Nasuh Mitap’ın ardından...
Adı, THKP-C ve Devrimci Yol siyasetleri ile özdeşleşen Nasuh Mitap 4 Kasım 2014’de aramızdan ayrıldı. Kendisi ile ilgili bir değerlendirme yapmayı şu aşamada çok doğru bulmadığımız için, hakkında merak uyandıran soruları yakınındaki genç bir devrimciye, Başaran Aksu’ya sorduk. Nasuh Mitap’ın tüm politik tahlillerine katılmamakla birlikte, özellikle 12 Eylül 1980 öncesi devrimci mücadeleye belirleyici katkıları olduğunu düşünüyoruz. Devrimci Yol hareketi oluşurken uzun bir süre “Nasuhçular” adıyla anılması yersiz bir söylem değildi. Nasuh Mitap hakkında bir portre yayınlamak ve bu yolla kendisinin Türkiye devrimci hareketine katkılarına verdiğimiz değeri ve önemi yansıtmak, okurlarımızı da bilgilendirmek istedik.
Politika Gazetesi: Nasuh arkadaşı genel olarak nasıl tanımlarsın?
Başaran Aksu: Nasuh abi benim için Türkiye devrimci, sosyalist hareketinin önemli bir figürüdür. 1971 kopmasında önemli ve belirleyici bir rol oynamıştır. Mahir’lerden sonra yeniden üretme yeteneği göstermiş bir liderdir. Polisteki ve cezaevindeki duruşu, sağlam çıkması öndere yakışan bir tutumdur.
Politika Gazetesi: Başaran arkadaş, bildiğimiz kadar sen son 10-15 yıl Nasuh arkadaşın bilgi ve deneyimlerinden yararlanmaya çalıştın. Neydi bunlar?
Başaran Aksu: Nasuh abi cezaevinden çıktıktan sonra 90’lı yıllarda İstanbul’a her geldiğinde aynı evlerde kalırdık. Çok tartıştık. Çok kısa bir dönem siyasi bir hamle amacı vardı. Sonra imtina etti. ÖDP’ye, Oğuzhan abiye meyil olmuştu. Gelenek içi bir polemiğe sebep olmak istemedi diye düşünüyorum. Ben öne düşerek liderlik yapmasını bekledim. Böyle kişiliklerden beklenti böyle olur. Politika ile alaka kurdu, ancak sadece kendisine danışan insanlara kendi fikrini söyledi. Ben de o gelenekten geliyorum ama bugün kendimi özel bir geleneğe bağlı görmüyorum. Kendimi dünya komünist hareketinin bir parçası olarak görüyorum. Mustafa Suphi’den İbrahim Kaypakkaya dahil tüm deneylere sahip çıkıyorum. Uluslararası alanda da böyle bakıyorum. geleneğin vurgusu ile devam değil, sınıf mücadelesinin ihtiyacı olan komünist partinin gerekliliğine inanıyorum. O anlamda Nasuh abiyi de anlıyorum, öyle değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. 12 Mart sonrası, THKP-C deneyi sonrası devrimciliğe vurgu yapan yanını önemsiyorum. Nasuh abinin sınıfsal ölçütler temelinde Dev-Yol değerlendirmesi önceliği vardı. 1980 öncesi bir Türkiye turundan sonra “küçük burjuva özellikleri bu denli ağır basan bir yönetici kadro yapısıyla bu mücadeleyi başarmamız, devletle ve sermayeyle savaşmayı başarmamız mümkün değil” tespitini yaptığını söylüyordu. Ona göre bu kadrolar anti-faşist mücadeleyi taşımışlardı ama devletle, sermayeyle çatışamazdı. Şube ve cezaevinde de diğer kadrolardan farklı bir duruş gösteriyor, pozisyon alıyor.
Politika Gazetesi: Nasuh Mitap ile daha çok neyi tartışırdınız?
Başaran Aksu: Kemalizm ve Kürt ulusal sorunun çözümü konusunda ben kendisinden farklı düşünüyordum. Konularımız genellike bu konular idi. Mesela tarihle ilgili İttihat meselesini tartışırdık. O, Lenin üzerinden İttihatçılar ve Jön Türkleri tarif
edip, sınıfsal tartışmayı nitelerken o kampı desteklerdi. TKP, THKP-C ve Dev-Yol çizgisi bu çizginin devamıydı derdi. 1940-46 dönemlerinde TKP milliyetçi muhafazakar işçileri örgütleme mahareti gösterebilmişti, sonra biz Dev-Yol olarak gerici kampı bölmeye ve o kesimler içinde örgütlenme yeteneği gösterince devlet bize yöneldi, yani devrimcilere, sosyalistlere yöneldi düşüncesindeydi. Sınıfsal olarak gericilik-ilericilik ayrımında Kemalist’leri ilerici kampta görüyordu. Anti-faşist, anti-emperyalist yönlerine vurgu yapıyordu. Ben olaya şöyle bakarım; “ Bir mücadelenin merkezinde ihtilalci, komünist kadrolar olur, 7/24 devrimcilik yapar ve en geniş çevreyi etrafında tutabiliyorsa, maharet bu işte. Ricat dönemlerinde en geniş kesimleri kapsayacak bir hareket yaratmak gerekir. Merkezde o çekirdek yoksa da bu olmuyor ve olamaz da” derdi.
Politika Gazetesi: Anlaşılan o ki, bu çekirdek kadroyu görmediği için kendisini geri çekti. Peki ama bir liderin rolü aynı zamanda bu kadroyu yaratmak değil midir ? Eski yol arkadaşları ile polemiği göze alsaydı bu anlamda sonuç alamaz mıydı?
Başaran Aksu: Kuşkusuz alırdı ve belirleyici yerde olurdu. Kendi açısından bu görevi üstlenecek bir kadro dinamiği olmadığını düşündüğünden bu adımı atmadı. Mesela, “yeni” kavramına karşıydı. Evet, bir yenilgi dönemindeyiz ama Marks’tan, Lenin’den uzaklaşılmaması gerektiğini savunuyordu. Kavramları esnetmemek gerektiğini söylüyordu. Kavramların, fikirlerin ricat döneminde az da kalsak sonuna kadar savunulması gerektiğini dile getirirdi.
Politika Gazetesi: Kürt ulusal sorununun çözümüne nasıl yaklaşırdı?
Başaran Aksu: Kürt ulusal sorununa da Kemalist bakış açısıyla bakardı. Abdullah Öcalan ve Cemil Bayık’ı çok iyi tanırdı. Mustafa Karasu cezaevi arkadaşıydı. Onların ilkeli ve devrimci olduklarını söylüyordu. Türkiye devriminin Kürtler ile birlikte yapılacağını savunuyordu. Ulusların, ayrılma hakkı dahil, kendi kaderlerini tayin etme hakkını savunurdu ama Türkiye’de birlikte mücadele ve yaşamın görev olduğu görüşündeydi. Ama en önemlisi sınıfsal duruşu vardı ve 1960’lar, 70’ler THKP-C deneyinden farklı olarak, işçi sınıfının önderliğine vurgu yapardı.
Politika Gazetesi: Toparlarken, sana açık sözlülüğün için teşekkür ediyoruz, son olarak, Nasuh arkadaşın bıraktığı miras açısından ne söylemek istersin?
Başaran Aksu: Nasuh Mitap’ın kişiliğinde, yenilmemiş, teslim olmamış bir insanın önderliğinde, ihtilalci bir çizginin geliştirilmesi önemli olurdu ama bu gerçekleşmedi diye düşünüyorum. 70’lerden sonra CEO’luk gibi, işletmecilik tarzı bir önderlik, hareket önderliği yerine bir aygıt önderliği oluştu. Bence en büyük sorunumuz ve 70 öncesi ile fark budur. Nasuh Mitap, bu eğilimin dışında bir kişiliktir. Bu olgu, bugün açısından önemli bir ayrımdır diye düşünüyorum. Nasuh Mitap bu denli önemlidir ve bu önderliği sürdürmemesi de bu denli önem arzetmektedir. Ben teşekkür ederim.