Kapitalist Cumhuriyetin Kuruluş Kodları Üzerine
Toplumsal mücadelede özne ve nesne yanların birliği ve karşıtlığı, içeriklerinin tanımlanması çabaları bilgi dağarcığının her dönem konusu oldu. Bilinçten bağımsız olarak var olan çelişkilerin tanımı geniş anlamda bitimsiz bir hareket ve değişimin hangi koşul ve yapıda olursa olsun sürdüğüdür. Nesnel olarak değişimin önlenemez gerçekliği doğa ve düşünceden farklı olarak, toplumsal konuların belirleyici yönü açısından da tespit edilmesi gereken bir alandı. İşçi sınıfı biliminin diyalektik ve biçimsel düşünüş arasındaki farklılıklarının doğa ve toplumda nesnel olanın düşüncede olmadığı anlamını taşımaz.
Mantıksal zıtlıkların görülmez olduğu veya o an için bilinçte kavranamadığı, buna rağmen diyalektik çelişkilerin yaşandığı alanlar bulunduğu gerçeğini yadsımak bilimsel bilgiyi öznel niyetler üzerinden deformasyonudur aslında. Emek ve sermaye arasındaki ilişki, karşıtsal birlik ve mücadelesinin toplumsal olarak sınıf ayrışmalı toplumlarda tarihin her döneminde nesnel varlığının, biçimsel bir düşünüş çerçevesinde dönemsel olarak geçerli olduğu ya da geçerliliğini yitirdiği yanılsamaları, hareketi ve gelişmeyi yok saymaya kadar götürür. Bugün sınıf mücadelesinin geçerliliğini yitirdiği üzerinden oluşturmaya çalışılan ideolojik ve politik perspektiflerin pratik tutumu izlendiğinde, sistemi dolayısıyla da olsa aklamanın dışında bir işlev görmedikleri tespit edilebilir.
Özne ve nesne konusuna ilişkin tartışmalar gündelik siyasi mücadelelerde bilme sürecinin konuları olmuştur. Teori alanındaki mantıksal çelişkiler aslında nesnel gerçekliğin öznel yansımalarıdır. Aynı politik hedefleri koyan, buna rağmen ayrı düşünüş ve yöntem farklılıkları nesnel çelişkilerin öznel alanda yansıyan yorumudur bir bakıma. Her insanın kendine özgü bir refleks ve psikoloji olduğu gerçekliği, ortak hedefler oluşturulamayacağı varsayımının tutunduğu bir alan olmuştur. Burjuva düşünüş tarzının çokça kullandığı bireycilik buradan besleniyor, teorik dayanaklarını buradan üretmeye çalışıyor. Toplumsal konularda sınıfsal düşünüş ve nesnel olgular üzerinde bilinçli çarpıtmalar ister istemez bu burjuva düşünüş tarzının kucağına oturmakla sonuçlanıyor.
Ülkemizde Osmanlıdan günümüze toplumsal gelişimin seyrini sınıflar mücadelesi kulvarından başka bir mecraya taşıma çabaları hem teorik alanı tıkayan, öte yanda pratik politik hatta verili konjonktür içinde bocalayan bir süreci kaçınılmaz kılacaktı. Kapitalist ilişkilerin oluşması aşamasında burjuvazinin önünde duran birtakım görevlerin çözümü burjuva demokrasisiyle ifade edilen siyasal sonuca varacaktı. Ancak kapitalist gelişmenin klasik seyrinden farklı bir süreç izleyen, bu dönemi geç ve bağımlı yaşayan ülkeler, burjuva devriminin çözmesi gereken görevleri az gelişmiş kapitalist sisteminin içine taşıyacaktı. Emperyalist dönemin gericileşen ve sıkça yaşadığı krizlerinden çıkış yollarını savaş ve katliamlara varan baskıcı yöntemleri doğası gereği tercih eden tekelleşen burjuvazi eksik bıraktığı konuların çözümünü, bağrında oluşan yeni bir devrimci sınıfın görevi olacaktı. Kapitalizmin tekelci aşamaları öncelikli olarak ulusal sorun, laisizm ve inanç vb. konularında bu gibi ülkelerde yaşanan sorunlar, burjuva demokratik görevlerin ötesinde kapitalizm dışı çözümlere yönelmesi kaçınılmaz olacaktı. Burada bilimsel bilgiden sapma burjuvazinin ertelediği veya çıkarı yönünde kullandığı sorunları kapitalist sınırlar içinde gören ve sistem içinde tıkanıp kalan bir mücadele algısıyla dışlama yanılgısı, işçi sınıfı ile bu alanların bağlaşması ve birlikte mücadele koşullarının yaratılmasına onması güç zararlar veriyor. Nesnel gelişim süreçlerinde ortaya çıkan kimi sorunların formel bir mantıkla üstünden atlanması gelişimi duraksatan bir faktör olacağı gibi, buna bağlı olarak öznel alanda da sorunlar yaratacağıdır.
Ülkemizde kapitalist cumhuriyet bir takım kodlar üzerinden şekillendi. Daha işgale karşı savaşım sürecinde batı emperyalizmi ile ilişkiler arayan Kemalizm, demokrasi ve toplumsal kurtuluş yönünde mücadele veren güçleri kanla bastırmaktan çekinmedi. Kapitalist kalkınma yoluna girdiğinde ilk yapması gereken şey sermaye birikiminin temel koşulu artı-değeri garantileyecek ve bu yönde sorun çıkaracak kesimlerin baskılamaya yönelik düzenlemeleriydi. İşgününü istediği gibi satın alacak koşulların yaratılması için -başka birtakım faktörler yanında- ulusal pazara ihtiyaç duyacaktı. Daha Osmanlıdan bu yana iç içe geçmiş değişik ulusların ve etnik oluşumların bir arada yaşadığı bir coğrafyada, Türklük üzerinden bütün kesimlere kimlik giydirme politikası zorunlu olarak bu süreçte baskılanan, kıyıma uğrayan kesimlerin başkaldırıların fitilini ateşleyecekti. İnanç alanında da benzer bir durum yaşanacaktı. Sünni, anlayış üzerinden diğer inanma biçimlerini dışlayan, katliamlara varan asimilasyon politikaları, kurulan kapitalist cumhuriyetin ana var oluş nedenleri olarak biçimlendi ve tüm toplumun bilincine kazıma yönünde ısrarlı bir politika izlendi.
Toplumsal gelişim süreçlerinin çelişkileri bilinçten bağımsız maddi çelişkilerdir. Bunun yanında nesnel gelişim süreçlerinin zemininden ortaya çıkan öznel yan, belirli toplumsal gelişim aşamasında nesnel çelişkilerin üzerinden görünür hale gelir, kabarır, bir güç haline dönüşür. Diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye kapitalizmi de maddi gelişim sürecinde artı değeri koşullar. Bu durum niceliği hangi boyutta olursa olsun karşı tarafı yaratır. Nesnel sürecin bu durağı işçi sınıfının örgütlenmesi yönünde öznel alanı tetikler. Kürt sorunu ve inanç alanındaki diğer konularda böyledir. Türkiye’de kapitalist sistemin kurumsallaşması tekçi bir ulus anlayışı ve inanç sistemi üzerinden oluştu. Artı değer sömürüsü ve Türk-İslam sentezi kodları üzeride biçimlenen Türkiye siyasal sisteminde demokrasi lehine bir değişim bu nedenle kanla bastırıldı. Mustafa Suphi’lerin katledilmesi, Şeyh Sait ve Dersim isyanlarına karşı en başta takınılan tutum, bugün Kürtlere karşı sürdürülen savaş cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş anlayışının devamıdır…
Temel olarak belirttiğimiz Türk cumhuriyetinin kuruluşunun ana kodlarının demokrasi koşullarında karşılık bulması mümkün değildi. Bu nedenle işçi sınıfının örgütlenmesi, tekçi devlet anlayışı karşısında eşit ulusların özerk demokratik bir toplum talebi, adeta bir devlet sucu muamelesiyle terörize edildi, düşmanlaştırıldı. Halkların özgürleşme ve inanç talebi, yaşanan yüz yılık süreçte burjuva demokratik sınırları aştığını, işçi sınıfı ve tüm ezilenlerle birlikte demokratik bir halk hareketinin konusu olduğunu görmek gerekiyor. Bu şu açıdan önem taşıyor. Sosyalizme açılan bir demokratik toplum anlayışının temel taşıyıcılarının ittifak ve birlikte mücadele koşullarının yaratılması gelişen bu maddi sürecin üzerinden şekilleneceğidir. Halkların Demokratik Kongresi bu sürecin öznesi olarak özgürlük ve barış özleminin umudu, kapitalist cumhuriyeti aşma yolunda mücadele veren güçlerin birleşik mücadelesini örme yolunda bir kazanın olduğunu görmek gerekiyor.
Türkiye’ de sosyo-ekonomik ve tarihsel gelişimin karakteri belli duraklarda kendi özgünlüğünde toplumsal çelişkileri daha da görünür kıldı. Kapitalist gelişimin maddi süreçlerinin ortaya çıkardığı bu çelişkiler sınıf savaşımının bir biçimi olarak örgütlü veya tepkisel olarak kendi öznesini yaratması kaçınılmazdı. Emek sermaye çatışkısının dışında gibi görünen, özünde kapitalist ilişkilerin o ülkeye özgü ortaya çıkardığı sorunlar kapitalist sınırlar içinde kaldıkça çözülemeyecekti. Ülke ve bölgemizde ulusal sorunun giderek daha da karmaşıklaşmasının nedeni kapitalist devletin varoluş kodlarından biri tekçi anlayışın burjuva devletin bir beka sorunu halinde olmasıydı. Mücadele sürecinde Kürt Özgürlük Hareketi genişleyen sınıf mücadelesinin önemli bir parçası haline dönüştü. Burjuva demokratik sınırları aşan demokratik toplum hedeflemesiyle halk iktidarının önemli bir taşıyıcısı olarak sınıf mücadelesinin vazgeçilmez bir dinamiği haline geldiği gerçekliğini tespit etmek, sosyal mücadelenin geleceği ve başarısı açısından bugün belirleyici önemde bir yer tuttuğunu görmek gerekiyor.
Emek ve özgürlük mücadelesi veren güçlerin birlikte hareketinin zorunlu dayanağı Türkiye kapitalizminin nesnel gelişim sürecinin ortaya çıkardığı bir olgu. Tarihimizin hiçbir döneminde ortaklaşmanın ihtiyacı ve koşulları bu ölçüde ortaya çıkmadı. HDK’nin önemi, böylesi bir görev üzerinden yürüyerek ezilen, sömürülen, ayrıştırılan bütün kesimlerin umudu olması yanında, yığınlara inmenin ve halkların kaderini belirlemede köklü bir sosyal hareketin yaratılması modeli olarak da ortaya çıkmasıdır. Çokça, birlikte hareket etmenin ve politik yönelim konusunda söz sarf edilir de, buna rağmen somut olarak bunun nasıl başarılacağı, güçlü savaşkan bir özne yaratma, pratik yöntemler üretmek konusu, alan çalışmalarının temel zaafı olarak ortaya çıkıyor. Sonraki yazılarımızda bu konuya değinmek üzere nesnel gelişim süreçlerinin doğru tespiti koşuluna uyan öznel yanın gelişmesi ve belirleyici bir güç haline gelmesinin koşulu olduğunu ısrarla belirterek, “pratik öğretir ve doğrular” diyerek yazımızı sonlandıralım.