#CizreİleDayanışma
Kenar mahallelerin birinde, konfeksiyon atölyelerinde makineci olarak çalışırken “emeği”n sömürüldüğünü öğrenmeden önce kimliğimden ötürü aşağılandığımı hatırlarım net olarak. Çünkü ben Ermeni’yim.
Oysa çok daha öncesinden sömürülmüş emeğimiz kuşaklar boyu. Ancak kimliğiniz olmadan emeğinizin de yok sayıldığını hepimiz biliriz.
Bu yüzdendir mücadele içinde var olmaya çalışan Kürt ‘lere hassasiyetim.
İki yıl süren savaş fasılası bittiğini asılda 7 Haziran 2015 seçim döneminde HDP’ye olan saldırılar zaten gösteriyordu. Eminim yazımı okuyanlar bu konuda benim söyleyeceklerimden çok fazlasını biliyorlardır.
Ben asıl meseleme “ne yapabilirim-iz”e gelmek istiyorum. Yine savaş, yine ölümler ve yine kan akıyor oluk oluk.
Ve yine adımızla ön plandayız !
Cizre’de anons ediliyor “Hepinizi yok edeceğiz Ermeni “ ler..
Elimize “Barışa bir tülbent de sen bağla“ kampanyasının beyaz tülbentlerini alıp sokağa çıkmamız gerektiğini düşündüm. Akan kanları silip yaraları ancak onunla sarabilir, kaybettiğimiz canları, yine o beyaz tülbentlerle daimi istirahatgahlarına gönderebilirdik.
Kürt’lerin yoğunluklu yaşadığı coğrafyalarda ardı ardına sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde, alışılmışın dışında birkaç eylem sonrası dört kadın, llkay Akkaya, Yasemin Göksu, Ümmühan Kurşun ve ve ben Cizre’nin yolunu tuttuk. Gitmeden önce bazı TV kanallarından ve sosyal medyada paylaşılan fotoğraflardan gördüğüm kanlı duvarları boyamak için boyalar ve fırçalar göndermiştik.
Şehre girmeden üzerinde “YER GÖK BARIŞ” ve “SİLAHLARI SUSTURUN” yazan tişörtlerimizi giydik ve şehre öyle girdik. Ancak o ne? Şehir terk edilmiş, adeta ölü bir kent gibiydi. Çok az sayıda insanla karşılaştık sokakta. Nereden başlayacağımız hakkında hiçbir fikrimiz yoktu ancak, Nur mahallesine gitmek için sabırsızlanıyordum.
Bölgenin kurumlarına birkaç ziyaretimizden sonra nihayet, önceden gönderdiğimiz boya ve fırçalarımızı alıp Nur mahallesine doğru yola çıktık.
Mahalleye henüz girmiştik ki, ilkokul çağında birkaç çocuk belirdi yanımızda. Yaşlarına göre çok durgun ve olgunlardı. Kısa bir süre birlikte yürüdük onlarla. Çocuklardan biri beni; “Abla dikkatli olun. Bizim bastığımız yerlere basarak kenardan yürüyün. Buraları tehlikeli .” diye uyardığında ancak gözlerimi yerden kaldırabildim. Zira, gerçekten kazılan hendeklerden atlayıp, kum torbaları ve tahtalar ile barikatlar yaparak kapatılan dar sokaklardan geçmek için tüm dikkatinizi yere vermeniz gerekiyordu.
Yaşı küçük, savaş tecrübesi ile çok erken büyümüş çocukların sevinçlerini görmek, ağızlarını tatlandırmak için İstanbul’ dan aldığım şekerleri ve balonları vermek istediğimde adeta etrafım kuşatıldı. Çocukların ortasında kalmış bir adım ilerleyemiyordum. Savaş alanı da olsa çocuk her yerde çocuktur. Onların kısa süreli sevincine ortak olmanın mutluluğu ile dünyayı unutmuştum.
Birlikte yol aldığımız arkadaşların köşeyi dönüp gözden kaybolduğunu ve etrafımı saran çocuklarının çoğunun Türkçe bilmediklerini aynı anda fark ettim. İşte o zaman bir kez daha anladım ki bu coğrafyaya ölümden, zulümden, şiddetten işkenceden başka hiç bir şey gelmiyormuş devletten.
Geride kaldığımı, bizi evinde konuk eden arkadaşın fark edip geri dönmesi ve birlikte şekerleri dağıtmamız dan sonra yola devam ettik.
Ancak o zaman etrafıma bakabildim. Tümüyle yakılıp yıkılmış ve işgal edilmek için uğrunda savaşılan ölü bir sokağın nereye ait olduğunu kestiremedim. Çoğunlukla yakılmış evlerin yıkık duvarları, kurşun ve lav silahları ile taranmış kapıları, kırılmış camlarıyla karşılaştık. Bir çok hendek atlayıp, kum torbaları ve tahtalardan oluşan barikatlar geçtik. Abartısız yaşanabileceğine inanmadığım görüntü bir savaş sahnesinin filme çekilmesi için özenle hazırlanmış bir sete benziyordu.
Dışarıdan belli olmasa da ayakta kalan tek tük evin de su depoları ve klimaları hedef alınmıştı. Zorunlu olarak o evlerde yaşayan birkaç aileyi ziyaret ettik. Hiç birisinde yaşanan bir ev atmosferi yoktu. Halı kilim ve perde gibi eşyalar siperlik olarak kullanıldığı için sokakta ve evlerde yaşanan bu kirli savaş korkunç izleri ile adeta müzelikti.
Biraz korku birazda utançla devam ettim yoluma. Yanmış yıkılmış duvarlarda gözüme çarpan resimler ve yazılarla kendimi Türkiye dışında bir ülkede hissettim. Özgürlük için mücadele eden tüm Kürt savaşçılarının adı ve resmi ile doluydu duvarlar. Eşitliğin kabul görmeyeceği bir anlayışla bakılacak olursa, yok edilmek için yeterince sebep vardı Cizre’ye ve halkına.
Devlet eliyle katledilen her bir canın suçlusunu PKK olarak gösteren önce siyasiler ve onların destekçisi medya, sonrada bunu sorgulamadan kabul edecek olanlara sözüm. Bu halk eşitlik içinde, özgürce yaşamak istedikleri yaşam alanlarını neden tahrip etsin? Neden özgürlükleri için mücadele ettikleri bebekleri, çocukları, yaşlıları öldürsünler? Neden duvarında kendi adını yazıp resminin olduğu ve içinde ailesinin yaşadığı bir evi havan topu ile havaya uçursun?
Üstelik yek kelime Türkçe bilmeden ısrarla bize “BARIŞ” diyen, mücadele içinde evlatlarını kaybetmiş anaların tek isteği bu iken.
Vazgeçmiyoruz bu coğrafyadan ve burada yaşayan halktan. Rağmen diyoruz. Tüm tehlikelerini, risklerini göze alarak ellerimizi bırakmadan birlikte yürüyeceğiz.
İşe evleri nüfus cüzdanları ile birlikte yok olmuş birkaç aile için ev kiralayarak başladık. Onlara evlerini boyaması için boya ve fırça bıraktıktan sonra esnaf gezinmeye başladık.
Sıkı pazarlıklar sonucu anlaştığımız dükkan sahiplerinin telefon ve hesap numaralarını aldık. İmkanlarımız dahilinde bir evin neredeyse kira dışında tüm ihtiyaçlarını karşıladık.
Ve sıra sizde diyoruz. Yani biz de.
Görünen hendeklerin kapatılması dışında görünmeyen hendekler var! Eşit koşullarda ve haklarda kalıcı ve onurlu bir barışı sağlayana kadar, biz kendimizi eşitleyerek bu yasal hendekleri kapatmalıyız. Yıllardır inkara ve imhaya karşı onurlu bir şekilde direnen bu halkla el ele yürümenin artık zamanı.
#CizreÇağrısı
Gittik gördük ve şimdi size sesleniyoruz.. Yerle yeksan edilmiş bir şehrin, onurlu insanlarının size ihtiyaçları var! Aşağıda listelenmiş fiyatlar ile ihtiyaç listesini sıraladım. Katkıda bulunmak isteyen canlara ilgili esnafın telefon ve hesap numarasını vermem için benimle bağ kurmaları yeterlidir.
Özellikle ekonomisinin kalkınması Cizre’ye canlılık gelmesi için alış fiyatına anlaştığımız ürünleri, karşılayabilenler tek tek, karşılayamayanlar da lütfen bir kaç kişi bir araya gelerek bize destek olsunlar. İsteyen dostlara ailelerimiz ile kontak kurma olanağı da sağlayabiliriz. Bu iletişime geçenler dayanışma dışında, aramıza yasalarla konulan eşitsizliği ortadan kaldırıp sevgi bağlarımızı da güçlendirecektir. Önümüz kış yorgan da gerekli olacaktır. Bunlar dışında ailelerimize kışlık kuru erzak ve öğrencilerimizin okul ihtiyaçlarını karşılamak için destek olmak isteyen arkadaşların, fikri ve katkısı çok önemlidir.. Haydi sevgili dostlar dayanışmaya!...