Katliamlara Karşı Bir Kez Daha Dayanışma

Katliamlara Karşı Bir Kez Daha Dayanışma

Bir arada yaşamanın yolu dayanışmanın temelini güçlendirmekten geçiyor. Halklarımız arasındaki gerçek kardeşliği emekçilerin elleri ile örebilir ve güçlendirebiliriz. Irkçı milliyetçiliğin kazananı burjuvazidir. Barış halklarımız için hemen şimdi vazgeçilmezdir.

Kürtlerin cumhuriyetle ortaklığının kandırılmayla sonuçlandığı zamanın üzerinden yüzyıl geçti. Kürtlerin bir yüzyılı daha kaybetmemek için bu yüzyılı başka bir şekilde ele almaları gerektiği tartışmalarının yapıldığı bir dönemde, AKP-MHP faşist odağı “Türkiye’nin Yüzyılı” adıyla bir kampanya başlattı.

Yeni bir yüzyıl denilerek ortaya atılan hedefler ile yapılmak istenenler cumhuriyetin ilk yıllarının bir kopyasını oluşturmaktan öte gitmeyen hedeflerdir. Yeni bir Atatürk olmasa da bir sultan yaratılmak isteniyor. Biçimsel benzerlikler yaratılarak atılan adımların, bir hevesten öte olduğu, yeni yetme TC burjuvazisinin önümüzdeki bu yeni yüzyıla dönük planlarının bir parçası olduğu açıktır. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi bu şekilde önlenerek, bir yüzyıl daha başta Kürtler olmak üzere, tüm halkların ezilmesi ve demokratik muhalefetin bastırılması temelinde inşa edilmek istenmektedir. ‘Dış Tehdit’ şemsiyesi altında yeni bir ‘kurtuluş savaşı’ hayalini işleyerek amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Temelinde kan olan cumhuriyetin yeni yüzyılını da yine kan temelinde inşa ederek, Kürtleri ve emekçileri eli boş bırakarak, bir yüzyıl daha baskıya mahkum olmuş bir şekilde karanlığa atmak istemektedirler. Türk egemen çevrelerinin Osmanlıcılıktan yeni bir yüzyıl yaratma hayalleri, bölge gerçekleri, Kürdistan Özgürlük Hareketinin direnişi ve devrimci-ilerici mücadele karşısında tutunamayacak kadar zayıf durumdadır. Bu zayıflığını aşmak için yine kanlı cinayetler planlamakta ve yüzyıl öncesi gibi katliamlar ile ayakta kalmaya çalışmaktadır. Her dönem eli kanlı katiller yaratan ve bulan TC, bu yüzyıla da yine eli kanlı katilleri vasıtasıyla giriş yapmak istemektedir.

28 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Karadeniz’de katledilmesi ile yeni cumhuriyetin temellerine kan döküldü. Komünistleri, sosyalistleri, devrimci ve demokratları her türlü baskı ile yıldıramayan TC onları siyasi cinayetlerle ortadan kaldırmaya yöneldi. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının vahşice katledilmeleri cumhuriyetin devrimcilerin kanı üzerinde ilerleyerek egemenliğini pekiştirmek istediğini de gözler önüne serdi.  Sonraki yıllarda da yıldırma politikaları baskılar ile devam ettirildi. Sabahattin Ali’nin MİT eliyle öldürülmesi bu cinayetlerin bir devamıdır. Tutuklamalar günlük baskıların bir parçası olarak devam ederken Kürtler de 47’liler yargılanmalarıyla bunlardan kendi paylarına düşeni almaya başladılar. 68 gençlik hareketinin gelişmesi TC’yi dizginlenemeyen bir baskı mekanizması kurmaya yöneltti. 12 Mart darbesi gelişen gençlik hareketini boğmaya yönelik olarak devreye sokuldu. Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere’de katledilmesi, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamları ile birlikte burjuvazi yeni cinayetlerini işlemeye devam etti.

12 Eylül

1980’lere doğru gelindiğinde Özel Harp Dairesinin organize ettiği ve çoğu faşist militarist güçlerin kullanıldığı saldırılarda birçok ilerici, devrimci ve sosyalist katledildi. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler başta olmak üzere Abdi İpekçi gibi aydınlarda siyasi cinayetlere kurban gittiler. Birçok şehirde devrimciler polis-MİT desteğindeki faşist saldırı çeteleri eliyle katledildiler. 12 faşist darbesiyle birlikte baskılar devlet eliyle açıktan yürütülmeye başlandı. Faşist darbenin başı Kenan Evren’in “asmayıp da besleyelim mi?” sözü TC’nin bu saldırgan karakterinin en açık örneğidir. Bugünkü TC yöneticilerinin benzer açıklamalarını kimlerden aldıkları da bilinmektedir. 12 Eylül’ün devamı olarak bugün benzer bir saldırganlığı yürütmektedirler.

12 Eylül ile birlikte işkence ve baskıların dozu inanılmaz boyutlarda artırıldı, sol hareketler ve Kürt Özgürlük Mücadelesi bir daha başını kaldıramasın diye işkencelerde ve polis operasyonlarında katliamlar peş peşe yaşandı. Estirilen terör ile dikensiz bir gül bahçesi yaratabileceklerini sanan 12 Eylül faşist darbecileri Kürdistan Özgürlük Hareketinin direnişi ile bu hayallerinin tarumar olduğunu gördükçe yeni oyunlar devreye koydular. Sahte demokrasi adımları da çok geçmeden yerini faşist rejimin gerçek yüzüyle ortaya çıkmasına bıraktı. 12 Eylül’ün bıraktığı miras sonradan gelenler tarafından da devralındı ve bugün de hala sürdürülmektedir. Yer yer 12 Eylül’ü de aşan saldırı ve cinayetler devreye sokuldu.

Faşizme Karşı Demokrasi Mücadelesi

Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin direniş ateşini yakması faşizme karşı direnişin her alanda gelişmesine de yol açtı. Mücadelenin kitlesel boyut kazanması ile birlikte TC’nin saldırıları da artarak yoğunlaşmaya devam etti. 1990’lar faili bilinen ama meçhul bırakılan cinayetler peş peşe işlenmeye başlandı. 12 Eylül rejiminin “Asmayıp da besleyelim mi?” dediği saldırganlık bu kez JÖH, JİTEM ve Hizbullah adıyla örgütlendirilen çeteler tarafından devreye konulmaya başlandı. Vedat Aydın, Mehmet Sincar, Musa Anter ve Tahir Elçi, Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı TC’nin yürüttüğü saldırılarda vahşice katledilen aydınlardan birkaç tanesidir yalnızca. 90’lı yıllardan bu yana her gün dozu arttırılarak yürütülen bu saldırılarda binlerce Kürt yurtseveri ve devrimcisi katledildi. 90’larda çeteler oluşturularak yürütülen bu saldırılar bugün açıktan ve direkt devlet tarafından yürütülmektedir. Kürtlerin seslerinin duyulduğu her alanda TC bu karşı-devrimci saldırılarını organize etmekte ve hayata geçirmeye çalışmaktadır.

12 Eylül’deki Kenan Evren aklı bugünkü yöneticilerde yeniden can bulmakla kalmamış o dönemi katmerli bir şekilde geride bırakan uygulamalar devreye konulmaktadır. Kürtlerle ve onların temsilcileriyle insanlık dışı bir savaşı yürütmekten kaçınmamaktadırlar. Bu savaşta hiçbir kural tanımamaktadırlar. Her türlü uygulamayı mübah görmektedirler. Siyasi soykırım boyutuna ulaşan tutuklanmalar gündelik olaylar olarak yaşanmaktadır. Başur Kürdistan’a yönelik askeri işgal ve Rojava’daki saldırılar bu siyasi katliamların bir devamı olarak görülmelidir. TC’nin çıkmazı derinleştikçe bu saldırılarda sınır tanımayan bir vahşet de giderek daha da açığa çıkmaktadır.

Başur Kürdistan’da ve Rojava’da SİHA’larla öteden beri yürütülen katliamlara suikastlarla da devam etmektedirler. Aydınlar, yurtseverler ve gazeteciler hedef alınmakta ve böylelikle Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin önü alınmaya çalışılmaktadır. Tüm saldırılara rağmen Başur Kürdistan’da ve Rojava’da Kürdistan Özgürlük Hareketinin köklerinin güçlenmesinin önüne geçememişlerdir. Değişik adlarla yenileyerek sürdürmeye çalıştıkları Başur Kürdistan’daki işgal ve savaşı birçok alanda başarısız kalmıştır. Gerilla kaynakları TC ordusunun bazı bölgelerden direniş karşısında geri çekilmek zorunda kaldıklarını söylemektedirler. Bu durum TC’nin havuz medyasına da yansımış geri çekilmeler kabul edilmiştir. Son derece güçlü teknik donanımına rağmen yaşanan bir başarısızlıktır. Başarısızlığın üzerini örtmek için siyasi cinayetlere hız vermişlerdir. Birçok sivilin ve aydının hedef alındığı bu saldırılar TC’nin kuruluşundan bu yana gelen bir gelenektir. Bugün de bu gelenek en vahşice yöntemlerle devam ettirilmektedir.

Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ve Türkiyeli devrimciler bu saldırılar karşısında daha uyanık ve dikkatli bir mücadele yürütmek zorundadırlar. TC tüm kurumlarıyla bu saldırıların içerisindedir. Seçim yılına girilen bu dönemde o çok iddialı söylenen sözlerine gerçeklik kazandırmak ve “terör bitirildi” demek için her şeyi mübah görmektedirler. İnsani bir kırıntı beklemek boş bir hayaldir. Bazı Kürt işbirlikçileri de devreye konulmakta gecikilmedi. Bunlar eliyle Kürtlerin bir kısmı manipüle edilerek AKP-MHP faşist rejimine nefes aldırmaya çalışmaktadırlar. Rejimin varlığına kendi geleceklerini bağlamış olan bu işbirlikçiler, halkların dayanışmasını engellemek için de Kürt milliyetçisi kartını oynamaktadırlar. Halbuki bunların Kürtlerle ve Kürtlükle hiçbir bağları kalmamıştır. Tüm bunlara karşı devrimciler, ilericiler ve sosyalistler dayanışmayı yükseltmelidirler.


Konuyla ilişkili diğer makaleler