Rojava: Bir Devrimin Kaderi

Rojava: Bir Devrimin Kaderi

TC’nin saldırıları ile kadınların ve halkların elde ettikleri kazanımları, özgürlükleri ve insanca yaşamaları tehlike altında ve yok edilmek istenmektedir.

Arap Baharı ve ardından Suriye’de ortaya çıkan iç savaş ve gelişmeler ile birlikte Rojava da kendi kabuğundan çıkıp, son derece önemli değişiklikler yaşamaya başlamıştır. Rojava’daki gelişmeler, bir çok bakımdan ele alındığında devrim niteliğindedir. Mülkiyet, üretim ve toplumsal ilişkilerde gerçekleştirilen komünal nitelikler ve demokratikleşme, kadın mücadelesinde ve özgürlüğü konusunda atılan adımlar ile halkların ortak bir şekilde birarada yaşamalarının temellerinin birlikte döşenmesi, Rojava’da bir devrimin yaşandığını göstermeye yeter de artar bile.

DAİŞ ve uzantılarının TC tarafından örgütlendirilip bu değerleri savunanlara karşı savaşa sürülmeleri aynı zamanda karanlığa karşı aydınlığın mücadelesidir de. Başta kadınlar olmak üzere halklara köleliği dayatan ve ele geçirdikleri yerlerde bunu yaşatan bu çetelere karşı insan onurunu korumanın mücadelesini Rojava, ortaya koymuştur. Rojava bir bakıma bölgenin kaderinin çizildiği ya da çizilmek istendiği alanlardan biridir. Rojava’da sadece Kürtlerin özgürlüğü için mücadele edilmemektedir. Bölgede yaşayan halkların özgürce demokratik bir toplumda yaşamalarının adımları da atılmaktadır.

Rojava’nın bölgesel gelişmelere etkisi yabana atılacak cinsten değildir. Bundan dolayıdır ki sürekli bir şekilde TC’nin saldırıları ile karşılaşmaktadır. Kobani’de DAİŞ saldırılarının başladığı andan itibaren TC’nin Rojava’yı cihatçı çeteler eliyle egemenlik altına alma heveside kendini iyiden iyiye göstermeye başladı. “Kobani düştü, düşecek” sevinci Kobani direnişi ile yerle bir olduktan sonra, Rojava artan bir şekilde saldırıların hedefi olmaya devam etti. Efrin, Gre Spi ve Serekaniye’nin işgali ile yetinmeyen ve buraları çetelerinin üs alanı haline getirmeye çalışan TC, Kasım ayından bu yana hava ve kara saldırıları ile Rojava’yı teslim almaya çalışmaktadır. Son saldırılarına bahane edilen Taksim patlamasının Kürt örgütleriyle bir bağlantısı olmamasına rağmen, bu olay saldırı gerekçesi olarak kullanılmıştır. Kendi çeteleri eliyle düzenlemiş oldukları bu bombalı saldırı ellerinde patlamış ve kimseyi inandıramamışlardır. Hızlı bir şekilde üstü örtülerek unutulmaya bırakılmıştır. Tutuklananların kendi organize ettikleri çetelerle bağlantıları ortaya çıktıkça, üstünü örtme yoluna girmişlerdir. TC’nin kanlı geçmişinden bu türden provakasyonları tertiplemekte hünerli olduğunu bilmekteyiz.

Rojava yaşamalı

TC’nin sınır güvenliği bahanesiyle Kürtlerin kazanımlarını yoketmek için saldırılarını arttırdığı Rojava’nın yaşaması sadece Kürtlerin çıkarına değildir. En başta bu faşist rejim altında her gün biraz daha yoksullaşan emekçi Türk halkının da çıkarınadır. Kürtlerin özgürlük mücadeleleri bahane edilerek, emekçi halklar için yaşam adeta zehir edilmektedir. Her taraftan rejim halkların nefes borularını tıkamaktadır. Baskı ve engellemelere bir yenisi eklenmekte ve her geçen gün de baskının dozajı arttırılmaktadır. Bu açıdan savaşa karşı çıkmak, vazgeçilmez bir insan hakkı haline gelmiştir.

Rojava’nın yaşaması bu bakımdan oldukça önemlidir. Bunu yaşatacak olanda halkların ortak mücadelesi ve birliğidir. Rojava’da halkların SDG çatısı altında biraraya gelmeleri bu açıdan çok önemlidir. Kendisine demokratım diyen her kesimin bu birliğe dayanışma göstermesi insanlık için vazgeçilmez bir görevdir. Rojava’nın kadın devrimi ve özgürlükler konusunda attığı adımlar uluslararası alanda büyük yankı uyandırmasına rağmen bölgeye yeterince yansıyamamıştır. Bunun çeşitli nedenleri olmakla birlikte demokrasi güçlerinin bu gelişmeleri yeterince kavrayamamalarından da kaynaklanmaktadır. Rojava’nın kadın hakları ve özgürlükler alanında attığı adımlar yeterli düzeye ulaşmamış da olsa bölge açısından son derece önemlidir. Bir kıskaç altında tutularak daha ileri gelişmesi engellenmek istenmesi de bölgede yaratacağı etkinin yol açacağı sonuçların doğumunu geciktirmeye yöneliktir. Bu bakımdan geleceğe dönük etkilerinin zayıf kalması için sürekli saldırı altında tutulmakta ve nefes alması engellenmeye çalışılmaktadır.

TC’nin son saldırılarını bu açıdan ele almaya ve ya okumaya gerek vardır. Rojava, TC’nin Suriye’de oluşturmak istediği çeteci oluşumların önündeki engellerden en büyüğüdür de aynı zamanda Suriye’den koparılacak yeni toprak parçalarıyla biraz da olsa Osmanlı hayalleri canlı tutulacak ve iktidardaki ömürleri uzatılacaktı. Bu hayalin önünde Rojava aydınlık insanlığın bir yüzü olarak durunca saldırıların merkezi olmaktan kendisini kurtaramadı. “Terör” ile mücadele bahanesine TC’den başkası inanmamaktadır. Bütün dünyanın ve BM terör listesinde olan El Nusra gibi çeteci oluşumlara kalkan görevi gören TC’nin SDG güçlerine terör bahanesiyle saldırması inandırıcı gelmemektedir. Teröre kucak açarken, çetelerin her türlü insanlık dışı saldırılarına kol-kanat germesi TC’nin gerçek niyetini ortaya çıkarmaktadır. Suriye üzerinde söz sahibi olan güçlerin farklı ajandalarının olması Rojava için de sorunların çeşitlilik kazanmasını beraberinde getirmektedir. Suriye’nin kısa sürede barışa ulaşması hem Rojava ve hem de Suriye’nin diğer bölgelerindeki halkların çıkarınadır. Kontrollü bir şekilde mevcut çatışmalı ortamın devam etmesinden bölge üzerinde söz sahibi olan devletlerin çıkarı vardır. Bu açıdan sorunların çözümü ertelenmekte ve belirli bir çatışma ortamı canlı tutulmaktadır. Tüm bu oyunlara karşı Rojava’nın yaşaması ve işgal altındaki bölgelerin TC ve çetelerinden temizlenmesi gerekmektedir. Bu yönlü atılacak adımlar ve çeteci-gerici oluşumların yenilgiye uğratılması, Suriye halklarının olduğu kadar Türkiye ve bölge halklarının da çıkarınadır.

TC’nin son saldırıların ardında yatan gerçekler

Suriye üzerinde batı koalisyonunun başını çeken ABD ve bunun karşısında Rusya, İran ve Suriye cephesi ile, (her iki ipte oynayan cambaz misali) ABD ve Rusya arasında gel-gitlerle Suriye denklemine giren TC, söz sahibi olmaya çalışmaktadırlar. Emperyalistlerin ve bölge gericiliğin ortak çabaları, Suriye halklarının demokrasi adımlarının önüne set çekerek egemenliklerini devam ettirmeye yönelik girişimlerdir. TC’nin sınırlarını sonuna kadar açarak buraları adeta  çeteler için  yol geçen hanına çevirmesi uzun vadeli planlarının bir parçasıydı. Suriye’yi DAİŞ ve benzeri çetelerin eline teslim etme girişimleri, özellikle DAİŞ çetelerinin Kobani’de yenilgisi ile büyük darbe yemiştir. TC’nin  bu planla Rojava’yı Kürtlerden temizleyerek, kendi  kontrolünde bir oluşumla Suriye üzerinde hakim olma hayali kurduğu biliniyordu. Bu hayallerin yıkılışı “ Emevi Camisinde öğle namazı kılmanın” da ötesinde, yediği büyük darbelerden birisidir. Bu darbenin etkisini bu gün bile her alanda yaşadıklarını gözlemlemekteyiz. Suriye ve giderek tüm bölgede söz sahibi olmasını ve AKP-MHP faşist rejiminin güçlenmesini sağlayacak hayaller Kobani’de bir daha doğmamak üzere gömüldü. Yıllar önce Ağrı dağına tabut çizerek “Kürdistan burada meftundur” diye yazanlar, bu kez Kobani’de kendi hayallerinin meftun olduğunu gördüler. Kürdistan, kendi küllerinden yeniden doğarken, bunların yeni Osmanlı hayalleri meftun olmaktan kurtulamadı. Sınır boylarında at koşturan DAİŞ çeteleriyle ortak hareket eden TC , DAİŞ’in Kobani’de yenilgiye uğraması ve giderek alan kaybetmesi üzerine söz de harekete geçmiş ve Kürtlere karşı El Bab gibi yerleri kaybetmemek için buralara DAİŞ ile  anlaşmalı bir şekilde girmiştir. Sonrasında işgal saldırılarını Efrin, Gri Spi ve Serekaniye gibi alanlarada yaymış ve buradaki hayallerini canlı tutmaya çalışmaktadır.

Rusya ve ABD’nin bölgesel çıkarlarından yararlanarak Suriye’de özellikle de Kürtlere karşı bir alan tutmak istemektedir. Şimdiye kadar hem Rusya cephesinden ve hem de ABD’den bazı tavizler koparmayı başardı. Fakat içerde giderek artan ekonomik kriz ve baskılar AKP-MHP rejiminin sonunu da yakınlaştırmaktadır. İçerdeki bu sıkışmışlığını dışarda Kürt düşmanlığını geliştirerek aşmaya çalışmaktadırlar. Rojava’dan Türkiye’ye yönelik herhangi bir dış tehdit olmamasına rağmen sürekli bir şekilde tehlike varmış gibi yansıtılmaya çalışılmakta  ve böylelikle muhalefetde “terör” korkusu etrafında milli hizaya sokulmaktadır. Aslında yaratılan korku ile TC’nin karanlık yüzü devam ettirilmek istenmektedir. Son saldırılar genellikle 2023 seçimleri için bir yatırım olarak görülse de TC’nin var olmak için bu yola başvurduğunu söyleyebiliriz. Esas neden de Kürtlerin özgürleşmesi engellenmek istenmektedir. Başur Kürdistan çeşitli bahaneler ile işgal edilmiş ve burası askeri, siyasi ve ekonomik kıskaç ile TC’nin dümen suyuna yönlendirilmiştir. Burada aleyhte bir gelişmenin kıvılcımı bile anında söndürülmeye çalışılmaktadır. Adeta çeşitli kollardan burası teslim alınmaya çalışılmaktadır.

Rojava’da benzer bir saldırı ile karşılaşmış ve burada sonuç alamadıkları için yeni oyunlar devreye konulmuştur. ABD ve Rusya’nın denetimlerinin olduğu bir alanda SDG güçlerinin Türkiye’ye yönelik bir saldırıları olmadığını herkes bilmektedir. Sınır güvenliğ denilen de belirsizliğini koruyan bir iddiadır. Sınırlar her türlü cihatcı çeteler için açıkken hangi güvenlikten bahsedilmektedir. 30 kilometrelik sınır güvenliği geçmişte Ermeniler örneğinde görüldüğü gibi buraları Kürtlerden arındırma projesidir. Saldırılar ile buraların Kürtlerden arındırılması da amaçlanmıştır. Böylelikle Kürt sorunu Kürtler sürülerek yerlerine çeteciler yerleştirilerek çözülmeye çalışılmaktadır. Rojava Kürtleri bu saldırılar karşısında yerlerini, topraklarını terk etmeyerek bu planı da boşa çıkarmışlardır. Sınır güvenliği de bir aldatmacadan öte bir şey değildir. Kendi sınırlarını bile koruyamayan bir gücün 30 km derinliği nasıl koruyacağıda tartışmalıdır. Bu sadece Kürtlerin özgür olmasını engellemek için ortaya atılmış bir bahanedir. Bu aynı zamanda Osmanlı hayali ile sınırlarını genişletmeye yönelik yeni bir manevra için buldukları bir kılıftır. Bu kılıfın üzerine oturacağı alt yapıyı kurmak için de bugün her türlü adımı atmaktan geri durmamaktadırlar.

Mısır, BAE ve diğer Arap ülkeleri ile çelişkilerini gidererek yeniden diplomatik ilişkiler kurmaya çalışmakla kalmamakta ve yıllarca ‘katil Esed’ dediği Suriye rejimi ile Kürt karşıtlığı temelinde uzlaşmaya çalışmaktadır. Esad’ın bu çağrılara karşı olumlu cevap vermediği ve TC’nin kendi topraklarından çıkmasını ve çetelere desteğini kesmesini istediği basına da yansıdı. Bu girişimler rejimin çıkmazını da göstermektedir. Ayakta kalmak için baskıları arttıracak ve her türlü anti-demokratik girişimlerde bulunacaktır. Buna karşı demokrasi güçlerinin ittifakı güçlendirilerek bu oyunlar boşa çıkarılabilinir. Demokrasi tarafındayım diyen herkes Rojava’ya sahip çıkarak, Kürtlerle dayanışma içerisine girmelidir. Kürtlerin özgürlükleri aynı zamanda Türkiyeli emekçilerin de özgürlüğüdür.


Konuyla ilişkili diğer makaleler