Milliyetçiliğe ve Siyasal İslama Karşı
Egemen sınıfların emekçilerdeki siyasal uyanışı frenlemek için özellikle son 30 yıldır kullandıkları en büyük silah milliyetçilik ve siyasal islamdır. 12 Eylül sonrası sahneye konan “Türk-İslam Sentezi” değişik kombinasyonlarıyla bugün hala devam etmektedir. Aslında emekçilerin ülkelerine duyduğu sevgi ve dini inançlarında somutlaşan kimi ahlaki ilkeler, son derece insani olgulardır. Yurtseverlik, gerçekte devrimcilerin de içlerinde taşıdığı ve diyalog kurabileceği pozitif bir unsurdur. Ancak yurtseverliği ve dinsel inancı utanmazca sömürerek akıl dışı boyutlara taşıyan bu iki akımın, - milliyetçilik ve dinciliğin - tek bir ortak özelliği vardır: Kimliğimizi çarpıtmak ve yalan söylemek. Kendimizde, çevremizde, ülkemizde var olan her şeyi “Türk”e ve “İslam”a indirgeyen, her türlü güzelliği bu cendereye sokan, bunun dışındaki tüm gerçekleri inkar eden bu iki görüş, otomatik olarak emekçileri “Türk olmayan”a, yani Kürt’e, Arap’a, İranlı’ya; ve “Müslüman olmayan”a, yani Rum’a Ermeni’ye, Yahudi’ye düşman bir zemine taşımakta; öfke ve enerjimizi gerçek sınıf düşmanına yöneltmek yerine, sahte düşmanlar peşinde koşturarak hedef saptırmakta ve şoven/gerici politikalar için kitle zemini oluşturmaktadır. Tüm devrimciler, burjuvazinin politikalarına karşı mücadele ederken kitleler içindeki en büyük ayak bağımız olan bu iki ideolojiye, yani 80 yıllık milliyetçi/Kemalist resmi ideolojiye ve onun yerine geçmeye çalışan kan kardeşi Siyasal İslama karşı ideolojik mücadeleyi kararlılıkla sürdürmelidir.
Devrimciler ve komünistler, milliyetçiliğin ve dinsel gericiliğin emekçi sınıfların saflarını bölmesine, sınıf kardeşleri arasında düşmanlık tohumları ekilmesine ve kardeş halklara karşı girişilecek provokasyonlara zemin hazırlanmasına asla müsade etmemeli, yüzyıllar boyu sürmüş ortak yaşantımızın zenginliğine dayanarak enternasyonalizmin bayrağını yükseklerde tutmalıdır.