Kürtler, Barış ve Demokrasi Dedi

Kürtler, Barış ve Demokrasi Dedi

Kürtler Barış Dedi

Kürt halkı barıştan ve demokrasiden vazgeçmediğini bir kez daha gösterdi. AKP’nin Kürt düşmanı politikalarına bir kez daha hayır dedi. Kürtler kazanımlarını korumak için her zamankinden daha fazla mücadele etmek zorundadırlar.

Bir seçim sürecini daha geride bıraktık. Sonuçları üzerine çeşitli değerlendirmeler ve eleştiriler yapılmaktadır. Ciddi anlamda bir özeleştirinin yapılması için Solun ve Kürt Özgürlük hareketinin doğru değerlendirmelere ulaşması gerekmektedir. Seçim öncesi ve sonrası değerlendirmelere bakınca, bu konudaki tartışmalar uzun bir süreci kapsayacak bir görüntü vermektedir. Seçimlerin hangi ortamda gerçekleştiği bilinmektedir. Bütün devlet olanakları mevcut AKP-MHP yalan çetesinin hizmetine sunuldu. Yalan propagandadan tutalım da saldırının her biçimi devreye sokuldu.  HDP üzerindeki baskılar ve tutuklamalar neredeyse en yoğun dönemini yaşadı. İlk defa seçimlerde devlet tüm organlarıyla var olan rejimin devamından yana tavır aldı. Tüm kurumlar ve basın hizmete koşuldu. Bu derece yoğun saldırı ortamında daha iyi bir sonuçla seçimlerden çıkmak mümkün müydü sorusu sıklıkla sorulmaktadır. Doğru ve yerinde bir muhalefetle bu mümkündü. Koşullar başarılı olmak için elverişli olmasına rağmen kullanılamadığı görülmektedir. Rejim içerde ve dışarda içine düştüğü krizi atlatamadığı gibi son deprem felaketi ile birlikte iyice sarsıldı. Ekonomik kriz yaşamı emekçiler açısından katlanılmaz bir duruma getirmiştir.

Koşullara bakıldığında sol, sosyalist ve demokratik çevrelerin seçimlerden daha yüksek oy alarak kitle desteklerini artırmaları beklenmekteydi. Bir kez daha Türk solu milliyetçi, faşist ve muhafazakar kesimlerin gerisinde kalmıştır. Türk toplumunun ağırlıklı bir kesimi yıllardır sağ partilere oy veriyor diye değerlendirilebilinir. Burada akla gelen soru, solun neden alternatif olamadığıdır. Bunun en önemli nedenlerinin başında Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı tavırları gelmektedir. Kürtlerin mücadelesine sahip çıkma ve birlikte demokrasi mücadelesini yükseltme adımlarını atamamaları önemli bir nedendir. Emek ve Özgürlük ittifakının kurulması önemli bir adımdır ve daha da geliştirilmesi gerekmektedir. Buna bir itiraz olmamakla birlikte, ittifakın gerekli şekilde işlemediğini de söylemek doğru olan bir tavırdır. İttifak dışında kalan diğer sola gelince tamamen başarısız olmuşlardır. Oy oranları belirleyici olmaz diyenler çıkabilir. Bunun dışında da rejimin Kürtlere ve bölgeye dönük savaş politikalarına karşı dayanışma göstermekten ısrarla kaçıyorlar. Halbuki Kürt halkının mücadelesiyle dayanışmayı geliştirdikçe demokrasi yolunda ilerleyebilir ve bu faşist rejimi geriletebilirler. Kürt Özgürlük Mücadelesinin Türkiye’de demokrasi mücadelesinin gelişmesine katkısı görülmeden emekçi kitlelerin harekete geçirilmesi zordur.

Kürtler Barış ve Demokrasiden Yana Tavır Aldılar

HDP, Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime girdi. Oy kaybı yaşamasına rağmen Kürdistan’da güçlü parti olma konumunu devam ettirdi. Yoğun baskı ve tutuklamalar altında seçime gidildi. Bir çok alanda çalışma yürüten deneyimli kadroları tutuklandı. Buna rağmen Kürt halkı mücadelesine sahip çıktı. Kemal Kılıçdaroğlu için beklenen destek de önemli oranda sandığa yansıdı. Millet İttifakının Kürtlerin derdine derman olmayacağı başından biliniyordu. Fakat barış için adımların atılacak olması ve Kürtlerin biraz da olsa nefes almalarına fırsat vereceklerinden dolayı Kılıçdaroğlu’na destek olundu. Sonuçlara bakıldığında Kürtler rejime kırmızı kart gösterdiler. AKP-MHP faşist bloğu Kürdistan’da kaybetti. Erdoğan en gerici kesimlerle ittifak içerisinde Kürtlere saldırıp, eski İçişleri Bakanı Soylu’nun ağzından Hizbullah’ın devamı olan HÜDA-PAR sopasını sallandırarak yeni tehditler savursa da Kürtler direnişlerinden geri adım atmadılar. 90’ların geri getirileceği açık açık ilan edilse de Kürtler mücadelelerine sahip çıktılar. Yeşil Sol Parti ve HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri ile seçim sonuçlarına dair değerlendirmelerini tabii ki yapıyorlar ve yapacaklardır. Rejimin bunalımı, iyi bir fırsat sunmasına rağmen kitle desteğinin artmaması iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Kürt Özgürlük Mücadelesinin attığı adımlara ve çalışmalara  bakıldığında, 12 Eylül faşist darbesinden bu yana Türkiye demokrasi ve sosyalist güçleri ile ittifaka önem vermiştir. Bu konuda atılan bir çok adıma karşın Türkiye’de solun gelişmesi beklenen sonucu vermemiştir. Bu ittifakın gelişmesi Kürtlerin özgürlük mücadelesinin başarısı için de önemlidir. Esasında bölgemizin konumu ve yaşanan  gelişmeler her zaman halkların ortak dayanışmasını zorunlu kılmıştır ve bugün ortak mücadeleyi daha vazgeçilmez bir şekilde dayatmaktadır. Bir kısım Türk solu Kürt Özgürlük Mücadelesiyle dayanışma içerisine girmekten kaçınmışlar ve kaçınmaktadırlar. Kimi zaman bu mücadeleyi görmezden bile gelmişlerdir. ABD ve Fransa’da Vietnam için gelişen dayanışma hareketlerinin bir benzeri Kürt Özgürlük Mücadelesi için ne yazık ki Türkiye’de geliştirilememiştir. Rejimin “terörist” yakıştırmasının etkisinde kalarak yanyana görünmekten bile kaçınmışlardır. Türkiye’de demokrasinin gelişmesi başta  Kürtlerin olmak üzere,  her kesimin özgürlüklerine sahip çıkarak başarılabilinir.

Tekrar seçimlere dönersek beklentilerin aksine Kılıçdaroğlu, neden seçilemedi? Kamuoyunda seçileceği yönünde bir hava yaratılmıştı ve sonuçlar kesin gibi görünüyordu. Seçim oyunlarına ve iktidarın tüm manipüle çabalarına rağmen bu sonuç beklenmiyordu. Burada bir başka etken devteye sokuldu ve Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi engellendi. Kılıçdaroğlu’nun Kürt kimliği seçilmesi önünde bir engel olarak çıkarılmıştır. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına İyi Parti’nin karşı çıkması ve sokak röportajlarında konuşturulan bir kısım insanlar Kılıçdaroğlu’na Kürt kimliği ile karşı çıkmışlardır. Giresun’dan konuşturulan bir kadın açık açık “Bir Kürt başımıza gelemez” dedi. TC devleti de henüz kendisine hizmete hazır olsa da bir Kürdün devletin başına gelmesini istemiyor. Seçim zamanı körüklenen Türk milliyetçiliği ve muhafazakarlık da bunu engellemeye yönelik bir etki göstermiştir. Bu Türk-İslam milliyetçiliğin geriletilememesi barış ve demokrasi mücadelesi önünde de yeni engeller çıkarmaktadır.

Barış ve Demokrasi İsteği Güçlü Bir Şekilde Dile Getirilmelidir

HDP ve Yeşil Sol Parti Kürtlerin direniş mücadelesine dayanarak bu süreçten yenilenerek çıkmayı başarırsa yoluna daha güçlü devam edecektir. Bölgemiz ve dünya değişmektedir. Gençlerin mücadeleye kazanılması önem arzetmektedir. Bu gelişmeler iyi okunamadığında ve geleceğe dönük beklentilere verilecek cevaplar hep aynı sözlerle sınırlı kaldığında geniş kitlelere ulaşmak zor olacaktır. Barış ve demokrasi isteği daha güçlü bir şekilde dile getirilmelidir. Türkiye’de demokrasinin gelişmesine katkı sunulurken önemli bir mesele olan Kürtlerin birliği de ertelenmeden gündemde sürekli tutulmak zorundadır. Bunun başarısı için şimdiye kadar üzerine düşeni tam anlamıyla yapamadığını görmekteyiz.

HDP’ye yönelik “Türkiyelileşme” ve Kürt Sorununu ikinci plana attığı yönündeki kimi çevrelerden gelen eleştirilerin haklı olmadığını söylemekle birlikte HDP Kürtlerin birliği konusunda da daha fazla çaba göstermek zorundadır. Önümüzdeki sürecin bölgemiz açısından yeni gelişmelere gebe olduğunu görmekteyiz. Kartlar bir kez daha karılmakta ve yeni oyunlar için hazır hale getirilmektedir. Bu sürecin Kürtler lehine gelişmeler ile ilerlemesi için Kürtler birlik olmak zorundadırlar. Kürt ittifakını geliştirmek Türkiye demokrasisine de bir katkı olacaktır. Bunun için yapılması gereken çizgilerin hem Türk solu ve hem de Kürt siyasi güçleri ile yeniden belirgin bir şekilde çizilmesidir. Bu yapıldığında adımlar daha net bir şekilde atılabilinecektir. Barış ve demokrasi mücadelesi etrafında bir ittifak güçlenirse bu faşist rejim geriletilebilinir.

Bölgemiz Yeni Gelişmelere Doğru Yol Alıyor

AKP-MHP faşist rejiminin hedeflerinden birinin, eski Osmanlı hayallerini canlandırmak olduğu öteden beridir bilinmektedir. 2011 yılında patlak veren Suriye krizi bu hayallere ulaşmaları için bir fırsat olarak görülmüştür. Cuma namazını birkaç ay içinde Şam’da kılma hayali çoktan unutulmuş olsa da yayılmacı hedeflerinden vazgeçmemişlerdir. AKP-MHP odaklı gerici faşist işbirliğinin iktidarda kalmaları özellikle de Kürtlere karşı yeni saldırganlıklar devreye koyacakları endişelerini arttırdı. Suriye’de kalıcı olmanın yolları aranırken devşirdiği cihatçıları kendilerine çeşitli yollarla bağlayarak bunları bu amacına ulaşmak için kullanmaya çalışmaktadır. Rojava ve Başur’da Kürtler dönük saldırılar devam etmektedir. Hizbullah’ı parlamentoya taşıyarak önümüzdeki dönemde Kürt düşmanlığını hangi boyutlarda devam ettireceğinin ip uçlarını da vermektedir. Kürtlerin kazanımlarını bir yandan şiddetle, baskıyla ellerinden almaya çalışmakta, bir yandan da islamcı-cihatçı Kürtlerle etki alanını genişletmeye çaba göstermektedir. Parlementoda bunları rejimin yedeği Kürtler olarak kullanacak, barış ve demokrasi mücadelesinde Kürtlerin direnişini zayıflatmak için elinde tutacaktır. Bu işbirliğini geliştirip diğer parçalardan da işbirliğine uygun Kürtleri yedeğine almak için her türlü oyun ve baskıyı artıracaklardır. TC’nin Kürt düşmanlığından kısa vadede vazgeçmeyeceği görülmektedir. Planlarını rejimin uzun yıllar ayakta kalmasına dönük yapmaktadırlar.

Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne alınması ve Arap dünyasında Osmanlı hayallerine karşı bir direnişin olması TC’nin bölgede istediği gibi at dolaştırmasını zorlaştıracak etkenlerdir. Rusya ve Batı ülkeleri Erdoğan’ın yeniden seçilmesinden memnun görünüyorlar. Özellikle Almanya’nın eskiden beri var olan “Doğuya Açılım” politikası yeni dönemde TC ile ilişkilerinde yeniden ciddi bir şekilde görülecektir. Tabiki bölgedeki yeni dengelerde Erdoğan’ın eskisi gibi manevra yapma kabiliyeti de sınırlı olacaktır. Kabinede yeni atamalar hemen bir politika değişikliği getirmese de eskisi gibi içerde ve dışarda yürüyemeyeceğinin bir işaretidir. Arap dünyası ile yeni gerginlikler ortaya çıkacağı gibi, Kürt düşmanlığı da bölge politikasının temelini oluşturmaya devam edecektir. Ekonomik krizin derinleşmesi daha fazla taviz vermesini de beraberinde getirecektir. Suriye, Arap ülkelerinin desteğini aldıkça TC’nin Suriye’de kalması daha da zorlaşacaktır. Ekonomik yükü artıran cihatçı oluşumlara verilen destek kriz ile birlikte TC’yi daha da zorlayacaktır. Tüm bu zorluklar yeni bazı manevralar yapmasını zorunlu kılacaktır. Kürtlerin birliğine engel olmak için de baskıları yoğunlaştırarak ağırlığını arttırmaya devam edecektir. 

Yeni oyunlara karşı Kürtlerin birliği için adımların daha ciddi atılması gerekmektedir. KDP, Yekiti ve PKK başta olmak üzere tüm Kürt örgütleri üzerine düşeni yapmalıdırlar. Bölgede oluşan yeni dengeler bunu zorunlu kılmaktadır. İşte bu birlik görüşmelerinde HDP üzerine düşeni yapabilmelidir. Kürtler arası ittifak geliştirilmeli ve bunun demokrasi ve barış güçleri ile biraraya gelmeleri gerçekleşmelidir. Direnişin faşist rejimi geriletmede oynadığı rol birlik çabaları ile başarı kazanacak bir yola girebilir. TC’nin saldırgan politikaları halklar arasında kurulacak köprülerle boşa çıkarılabilir. Gerilla mücadelesi tek başına yeterli olmamaktadır. Bunun demokrasi güçleri ile bütünleşmesi ve giderek yasal mücadelenin boyutlarının büyütülmesi gerekmektedir. Savaşın ekonomik ve siyasi yükünü TC kaldıramadıkça barış masasına yeniden dönmek isteyecektir. Oluşacak bir barış ortamından Kürtler kazanımlarını artırarak çıkacaklardır. TC’nin saldırganlığının azalması Kürtlerin biraz da olsa nefes alanlarını genişletecektir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler