırarak ölen madencilerle aynı Allah’a dua etmeleri ne yaman çelişkidir değil mi?
Diğeri ise:
İstanbul’da yaşıyor, 27 yaşında, 1 Mayıs mahallesinden. Gencecik sırım gibi oğlan. Kara kara gözleri var. O da konuşurken sakınmıyor sözünü anlatırken, neyse o...
Onunla çok daha az tanışığız, hatta sadece sağlığını sormak için aradığımda telefonda konuştuk...
“Sen beni hatırlıyor musun?” dedim.
“Evet abi” dedi “ben bıçaklandım” deyince sen de bana “evet bıçaklandın sakin ol” dedin...
1 Mayıs dünyanın her yerinde neşe içerisinde kutlanırken bizler Anayasal hakkımız olan toplantı ve gösteri düzenleme hakkımız kapsamında 1 Mayıs’ı kutlamak için Taksim’e gitmeye çalışıyorduk “oldukça” zor oldu.
Beşiktaş’a inmememiz için hiç bir yasal düzenlemeye uymadan, konuştuğunda “yasak kardeşimden” başka bir şey demeyen bir güruh karşısında gaz yiyerek Beşiktaş Meydanı’na ulaştık. Meydan’da bulunan herkes davullar eşliğinde bayram kutluyordu ve artık biz tam bir şey olmaz derken, bir anda hiç bir uyarı yapılmadan saldırmaya başladı polis.
Yasal olarak insanlara kaçış yolu vermesi zorunluyken her tarafı tutarak daracık bir yola sürüklediler ve karşıdan da gaz atarak insanları sıkıştırdılar. Yol kenarındaki küçük bir açık otoparka girmek zorunda kaldık. Yandan aşağı inen küçücük merdivene girmek için merdiven sırası beklerken, bir anda otoparkın içinde olan kişilerin önce sözlü hemen sonrasında balta ve bıçaklı saldırısına uğradık hepimiz ve bu genç arkadaşım orada tam gözümün önünde bıçaklandı...
Şimdi yine baktım camdan aşağı AKP standında pasta börek yiyenler, limonata içenler “Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin, aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin!”
Devamla,
Yine de düşmedi genç arkadaşım, sadece bıçaklandım diyebiliyordu. İlk durabileceğimiz yere geldiğimizde yere yatırdık onu, karnını açtık karnından bıçak yemişti. Sadece tanıdığı bir ablaya bakarak “Abla lütfen annem duymasın çok üzülür” dedi.
Yanında olanların bir kısmı koşarak polise gittiler ve ambulans istediler. Ama yanıt “yok” oldu. Bir başka polis noktasına koştuk: Yine aynı yanıtı aldık: “Ambulans yok!” O sırada yanındaki arkadaşları onu ana yola kadar taşıdılar, bir polis sağlık görevlisi gördüm, “gel bir bak, çocuk karnından bıçaklandı” dedim. “Benim görevim değil” dedi ve başını çevirip kaçarcasına yanımızdan uzaklaştı...
Kısa sürede iki tane gencecik adam tanıdım... İkisi de iktidarın %50’sine dahil değil. İkisi de ölümü gördü, geri geldi...İkisi de öteki, ikisi de bizim yakadan. Ezilenlerin, dışlananların, yoksul ve yoksunların yakasından.
İkisinin de söylediği o söz hayat boyu aklımdan çıkmayacak: “Anam çok üzülür. ”
Evet analar çok üzülür. Sahi “uzun olanı” Berkin’in anasını mı yuhalatmıştı? “Güçlü Türkiye”niz sizin olsun. Bize eşit, özgür ve adil bir yaşam yeter!