Seçimler, Sonuçları ve 1 Mayıs

Seçimler, Sonuçları ve 1 Mayıs

Seçimler üzerine çok yazıldı çizildi. Aynı noktalara tekrar değinmek istemiyoruz. Ancak bazı tespitlerin tekrar altını çizmek isteriz.

  1. Bu seçimlerde MHP destekli AKP-Saray rejimi ciddi yara almıştır.
  2. AKP-Saray rejimi ülke çapında geriletilmiştir.
  3. AKP, en önemli ve sembolik dayanakları olan İstanbul ve Ankara’da yenilmiştir.
  4. Kürt illerinde kayyumların önemli bölümü halk tarafından def edilmiştir.

Bu sonuç nasıl elde edilmiştir? Önemli olan konu bu. Verili koşullarda hedefi devrim veya sosyalizm olmayan, ancak iktidara karşı birleşen değişik sınıf ve katmanlardan oluşan muhalefet güçleri bir araya gelerek ve birlikte mücadele ederek bu sonuca ulaşmışlardır. Bugün güncel olan demokratik hakların geliştirilmesi ise bu birliktelik de bu temelde sağlanmıştır.

Ekonomiyi yönetemeyen, toplumu yoksullaştıran, işsizleştiren, emeklileri açlığa mahkum eden, işgücünü satarak geçimini sağlamak zorunda olan insanların sorunlarını artıran bir iktidara karşı birleşmişlerdir. Politik anlamda içeride, baskıcı, diktatoryal ve toplumu sürekli olumsuz içeriklerle gererek, dışarıda, bütün komşularıyla sorun yaşayan, saldırgan ve savaşçı yöntemlerle yönetmeye çalışan bir iktidara karşı birleşmişlerdir. Ulusal anlamda, ülkede varolan farklı milliyetlere mensup nüfusu görmezden gelen, özellikle Türk halkı ile birlikte ülkenin kurucu iradesi olan Kürt halkını yok sayan, inkar eden ve imha etmek isteyen tekçi milliyetçi, ırkçı, şovenist anlayışa karşı birleşmişlerdir.

AKP zihniyeti o denli yüzsüzleşmiştir ki, dün söylediğini bugün inkar edip tersini söyleyen; her türlü yolsuzluk, sahtekarlık ve hırsızlığı artık kanıksamış olan ve toplumun da alışıp kanıksadığını zanneden; burjuva siyaset geleneklerinin dahi kabul etmeyeceği bel altı ve diploması dışı söylem tarzını yaygınlaştıran; ülkede baskı, terör ve basın üzerindeki sansür ile tek sesli, simsiyah bir tablo oluşturan; cezaevlerini tıka basa doldurarak ülkeyi açık bir hapishaneye çeviren anlayışın kabul göreceğini veya toplumun kendilerine boyun eğeceklerini zannetmişlerdir. Bu seçimler bunun böyle olamayacağının mesajını kendilerine vermiştir. Onun için şok vaziyetine girmişlerdir. Onlar bu yöntemlerle toplumu yeteri kadar sindirdiklerine ve toplumun onlara itaat edeceğine kendilerini o derece inandırmışlardır ki, bu sonuç onlar için bir sürpriz olmuştur.

Düşününüz ki; İstanbul Belediyesinde belediyecilik yaparak yetişmiş, Ulaştırma Bakanlığı yapmış, Başbakan olmuş, Meclis Başkanlığı yürütmüş “güçlü” ve “yenilmez” bir aday ile İstanbul’da seçimlere giriyorsun ve kimsenin daha önce tanımadığı bir adaya karşı yeniliyorsun. Onlar İstanbul’u alacaklarına o derece emindiler ki sonucu kabullenmekte bu derece zorlandılar ve yenilgilerinin üstünü örtüp küllendirmek için 17 gün farklı manevra ve demagojilerle kendi tabanlarını oyalamaya çalıştılar. Ancak bir biliyoruz ki, onlara oy veren taban da işçi, emekçi, işsiz, emekli ve yoksullardan oluşuyor. Dolayısıyla bundan sonra başlarına geleceği başta Erdoğan olmak üzere Saray ve AKP kurmayları da artık ön görüyor.

***

Bütün bu yaşananlar bize neyi öğretiyor? Öncelikle işçi sınıfının devrimci güçlerinin tekrar siyaset sahnesinde güçlenebilmeleri için uygun ortamların yaratılmasında baskıcı, diktatoryal iktidara karşı birlikte mücadele edilmesi gerektiğini öğretiyor. İkincisi; Kürt ulusal sorunun yaratıcısı olan Kemalist güçlerle, bu sorunun muhatabı olan Kürt özgürlük ve ulusal demokratik güçlerinin dahi birlikte mücadelelerinin politika yürütmenin bir sonucu olarak başarı sağladığını öğretiyor. Üçüncüsü; toplumsal anlamda karşıt sınıflara mensup güçlerin özünde burjuva demokratik olan amaçlar için diktatörlüğe karşı birleşmelerinin sonuç alıcı olduğunu öğretiyor. Ama tüm bunlar, bu mücadeleler içinde işçi sınıfının devrimci güçlerinin gelişip güçlenebileceğini ve önümüzdeki mücadelelerde önce daha etkin rol oynayabileceğini ve süreç içinde demokrasi mücadelesini sosyalizm mücadelesi ile birleştirecek gücü oluşturabileceğini öğretiyor.

31 Mart yerel seçim kampanyası sürecinin ve sonuçlarının herhalde sınıf mücadelesi açısından değerlendirildiğinde en önemli sonuçları bunlar oluyor. Hiç bir yazılı ittifak anlaşmasına dayanmayan, tamamen devrimci sınıf mücadelesinin gelişimi içinde pratikte doğru politik stratejiler kurgulanması yoluyla gerçekleşen bu yaklaşım politik anlamda çok ciddi önem taşımaktadır.

Türkiye’de sınıf mücadelesinin devrimci ve birleşik olması gerektiği pratikte yaşanarak görülmüştür. Bunun gerçekleşmesinde Kürt özgürlük ve ulusal demokratik hareketinin önce anlaşılmayan, tepki dahi alan ince ayrıntıları içeren doğru seçim stratejisi taktiği belirleyici rol oynamıştır. Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri içerisinde, başta komünistler olmak üzere bu stratejiye benzer geliştirilen seçim stratejisi pratikte buluşmuş ve sonuç alıcı olmuştur.

Sürekli ve soyut olarak sosyalizm sözünü ağzından düşürmeyen, “sol” sekter bir söylem geliştirip pratikte sağ, liberal ve reformist çukurun içine düşenler artık bunu anlamalıdırlar. Türkiye genelinde aldıkları 74 bin oyun bırakın devrimci muhalefeti, genel muhalefetin güçlenmesi için dahi hiç bir yararı olmamıştır. MHP destekli AKP-Saray rejimine hiç bir zarar vermemiştir.

Uygulanan devrimci seçim stratejisi ve onun sınıf mücadelesinin önümüzdeki süreçler açısından soyutlaması “yüksek” düzeylerde yürütülen saçma ideolojik tartışmaları ve program tartışmalarını boşa çıkarmıştır. Yaşamda karşılığı olmayan keskin söylemler belki kimi arkadaşları tatmin edebilir ama sonuç alıcı olamaz.

Türkiye Komünist Partisi’nin basından izlediğimiz kadarıyla yürüyen program tartışmasında da bu konunun çok tartışıldığı anlaşılmaktadır. Komünistler ile diğer devrimci sınıf güçlerinin, devrimci-demokrat Kemalistlerin, demokratik Alevi hareketinin ve Kürt özgürlük ve ulusal demokratik hareketinin, anti-kapitalist devrimci Müslümanların birleşik mücadelesine verilen önem şu kısa seçim süreci pratiğinde karşılık bulmuştur. Hatta belki de kapsamı açısından yetersiz dahi kalmıştır.

***

Türkiye işçi sınıfının devrimci güçlerinin misyonu bu mücadeleyi sosyalizm amacına yöneltmektir. Bunun başarılması da ancak sınıfın örgütlenmesi, sınıfın mücadeleye atılması ve sınıfın iktidara yönelmesi ile mümkündür. Bu noktada komünistlerin belirleyici görevleri öne çıkmaktadır. Sınıf hareketi içinde ve özellikle sendikal hareket içinde reformist, liberal hatta sağ politik eğilimlerin etkin olduğu bir dönem yaşıyoruz.

Son yılların işçi direnişleri göstermiştir ki, burjuva sağ partilere, hatta iktidar partisine oy veren işçi seçmenler, kendi ekonomik ve sosyal mücadeleleri içinde eğitilerek bu tercihlerinden vaz geçebilmişlerdir. Sendikal hareketin bu denli önemli bir rolü vardır. Çünkü işçileri ekonomik ve sosyal konularda kendi haklarına sahip çıkmaları için sendikal bilinç ile donatırlar. Komünistlerin bu mücadeleler içinde  varlığı, sendikal çalışma içinde bulunmaları, mümkünse etkinlikleri ama hepsinden önemlisi komünist kadroların günlük parti faaliyetlerinin gereklerini yerine getirmeleri, sendikal bilinç alan işçilerin sınıf bilinci almalarını sağlamaktadır. Komünistler bu çalışmayı sadece devrimci sendikalar içinde yürütmezler. Gerici ve hatta faşist sendikalar dahi bu çalışmanın alanlarıdır. Sendika olmayan işletmeler bu çalışmanın alanlarıdır.

İşçiler farklı düşünebilirler, değişik siyasi eğilimleri olabilir, hatta iktidar partisini dahi destekleyebilirler. Ancak bizler bir yandan bıkmadan ve usanmadan sınıf içinde kitle çalışması yürütürsek ve de işçi sınıfının politik öncü örgütü, işyerlerinde, fabrikalarda, teranelerde, madenlerde, işçi yatağı semtlerde örgütlenmesini geliştirirse sonuç alıcı olur. Çünkü işçilerin önceki tercihleri onların sınıfsal doğasına aykırıdır. Bir insanın katilini sevmesi gibi bir olgudur bu. Bu da mümkün değildir. Onun için katilin kim olduğunu ve neden katilin o olduğunu kitlelere anlatmak zorundayız.

Birkaç gün sonra karşılayacağımız 2019’un 1 Mayıs Birlik - Mücadele - Dayanışma günü tüm yurt çapında milyonların katılımı ile kutlanacak. Kürsüde reformistler, sarı sendikacılar boy gösterecek, nutuklar atacaklar. Hiç önemli değil. Biz de bütün bu illerde ve alanlarda çalıştığımız işyerleri veya semtlerden gelen halklarla birlikte olacağız. Onları yalnız bırakmak bir yana onlara 1 Mayıs’ı, nereden doğduğunu, sömürünün ne olduğunu, sömürücü sınıfın kim olduğunu sabırla anlatacağız. Belki 31 Mart seçimleri içinde birlikte mücadele ettiğimiz ama sınıfsal olarak farklı yerlerde durduğumuz kesimlerle karşılaşacağız. Dışlayıcı olmayacağız, herkese doğrularımızı anlatmaya ve onları etkilemeye çalışacağız. En azından kendileri farkında olmasalar dahi, belki de destekledikleri halde iktidara karşı mücadelenin saflarına kazanacağız. Bu da komünist politikanın ayırıcı özelliği ve meziyetidir. Siyasal tercihlerin belirleyici olmadığını, eninde sonunda sınıfsal özelliklerin siyaseti belirlediğini mücadeleler sürecinde yaşayarak göreceğiz. Yeter ki bizim de kafalarımız net olsun ve doğru mücadele yöntemlerini uygulayalım. Bunun için de işçi sınıfınının politik öncü örgütünün sesine kulak verelim. Şu kısa seçim deneyiminde yaşadığımız olumlu ivme, sınıf savaşımının genelinin tüm alanlarında süreç içinde yaşama geçecektir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler