Direnişin ve Devrimin Reçetesi Olmaz
Gezi Direnişi başlarken fitili ateşleyen yine devletin kolluk kuvvetleri oldu. Çadırları yakmaya çalıştılar, öyle bir direniş gelişti ki İstanbul yangın yerine döndü. Gelişmeler bütün ülkeye yayıldı.
Bursa otomotiv işçileri “yeter artık bizimle oynadığınız” dediler, “hakkımızı alana kadar çalışmayacağız, direneceğiz” dediler, haklarını aldılar. Seçim öncesi olmasaydı, patronlar hükümetin bakanlarının talimatıyla istemleri kabul etmeselerdi de yine kolluk kuvvetleri müdahale etseydi, neler olurdu kim bilir.
Roboski’de devlet insanlara ve katırlara savaş açmış. Gidiyor, sataşıyor. İnsanları tedirgin ediyor, havaya ateş açıyor, ardından halkın ekmek teknesi olan katırları katlediyor ve uzaklaşıyor. Bir kaç gün sonra aynı senaryo tekrar ediliyor. Karşılarındaki insanları ya aptal, ya da çaresiz sanıyorlar. İkisi de değil. Tepkiler henüz ölçülü. “Sürekli sataşıyorsun, yapma, sabrımızı sınama” diyor halk ama nafile. Adam dönüyor, dolaşıyor, bir hava alıyor, yine bir yerden kaşımaya başlıyor.
“Toplumların tarihi sınıf savaşlarının tarihidir” demiş ustalar. Toplumsal dinamikler de koşullar olgunlaştığında harekete geçerler. Bu olgunun hiç bir hesabı kitabı olmaz. “Zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyi olmayan” işçi sınıfı bir harekete geçti mi, onu kimse durduramaz. Ezilen yoksul emekçi halklar da kendi kurtuluşlarının işçi sınıfı ile birlikte olduğunu bildiği için işçi sınıfı ile birlikte davranırlar. Aydınlar ve küçük burjuvazi de bu sürece aktif katılır.
Nasıl ki insan yaşamını tehlikeye sokan hatta son veren en ağır hastalıklar “ben geliyorum” demez, sınıf savaşımında toplumsal gelişmeler de böyle bir olgudur. Bir bakmışsın ufak bir kıvılcımdan yanardağ misali bir tepki oluşur.
Burjuvazinin iktidarı eninde sonunda sahneyi terkedecek. Bu nesnellik içeren bir olgu. Ama o gün gelene kadar işçi sınıfı, ezilen emekçi halklar beklemekten bıkmış, yorulmuş. Burjuvazi de bunu bilmiyormuş gibi bindiği dalı kesiyor, “kendi mezar kazıcısını” yetiştiriyor, kışkırtıyor.
İnsanlar rahatlarını, düzenlerini bozmak istemiyor. Durduk yerde kavga etmek niyetinde değiller. Gel gör ki sürekli üzerine gidersen, damarına basarsan, onlar da bir yerde patlar. İşte bu anın ve onu takip eden zamanın randevusu olmaz. İlkeleri olur, olmazsa olmazları vardır, fakat bunların tümü daha önceki somut süreçlerde şekillenmiş deneylerdir. Bunun reçetesi yoktur. Olursa da o süreç tamamlandıktan sonra raporu olur. Ya zaferin destanı yazılmış olur, ya da yenilgiden ders çıkarma zorunluluğu. Gidişat biraz öyle gözüküyor...
Politika