Sovyet İktidarı ve Müslümanlar

Sovyet İktidarı ve Müslümanlar

Sovyet İktidarı ve Müslümanlar

1917 Ekim Devrimi sonrasında Bolşevikler, Çarın işbirlikçisi olan Ortodoks kilisesine karşı sert bir tavır takınmakla birlikte, Çarın ezdiği bir kesim olan Müslümanlara karşı büyük bir dostluk ve hoşgörüyle yaklaştılar. Camilere, dinsel yaşama hiçbir müdahalede bulunmadılar. Lenin “Doğu’nun Müslüman Emekçilerine” başlıklı tarihsel bildirisinde onları Müslüman halkları ezen emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadeleye çağırdı. Büyük devrimci Lenin, bununla da yetinmeyerek, Çarlığın Orta Asya Müslümanlarından gasp ettiği ve “Hristiyanlığın İslam üzerindeki zaferinin bir ganimeti” gibi Petrograd’da muhafaza ettiği dünyanın ilk tam nüsha halindeki Kuran-ı Kerim’ini devrimden sonra gerçek sahiplerine, yani Orta Asya Müslümanlarına iade etti. Bugün bu Kuran Özbekistan’da bulunmaktadır.

Devrime kadar sefalet ve gerilik içinde yaşayan SSCB’nin Müslüman halkları, kendilerine binlerce okul, üniversite, fabrika ve sanat evi kazandıran sosyalizme dört elle sarıldılar ve ona kanlarıyla sahip çıktılar. 1941’de Moskova önlerinde Nazileri püskürten Kızıl Ordu birliklerinin önemli bir kısmı Kazakistan tümenleri oldu. Milyonlarca Kazak, Azeri, Özbek, Türkmen ve Kırgız, SSCB’nin ve Doğu Avrupa’nın faşizmden kurtuluş seferinde ve Berlin’in alınmasında yiğitçe savaştı.

Bolşevikler yalnızca iki noktada ısrarcı oldular: Kadının eğitimi ve gene kadının başta üretim olmak üzere toplumsal yaşama aktif katılması. Kemalistlerin aksine Bolşevikler, Müslüman kadınların çarşafı, türbanı, başörtüsüyle asla uğraşmadılar. İnsanların yaşam tarzına, hele giyimlerine, onların gururunu kıracak hiçbir müdahalede bulunmadılar. Bu konuları, onların özgür iradeleriyle, süreç içinde ve kendiliğinden hallolacak konular olarak gördüler.

Sonuç ortadadır: Rusya Federasyonu dahil eski Sovyet cumhuriyetlerinin hepsinde İslamiyet toplumsal kültürün ve tarihsel mirasın bir parçası olarak yaşamakta, inananlar (Sovyet döneminde olduğu gibi) ibadetlerini serbestçe yapabilmekte, ancak din bir siyaset malzemesi olarak asla kullanılmamaktadır. ABD, bütün dünyaya saldığı bir bela olan “Siyasal İslam” mikrobunu bu ülkelere bulaştırmak için ciddi çaba sarf etmesine rağmen, kurduğu tezgah, (bir Suudi-ABD provokasyonu olan kısa ömürlü Çeçen terörü dışında), bu ülkelerin hiçbirinde tutmamıştır, tutmayacaktır. Bu ülkelerin İslami gericiliğe karşı sahip oldukları yapısal “bağışıklığın” oluşmasında, Sovyet yönetimlerinin 70 yıl boyunca uyguladığı doğru ve isabetli politikaların belirleyici rolü asla unutulmamalıdır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler