ONBEŞLER YOLUMUZU AYDINLATIYOR!
TKP Kurucuları, Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve Yoldaşlarının Katli Üzerine…
Neden Döndüler ve Neden Katledildiler?
Türkiye Komünist Partisi’nin kurucuları, ilk Genel Başkanı Mustafa Suphi ve ilk Genel Sekreteri Ethem Nejat 1921 yılının 28 Ocak’ını 29 Ocak’ına bağlayan gece Kemalist burjuvazinin cellatları tarafından hunharca ve adice Karadeniz’in derin sularında boğdurularak katledildiler. Hunharca katledildiklerini tüm kamuoyu biliyor. Ancak neden “adice” nitelemesini kullandığımızı bu yazıyı okuyunca daha iyi anlayacağız.
1-7 Eylül 1920 tarihleri arasında Azerbeycan’ın başkenti Bakü’de I. Doğu Halkları Kurultayı gerçekleştirilir. Akabinde 10-16 Eylül 1920 tarihlerinde Türkiyeli komünistlerin kurultayı toplanır ve Türkiye Komünist Partisi kurulur ve bu kurultay TKP’nin I.Kongresi olarak tarihe geçer. Bu kongreye Rumeli’den, Anadolu’dan, Azerbaycan, Kafkasya ve Rusya’dan komünist grupların / örgütlerin delegeleri katılır. İlk Merkez Komitesi belirlenir, Mustafa Suphi Genel Başkanlığa, Ethem Nejat Genel Sekreterliğe seçilir. Bütün bu gelişmeler Komintern’in şemsiyesi ve yönlendirmesi altında gelişir. I. TKP Kongresi TKP’nin I. Parti Programını da onaylar. Bu programa göre; “amele ve rençber şuraları cumhuriyeti” yani işçi ve köylü konseyleri cumhuriyeti kurulması; tüm din ve mezheplere vicdan hürriyeti yani gerçek laiklik; tüm milletlerin de vicdan hürriyetini yani özgürlüklerini kazanmalarını; sermayenin iktidarını yıkarak her türlü savaş ve çatışmanın nedenine son verileceğini; tüm milletlerin birliğinin özgür olarak bir federasyon biçiminde tesis edileceği; büyük sermayeye ait işletmelerin hemen toplumsal mülkiyete geçirileceği; toprak reformu uygulanacağı ve kırsal alanda kooperatifleşme örgütlenmesine geçileceği; bankaların devletleştirileceği ve halk bankasının kurulacağı; sağlık hizmetlerinin geliştirileceği ve ücretsiz olacağı; ücretsiz halk eğitimine geçileceğini; merkezi ve planlı ekonomiye geçileceği; 8 saatlik çalışma günü ve üretimde kadın-erkek eşitliğinin garanti edilmesi; işçilerin işçi birliklerinde ve derneklerinde örgütleneceği karar altına alınmıştır.
Mustafa Suphi, kongrede yaptığı kapanış konuşmasında, ülkenin yabancı işgalinden kurtarılması ama aynı zamanda sömürünün tahakkümünden de kurtarılması gerektiği vurgusunu yaparak TKP’nin stratejisini belirtmiştir. Mustafa Suphi’lerin katledilmesinden sonra TKP’nin Genel Sekreteri olacak olan ve TKP’de kemalist akımın baş mimarı olduğu bilinen Şefik Hüsnü, TKP’nin I. Kongresine katılmamıştır.
***
Aynı dönemde, yani 1920 yılında Anadolu ve Rumeli’de neler oluyordu? Bir yandan işgal güçlerine karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı sürerken ve komünist çeteler (gerilla grupları) ile Sovyet Devriminden etkilenen güçler (Yeşil Ordu) bu mücadelenin omurgasını oluştururken, Ankara’da Osmanlı’ya karşı ilk Meclis oluşuyordu. Hepimizin “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak bildiği 23 Nisan 1920 tarihi aslında Birinci Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş tarihidir. Birinci Meclis, 1921’de Birinci Anayasayı onaylar. Anayasaya göre; I. Meclis bileşimi nahiye ve vilayetlerin şuralarının seçtiği delegelerden (vekillerden) oluşur. Görev süreleri iki senedir. Lazistan ve Kürdistan sancaklarının delegelerinin dışında vilayet şuralarının seçtiği vekiller İttihatçılar (bugünün Kemalistleri), enternasyonel islamcılar ve komünistlerden oluşuyordu. Birinci Meclisin bir özelliği daha vardı. Bakanlar Meclisin bileşimindeki vekillerden seçiliyordu. Ülkede Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı, Başbakan yoktu. Anayasa’ya göre, Meclisin seçtiği Meclis Başkanı ülkenin en yüksek yöneticisi olarak belirlenmiştir. Meclis Başkanı Mustafa Kemal olarak seçilir. Ancak, örneğin Mustafa Kemal’in kesin karşı çıkmasına rağmen komünist vekil Nazım Bey de İçişleri Bakanı olarak seçilir.
***
Büyük Ekim Devrimi’nin Rumeli ve Anadolu halkları arasında etkisi ve sempatisi çok büyüktü. Sovyet Rusya’nın sadece Ulusal Kurtuluş Savaşına değil, sanayi ve ekonominin yeniden kurulmasına da, kendisi çok zor şartlar altında olmasına rağmen çok büyük maddi ve teknik katkıları vardı. TKP’nin I. Kongresi bu koşullarda toplandı. Ve bu koşullar dikkate alınarak, Anadolu’ya dönerek bizzat ülkenin yeniden kuruluş sürecinde yer alınması karar altına alındı. Bu amaçla Mustafa Kemal’e MK üyesi bir elçi gönderildi. Elçi, Mustafa Suphi’nin mektubunu Mustafa Kemal’e iletti ve bizzat görüşme yaptılar. Bunun üzerine Mustafa Kemal de Mustafa Suphi’ye elçi vasıtasıyla bir mektup gönderdi ve sürece katılmalarını selamladıklarını, muhataplarının Ankara’daki I. Meclis olduğunu ve geldiklerinde Meclis’e başvurmaları gerektiğini yazdı. Bu Meclis’in Başkanı da Mustafa Kemal’di. Bu görüşme ve yazışmalar Ekim ve Kasım 1920’de oluyor. Bunun üzerine TKP MK dönüş kararını alıyor ve Mustafa Suphi, Mustafa Kemal’e bu kararı tekrar bir mektup yazarak bildiriyor. Aynı zamanda Kazım Karabekir’e bir mektup yazıyor ve Kazım Karabekir, bizzat Kars’ta ve Erzurum’da TKP heyetini karşılayacağını ve Mustafa Suphilerin Ankara’ya gidebilmeleri için Millet Meclisinden müsaade istediğini ve kabul olunduğunu belirten bir cevabi mektup yazıyor. Mustafa Suphi ve yoldaşlarından önce Azerbaycan’da Türkiyeli komünistlerden oluşan Kızıl Alay yola çıkıyor ancak Nahçıvan’da bir çatışmaya girerek kayıplar veriyorlar ve ilerlemeleri durduruluyor. Mustafa Suphi, Kazım Karabekir’e bu bilgiyi de veriyor.
Bu sırada Mustafa Suphi, Stalin’e bir rapor sunarak dönüş amaçları ve Rumeli ile Anadolu’daki durum ve ülkedeki iktisadi durum ile sınıfsal güçler dengesi hakkında ayrıntılı bilgi veriyor. TKP MK’nın kararı Komintern tarafından onaylanıyor ama aynı zamanda Mustafa Kemal’e güvenilemeyeceğine dair hem TKP MK içinden hem de Komintern’den uyarılar yapılıyor. TKP MK dönüş kararını bir karşı oy ile alıyor. Mustafa Suphi de Mustafa Kemal’e güvenilemeyeceğini biliyor, ancak davaya olan inancı ve görev bilinciyle hareket ediyor.
***
Bütün bu gelişmeler sürecinde Mustafa Kemal Birinci Meclis’te Gizli Oturumlarda Mustafa Suphiler ve onların dönüş kararıyla ilgili rahatsızlıklarını belirtiyor. Ekim 1920’de bizzat Rafet Bele başkanlığında, İsmet İnönü, Celal Bayar, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Fevzi Çakmak gibi isimlerin de kurucuların arasında olduğu sahte “Türkiye Komünist Partisi”ni kurduruyor. Bu sahte parti Mustafa Suphiler katledildikten sonra kapatılır ve 9 Eylül 1922’de aynı kadro CHP’yi kurar. Partinin kurulma talimatını Mustafa Kemal eliyle yazdığı bir bilgi notuyla verir ve bu notta “eğer bu ülkede komünist partisi kurulacaksa onu da biz kurarız ve bu parti ordu generallerinin kontrolünde olmalıdır” cümlelerini kurar. Bu belgeler gizlidir ve 2000’li yıllarda arşivlerin açılması ile gün yüzüne çıkmıştır.
İşte, Mustafa Suphi ve yoldaşları bu koşullarda ve bu süreçleri yaşayarak Anadolu’ya gelirler. Tek amaçları ulusal kurtuluş savaşını, toplumsal kurtuluş savaşımı ile bağlamak ve ülkede işçi ve köylü şuralar cumhuriyetini kurmaktır. Ülkedeki nesnel koşullar buna müsaittir, işçi, emekçi ve halk yığınlarının Sovyet hayranlığı ile TKP’nin ve Komintern’in stratejileri öznel faktörün de olgunlaşabileceği bir süreci ön görüyordu. I. Meclis Hükümeti sosyalist yönelimli bir hükümet değildi, ancak gerek 1921 Anayasası ve gerekse I. Meclis’in bileşimi ülkede gelişen toplumsal koşullar ile birlikte ele alındığında sosyalizme yönelecek bir demokratik devrimin sinyallerini veriyordu. Ülkede burjuva demokratik olarak adlandırılabilecek bir iktidar mevcuttu.
Gerisi malum… Mustafa Suphi ve yoldaşları tüm yaşanan bu süreçlerden sonra ihtimal vermedikleri bir tuzak ile karşı karşıya bırakılıyorlar. Erzurum ve Kars’tan Trabzon’a götürülüyorlar, oradan Ankara’ya gitmek için Samsun’a deniz yoluyla gidecekleri yanılsamasıyla takaya bindirilip geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyorlar. Bu katliamın bize verdiği en önemli ders sınıf düşmanına, burjuva demokrat dahi olsa güvenilemeyeceği ve sınıf kininin her zaman diri tutulması gereğidir.
Mustafa Suphi ve yoldaşları inandıkları dava uğruna canlarını ortaya koydular ama onların o gün çizdikleri yol bugün de geçerliliğini koruyor. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi ve de TKP’nin yasaklanması ile başlayan süreç 1921 Anaysasının rafa kaldırılması ve karşı-devrim niteliğinde bir 1924 Anayasası ile ikame edilmesi sonucunu getirmiştir. 1924 Anayasası değişiklikler geçirmesine rağmen bugün de başımızın baş belasıdır. 1921 Anayasası “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” maddesi ile başlar… “Hakimiyet kayıtsız şartsız Türk milletinindir” demez. Bu değişiklik 1924 Anayasası ile gelmiş ve gerek Ulusal Kurtuluş Savaşının gerekse de o savaş içinde şekillenen yeni cumhuriyetin tüm özelliklerini ters yüz etmiştir. Onun için 29 Ekim 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onun yaptığı 1924 anayasasının komünistler açısından savunulacak hiç bir yanı yoktur.
TKP’nin yeni kuşak kadroları bu bilinçle kemalizm ile ideolojik tüm bağlar koparılmadan bu topraklarda komünist olunamayacağının ve sınıf mücadelesinin zafere ulaştırılamayacağının bilincindedirler. Onun için Kürt ulusal sorununun çözümü, din ve mezheplerin gerçek özgürlüğünü de içeren, işçi sınıfının öncülüğünde yürütülecek yeni bir kurtuluş mücadelesi ile İşçi ve Köylü Konseyleri temelinde Federatif ve Sosyalist bir Cumhuriyet kurulması için savaşmaktadırlar. ONBEŞLER YOLUMUZU AYDINLATIYOR belgisi rehberimizdir.