POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 01.06.-07.06.2020
İKTİDAR HDP'YE NEDEN YÜKLENİYOR? CHP BİR ŞEYDEN Mİ KORKUYOR?
İktidar krizden krize geçiş yapıyor. Ekonomik kriz, COVID-19 salgınının ilave olarak yarattığı ekonomik sorunlar ve Yerel Seçimler'de aldığı yenilgiden sonra, AKP'nin kendi içinde çatırdaması ile de ilaveten tetiklenen siyasal kriz iktidarı çözümsüzlükler ile karşı karşıya bırakıyor.
MHP destekli AKP-Saray Rejimi kendi zayıflıklarını örtmek ve kendi sıralarını sıklaştırmak için başta HDP olmak üzere muhalefete yükleniyor. HDP'yi yok etmeye çalışıyor, CHP oylarını da zayıflatmayı hedefliyor. Bu amaçla da HDP silahını kullanarak CHP'yi sıkıştırmak istiyor.
7 Haziran 2015'de HDP eliyle Genel Seçimlerde yaşadığı yenilginin 5. yıl dönümünde İktidarın zorbalıklarını artırması ve önce Roza Kadın Derneği'ne karşı saldırıya geçmesi, ardından da 2 HDP Vekili ile 1 CHP vekilini tutuklatması tesadüf değildir. Bu saldırıların arkasının da geleceği gün gibi aşikar.
Saray Diktatörlüğü önünde en büyük engel olarak HDP'yi görüyor. HDP'nin gelecek seçimlerde kilit parti olacağını biliyor. Onun için HDP'yi yok etmek istiyor. Şu ana kadar 10 bine yakın üye ve yöneticisini, eski Eş Başkanlarının ve vekillerini tutuklamış olup 4 yıla yakındır esir aldığı yetmiyor. Tüm bu hukuksuzluklara rağmen HDP'nin gücünü engelleyemiyor ve tabiri caizse deli gibi saldırıyor.
HDP, vekillikleri iptal edilen kendi vekilleri ile beraber CHP'li vekilin de adını her açıklamasında anarken CHP yetkililerinin ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun HDP'li vekilleri açıklamalarında konu etmemeleri normalin ötesinde bir gariplik ve etik dışı davranıştır. CHP bu davranışını "AKP'nin oyununa gelmemek" adına gerekçelendirmeye çalışıyor ama unutmamalıdır ki oportünizmin sonu yoktur. Yarın seçimlerde HDP'ye ne kadar ihtiyaç duydukları yadsınamaz bir gerçekken, kendi kitlesini korumak adına bu oportünist siyasal tavır içine girmeleri onlara daha fazla zarar verecektir. Doğru olan CHP'nin HDP ile dayanışma, iş birliği ve seçim stratejisi konusunda sadece söylemde değil içerikte de kendini düzeltmesidir. HDP'yi çantada keklik olarak görmemeleri gerekir. Bilinmelidir ki CHP'nin HDP'ye ihtiyacı olacak, ama tersi değil.
Son tahlilde HDP, Türkiye ve Kürdistan'ın emek, barış, demokrasi, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm güçlerinin siyasal stratejisi neyi gerektiriyorsa onu uygulayacaktır. Bu da MHP destekli AKP-Saray Rejimine son verme stratejisidir. Bunu CHP'yi çok sevdiği için değil halkların çıkarları doğrultusunda yapacaktır. Ama bu gerçeği daha fazla istismar etmelerine müsaade edilmemesi de gerekmektedir. CHP içindeki sağ duyulu ve görece demokrat kişi ve eğilimler bu konuda ses vermelidirler ve ağırlıklarını koymalıdırlar. Bu CHP'nin devlet kombinezonu içinde tuttuğu yer bilinerek ve ona rağmen yerine getirilmesi gereken bir asgari demokratlık görevidir.
İDLİB VE LİBYA NİYE YİNE GÜNDEM OLDU?
İç politikada birinci bölümde sözünü ettiğimiz iktidarın tıkanmışlığı, bir yandan içerde devrimci-demokrat güçlere karşı saldırıyı artırmalarına yol açarken, bu önlem tek başına yeterli olmuyor ve ülke içinde kendi destekçilerini bir arada tutmak, milliyetçi-muhafazakar kesimlerden daha fazla destek almayı garantilemek, AKP'nin çatırdamasından bölünecek olan oyları kurtarmaya çalışmak için "Milli Meseleler" üretiyor. Bunun en iyi yolu da kendileri açısından savaştır. Bir yandan "teröre" karşı savaştıklarını ilan ederken aslında kendi "din kardeşleri" halklara savaş açıyorlar. Bu gerçek AKP tabanında demagoji ile geçiştiriliyor ama barış ve demokrasiden yana devrimci güçler bu kitleyi daha fazla aydınlatarak bu oyunu bozmalıdır.
Savaşın maliyeti de ayrı bir konudur. TC Devleti savaş ile nüfuz alanını genişleteceğinin ve kendisine yeni pazarlar yaratmanın, bu yolla da ekonomik krizi daha kolay aşacağını kendi tabanına kendi dillerinde anlatıyor. Ancak, bu savaş kirli bir savaştır ve TC Devleti bu savaşı düşündüğü gibi kazanamayacaktır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları onyıllardır emperyalist güçlerden çekiyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları tüm emperyalist savaş oyunlarına ve vekalet savaşlarına karşı kanlarının son damlasına kadar direnecektir.
"Teröre karşı savaş" adı altında Kuzey Irak'ta (Güney Kürdistan'da) ve Rojava'da yürütülen savaş bu iktidarı güçlendirmez. AKP'ye oy veren kitleyi de kendinden uzaklaştırır ve AKP'nin hesabını tersine çevirir. Savaşta sonuç alıp alamayacağı ise ayrı bir sorudur. Kürtlerin Ulusal Birlik çalışmalarının geldiği nokta, AKP'nin ve TC Devleti'nin hesaplarının ortasına kalın bir çarpı işareti atabilir.
Libya savaşına müdahil olup taraf olunmasının ilk nedeni Türkiye'nin Libya'nın kaliteli ve bol olan petrol rezervlerine göz dikmesidir. Bundan hiç söz edilmiyor. Diğer bir neden ise Akdeniz'de gaz ve petrol aramaları konusundaki kıta sahanlığı hukukudur. Libya'da uydu bir yönetim oluşturup bu iki yeraltı zenginliğinin üstüne oturma amacıdır takip edilen. Böyle bir amaç peşinde savaşmanın bir tek adı vardır, o da sömürgeciliktir. Bu sömürgeci savaşın önüne geçilmesi Türkiye'nin tüm barış ve demokrasi güçlerinin görevidir.
Irak ve Suriye'de yürütülen savaşın da zengin petrol ve gaz kaynakları ile doğrudan bağlantısı vardır. Bir taşla iki kuş vurma niyeti ile bir yandan bu kaynakların üstüne oturmak, diğer yandan da Kürt halkının özgürlüğünü yok ederek kendilerine kul köle etmek istiyorlar. İdlib ve Kandil stratejisi bu çerçevede de ele alınmalıdır ve Kürt halkının kendi kaderini tayin etme hakkına saygı gösterme hakkı yine Türkiye'nin tüm barış ve demokrasi güçlerinin gündeminde olmalıdır.
ABD'DE IRKÇI SALDIRI VE TEPKİLER? TÜRKİYE'DE NEDEN TEPKİ YOK?
İki hafta kadar önce ABD'nin Minnesota eyaletinde polisin bir siyah yurttaşın boynuna dizinle 5 dakika boyunca bastırarak "nefes alamıyorum" uyarısına rağmen ölümüne neden olması ABD'nin tüm eyaletlerinde ve büyük illerinde milyonların ayağa kalkmasına neden oldu. Resmen bir halk ayaklanması yaşandı. Başkan Trump yeraltı sığınağına kaçmak zorunda kaldı ve orduyu halkın üzerine sürmekle tehdit etti. Bu olay ABD'de bilinen ırkçılığın güncel olarak sürdüğünün dışa vurumudur. Ayaklanan halk ise sadece siyahlar değildi. İşçiler, emekçiler, işsizler ve yoksullar beyazı ile sarısı ile siyahı ile sokaklara çıktılar.
Irkçılık konusunda Amerika kıtasının dışında en büyük duyarlılık Batı Avrupa ülkelerinden yükseldi. Geçtiğimiz hafta sonu İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, Avusturya, İsveç, Danimarka, Norveç, İspanya, Portekiz ve İtalya'da milyonlar ırkçı sömürgeci ABD yönetimini protesto etmek ve ABD'nin yoksul halkları ile dayanışma için alanlara çıktılar.
Türkiye'de sosyal medyada yapılan paylaşımlar ve birkaç muhalif basın organında çıkan yazı dışında etkili bir protesto ve dayanışma eylemi gerçekleşmemiştir. Basın açıklaması dahi yapılmamıştır. Bu bir sorundur ve sorunun iki yanı vardır. Bir yanda Türkiye'de polis ve jandarmanın Kürt halkına ve devrimci demokratik kuruluşların mensuplarına yönelik baskı ve terörüne sessiz kalan kesimlerin sadece sosyal medya paylaşımları ile sınırlı kalan ABD'deki cinayeti protestoları. Diğer yanda olayların nedenlerine değinip, protesto edip ABD halkları ile dayanışma eylemleri düzenlemeden sosyal medyada ABD'de halkların sokaklara çıkmasını paylaştılar. Halkın ayaklanması bir sonuçtur. Kuşkusuz ki paylaşılması gerekir. Ama asıl önemli olan ABD yönetiminin ırkçı ve sömürgeci politikalarının mahkum edilmesidir.
Türkiye'nin emek, barış, demokrasi, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm güçleri bu alanda somut bir protesto ve dayanışma gerçekleştirmez, ırkçı saldırıların kapitalizmin doğasından kaynaklı sömürü düzenini mahkum etmez ise Türkiye'deki barış ve demokrasi mücadelesine hangi hakla uluslararası dayanışma isteyecektir. Bu konu özeleştiri olarak da değerlendirilip, kendimizi de dışında tutmamak koşuluyla, muhakkak ele alınmalıdır.