Ercan Yaren İle Söyleşi: “Bir Yontunun Yansıması O Objenin Karakteridir”

Ercan Yaren İle Söyleşi: “Bir Yontunun Yansıması O Objenin Karakteridir”

Ercan Yaren, HeykeltraşYukarıdaki bu başlık sizlere fazla iddialı gibi gelebilir. Ancak yüz yıllar boyunca süre gelen sanat ve sanat tarihine baktığımızda karşımıza çıkan eserler ve o yontuları gerçekleştiren heykeltıraşlar, sürekli olarak yaptıklarıyla varlık gösterirler. Başlıkta yer alan –obje- kuşkusuz salt yontu için değildir. Kimi zaman bu bir ressam, bir kompozitör ve hatta bir edebiyatçı için de geçerli olabilir.

Yine bir yapıt her ne kadar onu ortaya çıkarandan bağımsız var olsa da; çoğu zaman ustasının karakteristik çizgilerini her daim içinde taşır. Öyle ise sanatçı, sanat adamı için de sağlam, tutarlı, derinlikli bir yapıya sahip olmak bir o kadar önemlidir. “Her yiğit adıyla anılır.” Sözü en çok bunun için geçerli olmalı.

Tarihte kötü geçmişleriyle anılan birçok sanatçı vardır. Bunlardan birkaçını sıralarsak: Ezra Pound, şair, Amerikalı, Celine, şair, Fransız ve İsveçli sinamacı Bergman, her üçü de konumlarına aldırmadan faşist yönetimleri desteklemişlerdir. Tarihte ne kadar bu sanatçıların yapıtları anılsa da, onları yapanların yukarıdaki gerçeğini değiştirmez, değiştiremez. Çünkü sanatçı olmak biraz da toplumsal sorumluluk gerektirir.

Bugün sizlerle işte böyle, eserlerinin altına kendi karakteristik çizgisiyle imzasını atan bir sanatçıyla yaptığım söyleşiyi paylaşmak istiyorum.

Ercan Yaren, heykeltraş.

Tabi ki Akhisarlı bir sanatçı ve tabi ki yaptıklarıyla, ortaya çıkardıklarıyla bizim yüzakımız, Ercan Yaren. On parmağında on marifet. Bir ressam, desinatör, alçı ustası, müzisyen... İktidarlar her dönemde sanatçılardan korkmuşlardır. Sanatçı muhaliftir çünkü. Nazım Hikmet boşuna: “Onlar türkülerimizden korkuyorlar.” dememiştir. Oysa beş bin yıllık tarihi olan  Akhisar (Thyateira), öylesine değerler çıkarmıştır ki, kimi ülkelerde bile bunları görmek, bulmak mümkün değildir. Biz ise bu değerleri değersizleştirmek için elimizden geleni ardına koymuyoruz. “Değerbilir.”(!) Olduğumuzdan mıdır acaba? Sanırım bu soruyu herkes kendine sormak zorundadır.

Ben şimdi bir yazar olarak –salt sorular dışında- aranızdan çekilerek sizleri sanatçıyla başbaşa bırakmak istiyorm:

-Sevgili Ercan her zaman olduğu gibi söyleşiye yine klasik bir soruyla başlamak istiyorum: Bize heykeltraş, sanatçı Ercan Yaren’i biraz anlatır mısın? Kimdir Ercan Yaren?

-İnsanın kendini anlatması zor bir iş. Bunun için, önce insanın  kendini anlaması gerekiyor çünkü. Bunu çözmeden nasıl anlatırsınız  kendinizi? Ya da ne dersiniz kendiniz hakkınızda? Yoksa nerede ve  nasıl doğduğunuzun pek bir önemi yoktur. Zira bir zaman sonra, yine yitip geldiğiniz yere karışıyorsunuz.

Bu "ara" zamanda önemli olan, o zaman aralığına ne  bırakabildiğinizdir. Çünkü gerçekten bir şeyler bırakabilmişseniz eğer, evrenin sürekli büyüyen ve gelişen zekasına katılmış ve ona -küçük de  olsa- katkıda bulunmuşsunuz demektir. İşte "Ercan Yaren kimdir?" sorusu belki burada yanıtlanıyor.

Kısacası sürekli değişen dünyada, bugün düşündüğünüz yarın anlam bulurken, yarın anlam bulan düşünceleriniz gelecek günlerde size saçma gelebiliyor. Bu bağlamda bana göre insanın kim olduğunu belirleyen şeyler, geriye neler bıraktığı ile ilgili. Umuyorum bana bunun için biraz daha  zaman vardır. Zira daha 44 yaşındayım.

-Ercan, anladığım kadarıyla sen uzun yıllar bu işlerle uğraşıyorsun, biraz geçmişindeki çalışmalarından da bahseder misin? Nerede hangi tür ürünlerin, yapıtların altına imza attın?

-Heykel sanatı ile tanışmam 1995 yılında Moskova'da oldu. Yani heykele başlayalı 19 yıl olmuş. Ondan önceki yılları ressam olabilme hayali ile geçirmiştim. Bu yıllar içinde birçok çalışmam oldu ama -bana göre- asıl kayda değer çalışmalarımı son 3 yıl içinde hayata geçirebildim. Bu 3 yıl öncesinin çalışmaları genelde garip bir tutku ile bağlı olduğum rölyef çalışmaları ile dolu. Akhisar dışında İzmir ve İstanbul'da da birçok çalışmam var.

Akhisar'dan örneklemek gerekirse Akhisar Adliyesi, Akhisar Kapalı Spor Salonu ve son dönemde yaptığım Akhisar Belediyesi girişindeki rölyef çalışmaları sayılabilir. Bu arada birçok işyeri ve ev için rölyef tasarladığımı da söyleyebilirim.

Şimdilerde ise 2014 yılı sonunda Ankara, İstanbul ve İzmir'i dolaşacak olan "Dinlenen Anadolu Kadınları" adlı bir heykel sergisi için hazırlıklar yapıyorum. Ve sanıyorum bu üçlemenin sonunda sergi Akhisar'a da taşınıp bir atölye çalışması ile sergilenecek.

-Bu noktada sormak istediğim bir başka şey var: Yaşadığımız kent olan Akhisar’a sen nası bakıyorsun? Yine bir sanatçı olarak gelecekte nasıl bir Akhisar, olmalı? Çünkü kentimiz, yukarıda da belirttiğim gibi beş bin yıllık geçmişi olan antik değeri yüksek bir bölgede bulunuyor. Sözü geçen bu değerleri öne çıkarmak için ne gibi şeyler yapılabilir? Tabi burada sizin gibi sanatçılar nasıl bir rol oynayabilir?

-Bir sanat uğraşanı sadece yaşadığı yere değil, her yere -eğer değişmesi gerekiyorsa- değiştirebilecek bir gözle bakar. Bu sanatın doğası gereğidir. Bunun aksini düşünmek elinizde değil zaten. Tabi bu değişimden sadece kentinizin yollarını yenilemeyi algılıyorsanız, biz sanat uğraşanlarının değiştirmek için bakan gözleri pek bir önem taşımıyor.. Durum böyle olunca da gelecekteki Akhisar bizim için sadece ütopik bir  Atlantis hayalinden ileri gitmiyor. Ama eğer Atlantis'te yaşayanlar da  Akhisar'daki gibi halkın hava alması için yapılan geniş meydanlarını kargo arabalarının yüklerini boşalması için meşgul ediyorsa, tur ve servis minibüslerinin garajı olarak kullanıyorsa, koca kamyonlarını geceleri bu tür meydanlara park ediyorsa onu bilemem..

Beş bin yıllık bir tarihimiz olduğu doğrudur. Ama nedense bu bana hep övünmek istediğimiz zaman söylediğimiz bir argümanmış gibi geliyor. Yani sadece afişlerde birilerine göstermek için yazılan bir "şey" gibi. Tepe  Mezarı kalıntıları da olmasa, bu yazılanlara da inanmayacak insanlar.

Böyle bir değeri nasıl ortaya çıkarırız ben bunu bilemem. Bu konuda genel anlamda proje üretecek farklı meslek dalları var ve onlardan yararlanılmalı. Ve bu girişim kişilerin tek başına çabaları ile olacak bir iş değil. Bu tür bir girişimi, bunu iş ve anlayış edinmiş bir belediye örgütleyebilir ancak. Burada önemli olan bizim o beş bin yıllık tarihe ne bırakacağımız, neleri ekleyebileceğimizdir. Gelecek kuşaklar altıncı bin yılda şimdiki bizleri nasıl anacaklar? Bunun için çaba göstermek gerekiyor bence.

Örneğin benim Akhisar için geliştirdiğim kentin beş bin yıllık tarihini anlatacak bir "rölyef anıt park" projem var. Bunu her fırsatta yazdım ve dile getirdim ve bu yazı aracılığıyla bir kez daha söylemiş olayım. Bu beş bin yıllık tarihi, değere çevirebilecek bir proje düşünülüyorsa bizim gibi düşünen sanatçılar ancak o zaman rol alabilirler. Zira Akhisar'da Gölet gibi sanata aç bir yeri doyurmak varken, neden Atlantis hayalini besleyelim ki?


Konuyla ilişkili diğer makaleler