Sorunlar ve Zayıflıklarla Yüzleşerek İlerlemek…

Sorunlar ve Zayıflıklarla Yüzleşerek İlerlemek…

İçinde yaşadığımız dünyayı ve toplumu kavrama çabası, insanlaşmanın başladığı zamandan bugüne düşüncenin konusu oldu. Doğada ve toplumda bilinçten bağımsız gelişen süreçler, yaşamın bütün duraklarından karşıtlıkların çatışkısı ile daha yüksek biçimlere sıçrayarak ilerledi. Tarihte ve toplumda ilerlemenin, şeylerin yadsınması olarak ortaya çıktığının kavranması, pratik süreçleri de koşula uyan biçimiyle ortaya çıkaracaktı. Pratik edimler tarihten bu yana halkların karşıtlıklar üzerinden tercihlerinde, gelişim veya gerileme gibi bir zorunluluğu dayatabiliyor. Toplumsal gelişim seyrinin ortaya çıkaracağı seçeneklerin ne yönde kullanılacağı o toplumdaki sınıfsal ayrışmanın ileriye doğru atılacak kesiminin örgütlülüğüyle ilgili. Bir ülkede yaşanan ekonomik ve siyasal krizin boyutu hangi noktada olursa olsun, ileriye atılımı ve dönüşümü taşıyacak katmanların bilinç ve örgütlenme düzeyi gelişimin ne yönde olacağını da belirleyecektir. Ülkemiz yakın tarihinde baskı, şiddet ve ayrımcılık en kaba yöntemlerle sürdürülüyor. Ülke zenginliklerinin sarayın bekası için har vurup harman savrulduğu ve savaş politikalarının yoksulluğun ana nedeni olduğu bu kadar açıkken, politik seçeneklerin demokrasi, özgürlük ve emek lehine gelişmemesinin nedenlerini sorgulama ve doğru çıkış yolu üretme ihtiyacı temel bir görev olarak öne alınması gerekiyor... 

Eleştiri ve özeleştiri

Aynı hedefe yönelmiş bir toplumsal kurumda zaman zaman içine düşülen zafiyetlerin ilerletici noktadan giderilmesi yönünde çözüm arayışları eleştiri ve özeleştirinin konusu olmuştur. Bu noktada ortaya çıkan sorunları ele alırken tek yanlı, yüzeysel ve sübjektif yaklaşımların önünü alacak yöntemsel bir bakışın önemi ilkeseldir. Sorun olarak görülen konunun özünün açığa çıkarılması, çözümü yönünde asıl zemini oluşturacak, eleştiri özeleştiri konusunu bir laf kalabalığına dönüşmesinin önünü alacaktır.

Ülkenin siyasal gündemi seçim sonrası ortaya çıkan durumdan kaynaklı değişik siyasal yapı ve toplumsal kurumların gündemi oldu eleştiri özeleştiri. Her ne kadar emek odaklı örgütlenmelerin ideolojik ve örgütsel alanda yaşanan sorunların çözümü yönünde bir yöntem olarak tanımlansa da, yaşadığımız coğrafyada köklü bir kültürel geçmişe de sahip. Geri toplumların içsel durumundan kaynaklı içine düştüğü yanlışlar –kabullenmeme, dış etmenlere havale- edilerek çözüm yolları arandığı örnekler var. Bir düşünce kısırlığını ifade eden bu durumun kültürel gen olarak günümüzde az veya çok bütün katmanlara sirayet ettiğini görmek mümkün. Bugün devrimci demokratik yapıların günümüz gerici sosyal ve siyasi durumun oluşması karşısında yetersizlikleri, kişisel ve programatik alandan zafiyetler bir savunma içgüdüsü ile dış etkenler üzerinden yorumlanma, bir refleks olarak da olsa öne çıktığına tanık olundu. 

Toplumsal konulara katı ve değişmez çizgiler üzerinden yaklaşım daha başında gelişimi reddetmeyi getirir. Gelişim ve değişimin dinamikleri her evrede iyi ve kötü olanın, çürüyen ve gelişen yanın mücadelesi üzerinden ilerlemiştir. Çürüyen yanı görmemek, sürüp gelen içinden eskiyi atamamak, sorunları hasıraltına süpürme sonucunu doğurur ki, süreçte üzerinden atlanan bu konular ideolojik ve örgütsel alanı saran sert bir kabuğa dönüşebilir. Bu nedenle hataların nedenini iç dinamiklerde, yapısal sorunlarda aramak, buradan dış etkenlere yönelmek konuyu daha nesnel zemine taşıyacaktır. 

Böylesi durumlarda pratik süreçlerin yanlışlarını ileriki zamana bırakmadan değerlendirmek, gündem olan her etkinliği daha üst düzeyden geliştirmenin yolunu açacaktır. Kişisel düzeyde ileriye atılmada nodul işlevi gören eleştiri özeleştiri, örgütsel ve ideolojik alanda çürüyen yanların sökülüp atılması, koşula uygun mücadele biçimlerin yaratılmasında devrimci bir dinamizme yol açabilecektir. 

Gündelik çalışmalar içinde birçok nedenli oluşabilecek kişisel kırgınlıklar, kişilik uyuşmazlıkları eleştiri öz eleştiri adı altında bir kara deliğe dönüştürülebiliyor. Farkında olmadan veya yetersizlik kaynaklı zafiyetleri tamir etmek yerine; suçlayan, mahkûm eden bir yaklaşımla çözme arayışı veya o yanlışı kişiyi yıpratmaya yönelik sızılacak bir çatlak olarak gören yaklaşım tarzını kolektif bir irade üzerinden çözme bilincini içselleştirmek, eleştirinin yıpratan-zayıflatıcı yönünün önüne geçebilecektir. Yığınsallaşma ve daha üst düzeyden mücadele koşullarının oluşması zemini ve özellikle günümüz gençliğe ulaşmada bu konuda seçilecek yöntemin önemi büyük... Bugün emek özgürlük mücadelesinin seyri, ihmal ve yetersizlik kaynaklı ufak ufak birikerek büyüyen yanlışların oluşturduğu kabuğun kırılıp parçalanması ile, kapsayıcı ve daha direşken mücadele sürecine geçecektir. Bu aynı zamanda eğitsel gelişim ve teorik yaratım sürecini de tetikleyecektir...

Toplumsal örgütlenmeler ile sınıf ve kitle ilişkileri

Eşitlikçi demokratik bir toplum yaratma mücadelesinin ülkemiz tarihinde önemli birikimleri var. Cumhuriyet öncesinde oluşmaya başlayan emek örgütlenmeleri ve siyasal yapılanmalar koşullardan da kaynaklı kitle ile bağlanma konusunda problemler yaşadı. Bir taban örgütlenmesi yerine uluslararası etki vb. kaynaklı yukarıdan örgütlenme modelleri kaçınılmaz olarak bu sonucu doğuracaktı. İkinci dünya savaşı sonrası sendikal alanda olumlu gelişmelere rağmen, gericiliğin baskıları karşısında kazanımların korunamaması yeni bir sürecin kapısını açacaktı. Kapitalizmin gelişimine koşut olarak nicelik yönüyle gelişen emek hareketi, uzun bir süre kapitalist emperyalist odakların yönlendirmesiyle biçimlenecekti. Türk-İş’in damgasını vurduğu bu dönem egemenlerin bütün çabalarına rağmen sınıfın bağımsız örgütlenmesini engelleyemedi. Altmışlı yıllar ve sonrasında sınıf hareketinin kabarması, demokrasi içerikli örgütlenmelerin anlayışında da yadsınmayacak etki yarattı. Osmanlı toplumundan cumhuriyet dönemine aktarılan toprak sorunu, ulusal sorunlar ve değişik inanç biçimlerinin eşit vatandaşlık ve özgürleşme mücadeleleri emek hareketinin gelişiminden etkilenecek, büyük oranda egemen anlayıştan kopup yoksul kesimlerin etkin rol oynadığı bir biçime yönelecekti. Altmışlı yıllarda başlayan, yetmişli yıllar ve sonrasında ülke ve bölgemizde önemli bir devrimci dinamiğe dönüşen Kürt Özgürlük mücadelesinde bu süreci gözlemek mümkün.

Altmış sekiz ve yetmiş dönemlerinin devrimci arayışı toplumu dönüştürmek adına, -beğenilsin beğenilmesin- fındık mitingleri, imece türü çalışmaları örgütleme, daha sonra üretim ve tüketim kooperatifleri, grev çadırlarında dayanışma ve direnişler devrimci hareketlerin halk ile doğrudan ilişki kurduğu, onları etkilediği ve düşünsel anlamda dönüştürdüğü bir süreç oldu aynı zamanda. Muhafazakâr sağ etkinin ağırlıkta olduğu bir ülkede “sol” adıyla seçimlere katılan chp’nin oy kabarmasının arka planı özünde buydu. Burjuva reformist kanadın bu süreci görmeden veya bilinçli olarak yadsıyarak, anti-komünist noktadan konumlanışı ve sağcı politikalarla halktan oy alacağı düşüncesi bir taraftan 12 Eylül faşist darbesinin koşullarının hazırlanmasında etken oldu, öte yandan darbe karşıtı güçlerin direnme gücünün kırılmasının da nedeni oldu. Günümüzde hala burjuvazinin “sol” adıyla politika yapan kanadı sağcılaşarak muhafazakâr kesimi kendine çekeceği düşüncesiyle, güç kaybederek bu bataklıkta debeleniyor.

Devrimci çalışmaların geniş halk kesimlerinde yarattığı aydınlatma etkisini sistemin içinde eriyip gitmesini önleyecek sınıf ve özgürlük zemininden bir seçeneği inşa eden mücadele açılımı, hem geçmişin bir özeleştirisi, hem de kapitalizm karşıtı bir seçeneği somut bir alternatif olarak görünür kılacaktır. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinin öznesi katmanların bu yönde eylemli sürece katılmasını sağlamak için ısrarlı bir çalışma gerekiyor. Türkiye cumhuriyetinin kuruluşundan günümüze dışlanan, yok sayılan milliyetçilik ve siyasal islamın etkisinde kalan emekçi-yoksul dindar kesimin, mütedeyyin Kürtlerin sınıf aidiyetleri üzerinden gericiliğin etki alanından kurtulması için özgün, istikrarlı bir çalışma gerekiyor. Sağcı yaklaşımlar üzerinden veya ilkesel tavizler vererek bu kesime ulaşmak mümkün değildir. Emek hareketinin çıkarları, demokrasi ve özgürlük normları üzerinden, güven verici doğrudan ilişkilerle bu kesimler kazanılabilir, dönüştürülebilirler. Mayıs seçimleriyle ortaya çıkan sonuçlar emekçi ve yoksulların önemli bir kesiminin gerici partilerin etki alanında olduğunu gösterdi. Bu durumun nedenlerinin üzerinde durmak ve çözüm yolları aramak, kitle ilişkilerinin sağlanması yönündeki mücadele ve çalışma seçeneklerini içselleştirmeden gerici faşist rejimin geriletilmesi, demokratik bir toplum inşası mümkün değildir... 

Bileşen hukuku ve birleşik mücadele

Kapitalizmin insan yaşamını hiçe sayan çok yönlü sömürüsü ve talanına karsı, geçmişten bu yana devrimci örgütler, demokrasi güçleri en geniş halk kitlelerinin birleşik bir mücadelesinin oluşması yönünde çaba sarfettiler. İçerik yetersizliği ve başka bir takım öznel nedenlerle kurulup dağılan bu birliktelikler, istikrarlı bir mücadele çizgisine oturtulamadı. Ülkemiz ve bölge toplum durumu, Kürt ulusal ve özgürlük mücadelesinin dinamizmi, emek ve demokrasi mücadelesinin önüne yeni seçenekleri tartışma zorunluluğunu koydu. Bu yönde bir kongre hareketi olarak gelişen, siyaset ve yığın ilişkilerini meclis çalışmaları biçiminde tarif eden HDK kuruldu. Doğrudan demokrasinin aracı biçiminde ezgi ve baskıya uğrayan bütün kesimlerin katılımı ve birlikte mücadelesini hedefleyen bu örgütlenme biçimi, partileşme adımı ile bir süre sonra parlamenter alana sıkışıp kaldı. Emek ve Özgürlük ittifakının kurulmasıyla bu mücadeledeki tek yanlılığın ve durgunluğun aşılması hedeflense de, şu ana kadar ön açıcı somut bir yaklaşım henüz üretilemedi. 

Emek ve özgürlük mücadelesini parlamento ve seçim zeminine daraltan ve siyaseti temsili alandan çıkaracak mücadele anlayışının kitle ilişkileri üzerinden yeniden tariflenmesi, HDK’nin kuruluş mantığına dönüşü ve günümüz koşullarına uyan noktadan güncellenmeyi gerektiriyor. Bugün sıkça sözü edilen eleştiri ve özeleştiri, böylesi bir sürecin önünü açmadıkça çıkış yolu üretmek de zorlaşacaktır. HDK içinde yer alan yapıların belli aralıklarla toplantı yapıp, basın açıklamalarına katılmaları ve zamanla büyümeyen, hatta daralan siyasal yapıların temsiliyetine dönüşmesi haklı olarak bileşen hukuku denilen kavramı da tartışmaya açıyor. Oysa içersindeki her yapının ulaştığı, yönlendirdiği güçlerin birleşik mücadelesini tarif etmelidir HDK. Ancak o zaman sadece bileşenlerin kurumsal olarak yan yana geldiği bir yapıdan, ezilenlerin bütününü hedefleyen birleşik bir mücadele çizgisi oluşabilir. 

Dimitrov “emekçilerin her kesimini içeren eylem birliklerinin kurulması” gerekliliğinden söz ederken, buradaki kasıt kitle bağları olmayan veya bu yönde açılımı hedeflemeyen yapıların, siyasal örgütlenmelerin yan yana durmasından söz etmiyordu. “Büyük emekçi kitleleri, baskı ve ezgiye uğrayan kesimlerin, özellikle sendikaların gericiliğe karşı şiddetli bir başkaldırma” durumunun örgütlenmesidir söz konusu olan. Yoksa burjuvazinin saldırılarına karşı durmak, burjuva devlet mekanizmasını felce uğratmak mümkün olmayacaktır.

Ülke devrimci ve demokrasi güçlerini çetin günler bekliyor. Gündem yapılması gereken, seçim sonuçlarını da aşan bir gerçeklik var önümüzde. Sürecin getirdiği rehaveti aşmak, zaafları onarmak, tavizsiz bir ideolojik örgütsel alandan mücadeleyi gerektiriyor. Sadece merkezi temsiliyeti öne koyan pratik, günümüz sorunlarını çözmeye yetmiyor. Yığınlara ulaşacak, onlardan öğrenip öğretecek, yan yana mücadele (meclis) biçimlerini ete kemiğe büründürmek, birleşik bir güç olmanın ve güvenin tek koşuludur...