Sınıf Karşıtlığı, Sendikalaşma Ve Pratik Süreçlerine İlişkin -1-
Tarihi; ebedi-hakim ve büyük devlet, yüce kahramanların öyküleri üzerinden kurgulayan anlayışlar bütünlüklü, doğru bir biçimde geçmişi ve toplumu yorumlamaktan uzak kaldılar. Bir otokratın ve azınlık bir zümre üzerinden dönemi yorumlama gayreti içinde olanlar, o koşulları hazırlayan öncelleri ve toplumsal değişimin mantığını görmekten hep uzaktı. Asıl olan güçlüyü yüceltmek, oluşan çıkarlar sisteminin çelişki ve vahşi yüzünü gizlemekti. Sömürü ve baskıcı sistemlerin bilinçli ve planlı bu çabaları binlerce yıllık insanlık tarihinde güçlü dönemlerin yükselişi ve ortadan kalkması, devletlerin kuruluşu ve çökmesini, toplumsal değişimleri, direnişleri, ihaneti ve devrim gibi bir dizi olguları, geniş halk kesimleri nezdinde görülemez kılmaktı.
Her bilimsel yaklaşımın kendi inceleme alanları içinde ve bu alanlara özgü nedensellik ilişkilerini keşfetme sorunu vardır. Bu aşamaya ulaşmak, bilgi edinme süreçlerinin temel mantığında saklıdır. Günümüz dünyasında sadece bir dönemin yüceltilmesi içerikli dönem anlatımı, bilimsel bilginin yükseldiği-kavrandığı oranda saçmalığını ortaya serdi. İnsanlık tarihi, değişimler, toplum biçimlerinin birbirinin yerine geçmesi, sınıfların ortaya çıkışı, eskiyen ve gelişen yanların savaşımının toplumsal gelişmede belirleyici rolü kaçınılmaz olarak, dönemsel çıkar sistemlerinin yanıltmalarına rağmen bilimsel düzeyin ortaya çıkmasını engelleyemedi.
Her toplumsal gelişme kendinden önceki olup bitenlerden kopuk değildir. Ülkemiz yüz elli yılı bulan işçi sınıfı mücadelesi süreçleri bir önceki toplumsal dinamiklerin üzerinden şekil alması kaçınılmazdı. Emek hareketinin hak arama, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve demokrasi mücadelesindeki gelişimi özgün hattında kendine yol açarken, başarı ve başarısızlığı, aldığı biçim kendi dinamikleri içinde gizlidir. Gelişimin bu alanını kavramadan nesnel olmayan, yaşamdan kopuk iradi biçimler aramak, hem gerçek durumu açıklamaya yetmeyecek, hem de sürekli büyüyen biçimde geleceği yaratamayacaktır. Sınıf mücadelesinin diğer alanlarında olduğu gibi, sendikal alanda da bu böyledir.
Engels daha 1875 yılında işçi sınıfının sendikalar aracılığıyla örgütlenmesinin önemini vurgular. “Sendika işçi sınıfının sermayeye karşı gündelik savaşımını yürüttüğü, kendisini eğittiği ve en güçlü gericiliğin bile artık ezemeyeceği gerçek sınıf örgütleri olmalıdır” tespitini yaparken, sınıfın sendikal alandan örgütlenmesinin temel prensibini ortaya koyuyordu. O günlerden günümüze kadar başarı ve gerilemelerin öğrettikleriyle sendikal örgütlenme; kapitalizmin gelişim şartları, sınıf mücadelesinin düzeyi, emek ve sermayenin küresel pozisyonunu doğru yerden gözeten örgütlenme biçimini yaratılabilinirse “en güçlü gericiliğin ezemeyeceği” sınıf örgütü düzeyine yükselebilecektir.
Bugün sendikal mücadeleyi ücret ve sistem içi birtakım iyileştirmelerle sınırlayan yaklaşımlara karşı, temel prensipler üzerinden içerik tartışması yapmak önemli. Fakat bu tartışmanın pratik alandan kendini yaratamaması asıl sorun. Özellikle ülkemizde bütün işkollarında sendikalaşmanın düzeyi, sürgit temel kalıpları tekrarlayarak sendikal gelişimin önünü açamaya yetmiyor. Engels’in bu konudaki açılımını referans alarak çerçevesi çizilen -sınıf ve kitle sendikacılığı- anlayışının, sermaye ve devletten bağımsız, sınıfın deneyimleri üzerinden demokratik örgütlenme ilkesi sendikal anlayışın evrensel yönü. Bu ilkeyi, sınıf mücadelesinin düzeyi ve ülke sosyo-ekonomik, siyasal koşullarına denk gelecek örgütlenme ve mücadele biçimlerini yaratamadan tekrar etmek sınıf mücadelesine bir şey katmıyor. Yüz yılı aşan deneyimiyle sendikaların sınıf mücadelesindeki yeri ve kapitalizme karşı direnç kaleleri olma yanında, sınıfın deneyimleri üzerinden siyasallaşması her ülkenin özgün şartlarına uyan biçimi bulmayı zorunlu kılıyor. Sendikal mücadelenin ülke, yöre ve işyeri özgün şartlarına uyan, ayrıca kapitalizmin gelişim koşullarının yarattığı sınıf örgütlenmesi önündeki engellemelere karşı arayışların tartışılmadığı ve gerçekçi mücadele biçimleri ortaya koymadan, sınıfın sendikal örgütlenmede içeriksel evrensel prensiplerini tekrarlayarak yol alınamayacağı açık.
Kapitalist üretim ilişkilerinde burjuvazi sömürüyü pekiştirip garantilemenin yollarını buluyor. Öte yandan bu durum kaçınılmaz olarak artı-ürünü üreten ve el koyan biçiminde kutuplaşmayı yaratıyor. Bu sınıf karşıtlığı en basit ifadeyle sömüren ve sömürülen biçimiyle kapitalizmin temel özünü yansıtıyor. Bu tanımlama karşıtlıkların savaşıyla eski ve yeni olanı, zıt çıkarları olan ölen ve yeniye yönelen tarafı ifade ediyor aynı zamanda. Bu temel karşıtlığa rağmen kapitalist toplumda değişik katmanların ve sınıfların oluşu mücadelenin bu iki karşıt temel sınıflar belirleyiciliğinde olmayacağı anlamına gelmiyor. Burada yazımızın konusunca saptanması gereken kapitalist üretim ilişkilerinin temeli emek-sermaye karşıtlığının, yeniye doğru değişimin temel taşıyıcısı olduğudur. Bu alanda yapılan, yapılacak olan bütün çarpıtmalara rağmen sınıf karşıtlığının insan bilinci ve onayından bağımsız nesnel olarak varlığıdır. Kapitalistlerin bu durumu yığınlar nezdinde görünmez kılma yönündeki çabalarına rağmen, sömürü düzeninde sınıf karşıtlığı vardır bu kaçınılmaz olarak sınıf mücadelesini doğurur. Belirtmek istediğimiz bu mücadelenin günümüzde de en önemli araçlarından biri sendikal mücadelenin olduğudur.
Sınıf karşıtlığının pratik süreci kaçınılmaz olarak sınıf mücadelesini ortaya çıkaracaktır. Sınıf mücadelesi araçlarının önemli bir alanı sendikalaşma. Bu alandan başarmanın koşulu, İstek ve içerik saptamaları yanında, özgün koşullara en doğru nasıl uygulanacağı konusunda mücadeleci yaratıcılıktır. Bir ülkede ekonomik ve kültürel düzey farklılıklarının bariz olduğu koşullara uyan bir yöntem bulunamazsa temel şiarların ötesine geçilemiyor. İşyerlerinin taşeron sistemiyle parçalandığı, alt işveren ve ana işletme biçiminde bölündüğü işkollarında geleneksel örgütlenme biçimleri karşılık bulmuyor. Türkiye’de milyonlarca işsiz var. İşten atılan veya iş bulamayan bu kitle sendikal alanın dışında ve bu gün sendikalar bu durumu dert etmiyor. Eğitim iş kolunda sakat, plansız eğitimin yarattığı yüz binlerce öğretmen işsiz veya kimi ilgisiz alanlarda iş bulma çabasında. Sadece çalışanları hedefleyen sendikal anlayış, istihdam dışında kalan bu kitleyi mücadele sürecine katmaya yönelik sonuç alıcı arayışlardan yoksun. Buna benzer örnekler açlık ve sefalet sınırında yaşamalarına rağmen, emekli ve emek hareketinin diğer alanları için de geçerli.
Ne yapılabilir konusu, sürecin pratik alanından ve geçmişin deneyinden beslenerek yaratıcı, kolektif bir çabayı gerektiriyor. Şu unutulmamalıdır ki kapitalizmin sömürü çarkını durduracak, eşit ve özgür dünyanın kapısını işçi sınıfı açacaktır. Kapitalist düzende ezgi ve baskıya uğrayan diğer sınıf ve katmanların kapitalizmi aşan sosyo-ekonomik formasyonu ikame edecek ne yeteneği ne de bilimsel gerçekliği var. Bu nedenle işçi sınıfının sendikal alandaki başarısı gündelik hak mücadelesi yanında, sistemin sınırlarını zorlayan noktadan örgütlenme ufkuyla, diğer sınıf ve katmanların da taleplerine denk gelecek sürecin taşıyıcısı olmalıdır. İşçi sınıfının siyasal yapıları buradan beslenecek, buradan başaracaktır.
Bazı sendikaların burjuva partilerine milletvekili devşiren kurumlar olarak işlev görmesi bu sendikaları zayıflattı ve güç kaybına uğrattı. Günümüzde ekonomik talepleri aşan ve bir baskı unsuru olarak sistemin sınırlarını zorlayan yapıda bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Elbette ki işçi sınıfının politik örgütlenmelerinin, sendikalara ve işçi sınıfına yönelik politik propaganda ve ajitasyon çalışmaların önemi büyük ve zorunlu. Sendikal alanın bu karşılıklı iletişim ve geçişi tıkamayacak noktadan örgütlenme ve bilinç seviyesine ulaşması gerekiyor. Politik alan ve sendika ilişkisi burjuva partilerinde kariyer kapma biçimine dönüşünce, sınıfın politikleşmesi değil bir teslimiyetin göstergesi olduğu bilince çıkarılmalıdır.
Toplumsal olguları ve değişimi sınıflar mücadelesi dışında gösterilme çarpıtmaları işçi sınıfı örgütlenme ve mücadele tarihindeki sakatlanmalarının en önemli nedeni. Burjuva devlet aparatlarından kopuşu ve günün gerçekliğini analiz eden teorik bir yenilenme sağlanmadan, sömürü ve savaş düzeninin aşılamayacağı bilimsel bir gerçeklik olarak yakın tarihimizden kalan önemli bir deneyim.