POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 15.06.-21.06.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 15.06.-21.06.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 15.06.-21.06.2020

Aslında söylemek istediklerimizi attığımız başlık özetliyor. Bir iktidarın yürüyüşlerden korkması, kendisinin ülke nüfusunu oluşturan halklara karşı haksızlık yapmasından kaynaklanmaktadır.

Eğer bir iktidar ekonomik yanlışlar yapıyorsa, halkın sosyal yaşamı her gün git gide daha kötüleşiyorsa, işsizlik artıyor, işyerleri kapanıyor, işten çıkarmalar artıyorsa, halkın satın alma gücü her gün daha fazla düşüyorsa, yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı her gün artıyorsa, insanlar kiralarını ödeyemez, temel besin maddelerini alamaz duruma düşüyorlarsa çok büyük bir sorun var demektir. Ekonomik alanda yapılan ve halkın sosyal yaşamını doğrudan etkileyen yanlışlar ister istemez beraberinde politik yanlışları da getireceklerdir. Tersi de geçerli. Yanlış politikalar beraberinde ekonomik yanlışları da getirecektir. Öyle de oluyor. Ekonomik ve politik alanda çuvallayan iktidar, bu sefer ayakta durabilmeyi sürdürebilmek, iktidarını devam ettirebilmek için halkın yükselecek tepkisini engellemek zorunda hisseder kendini. Bu da beraberinde kırıntısı kalmış bir takım demokratik ve sosyal hakların da ortadan kaldırılması girişimlerini tetikler. Sosyal hakların kırıntısını da ortadan kaldırmak normal koşullarda mümkün olamayacağı ve halkın tepkisini alacağı için, bu tepkinin bir direnişe dönüşmemesi için kırıntısı kalmış demokratik haklar da ortadan kaldırılmak zorundadır. Bunun sonucu da baskı, yasaklama, sansür, zorbalık ve terördür.

Bir diğer konu daha vardır. Halkın direnişini önlemek için halkın dikkatini farklı yönlere çekmeye çalışırlar. Mesela Kürt halkını terörist ilan ederler, dağı taşı bombalarlar. Komşu ülkeler ile iyi komşuluk ilişkileri geliştireceklerine düşmanlar yaratırlar, komşu ülkelere savaş açarlar, karadan ve havadan saldırılar. Bu "önlem" ile halkın dini ve milli manevi duygularını okşamaya çalışırlar. Ülkenin "beka" sorunu adına, ekonomik ve sosyal sorunların dile getirilmesini "vatan hainliği" olarak nitelerler.

Zannederler ki, bir yandan baskı, yasak, sansür ve zorbalıkla, diğer yandan ise savaş ve saldırganlıkla halkın yükselecek tepkilerini engelleyebilirler. Bu her zaman öyle olmuyor. Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Birileri çıkıyor ülkenin iki ucundan Edirne ve Hakkari'den Ankara'ya Demokrasi Yürüyüşü başlatıyor. Bu yürüyüş iktidarı çok korkutuyor. Saray sözcülerinden parti sözcülerine kadar anında bu yürüyüşü düzenleyenlere "terörist" yaftası yapıştırıyorlar.

Ardından avukatlar Savunma Yürüyüşü'nü, ülkede hukuk sisteminin çarpıklığını ortaya koymak için başlatıyorlar. Ülkenin dört bir yanından temsili olarak Ankara'ya yürüyorlar. Ankara girişinde önleri TOMA'lar ve bir polis ordusuyla kesiliyor. Yine bazı parti ve Saray sözcüleri, bu sefer avukatları "kaos" yaratmak istemekle ve "teröre destek" vermekle suçluyorlar.
Temsili olarak az sayıda katılımcı ile ama niteliği yüksek bir içerikle düzenlenen Demokrasi Yürüyüşü ve Savunma Yürüyüşü neden bu kadar tepki alıyor? Çünkü korkuyorlar. Yarın öbür gün ülkede onmilyonlarca işçi ve emekçiyi ilgilendiren "Kıdem Tazminatı Yasası"na el atacaklar. Bu yasayı işverenlerin, burjuvazinin çıkarına tırpanlamaya çalışacaklar. İflas etmiş iktidar bütçelerini bu sefer bu yolla doldurmaya çalışacaklar. Sadece belirli bir kesimi değil, bu ülkede çalışan herkesi son derece yakından etkileyecek aleyhte olan değişiklikler yapmayı planlıyorlar. Ve asıl bundan korkuyorlar. Eğer "Kıdem Tazminatı Yasasını" tırpanlayacak önlemleri alırlarsa milyonların göstereceği tepkiden korkuyorlar. Milyonlarca işçi ve emekçinin ülkenin dört bir yanından Ankara'ya yürüyüşe geçtiğini düşünün. Kendilerine oy vermiş seçmenleri de kapsayacak ve milyonları kapsayacak böyle bir Yürüyüş onların sonu olur. Bu nedenle dün Demokrasi Yürüyüşünü, bugün de Savunma Yürüyüşünü kötülediler, engellemeye çalıştılar, saldırdılar. Kendi "mezar kazıcıları" olan işçi sınıfı onlara kabus yaratıyor. Pek haksız da sayılmazlar. Asıl soru işçi sınıfının demokratik, sendikal ve politik örgütlerinin onlara bu korkularını ne zaman yaşatacaklarıdır. Yanıtlanması gereken soru budur.


Konuyla ilişkili diğer makaleler