Ukrayna Gizli Servisi Komünist Parti’nin Yasaklanmasını İstiyor

Ukrayna Komünist Partisi

Ukrayna Gizli Servisi Komünist Parti’nin Yasaklanmasını İstiyor

Doğu Ukrayna’daki çatışmalar dünya kamuoyunun ilgisinden uzak, ama tüm şiddetiyle devam ediyor. AB ve ABD’nin desteğini alan Ukrayna hükümeti çatışmalardaki suçun bütünüyle „ayrılıkçılarda“ olduğunu iddia ediyor. Ukrayna ordusunun sözcüsü Dimitri Timçuk, „anti-terör operasyonlarını Rus askeri güçleri ve teröristler sebep oluyor“ derken, Donetsk Halk Cumhuriyeti başkan yardımcısı Andrey Purgin ise Ukrayna ordusunun „bilinçli olarak sivillerin oturduğu mahalleleri bombaladığını“ belirtiyor. Purgin, çatışmalara Ukrayna ordusunun başladığını vurguluyor. Bağımsız gözlemciler de Ukrayna ordusunun tanklar ile Donetsk’in banliyölerine doğru ilerlediğini bildiriyorlar.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT temsilcilerinin Donetsk’de askeri konvoylar ve dokuz tank gördüklerini açıklamaları üzerine basının önüne çıkan Halk Savunma Güçleri komutan yardımcısı Eduard Bassurin, bu konvoyların ve tankların kendilerine ait olduğu belirtti. Bu haberler, Ukrayna ihtilafı hakkında yayılan haberlerin dezenformasyona yönelik ve tek yanlı olduklarını gösteriyor.

Ukrayna’daki Batı yanlısı egemenler propaganda savaşında “eski” yöntemlere de başvurmaktan çekinmiyorlar. Ukrayna gizli servisi SBU şefi Valentin Nalivaçşenko’nun son çıkışı bunu kanıtlıyor: Nalivaçşenko, Ukrayna Komünist Partisi’nin “Rus teröristleri ile işbirliği yaptığını” ve “Bolşevik terörü uyguladığı” gerekçesiyle yasaklanmasını talep etti. Nalivaçşenko, Komünist Partisi’nin yasaklanmasını “ulusal güvenlik çıkarına bir adım” olduğunu iddia etti. Faşist örgütler ile işbirliği yapmaktan çekinmeyen Ukrayna egemenleri, anti-komünist propagandayla İkinci Dünya Savaşı esnasında Hitler faşizmi ile işbirliğine girerek Sovyetler Birliği’ni arkadan hançerleyen Ukraynalı faşist Stepan Bandera’nın izinde olduklarını kanıtlıyorlar.

Guantanomo komutanı kampın kapatılmayacağını düşünüyor

ABD’nin Guantanamo’da kurduğu ve her türlü uluslararası hukuka aykırı olan “Anti-Terör-Hapishanesi” tartışmalara konu olmaya devam ediyor. ABD başkanı Obama görevinin biteceği 2016 yılına kadar Guantanomo kampının kapatılacağı vaadini vermişti. Ancak kampın komutanlığını yapan David Heath, “kampın kapatılması gerçekçi değil” diyerek, ABD’ndeki tartışmaları alevlendirdi.

Heath, Guantanomo Deniz Kuvvetleri Kampındaki hapishanede tutulan 148 kişinin “ABD’nin düşmanları olduğu” ve serbest bırakılırlarsa “ya Irak e Suriye’de İslam Devletine katılarak, ya da başka türlü terör eylemlerine girişerek ABD’ne zarar vermek isteyeceklerini” söylüyor. Hapishanede tutulan 148 kişinin büyük bir çoğunluğu 13 yıldan beri hiç bir mahkeme kararı olmaksızın veya bir mahkeme önüne çıkartılmaksızın “terör suçlusu” olarak görülüyor.

Heath bu görüşüyle ABD’nde yalnız değil. ABD’nin Bush döneminde olduğu gibi “aktif dış politika” yürütmesini isteyen neoconlar uzun zamandır Obama’nın kapatma planlarını eleştiriyorlar. 2001 yılında açılan hapishanede tutulan mahkumlardan bazıları işkenceye dayanamayıp, intihar etmişler ve diğerleri de defalarca isyan çıkartmışlardı. Ancak Obama yönetimi buna rağmen hiç bir adım atmamıştı. Son seçimlerde Senato’daki çoğunluğu kaybeden Obama’nın bundan sonra da adım atmayacağı ve Heath’in dediği gibi, Guantanamo’nun kapatılmayacağı şimdiden belli. Dünyaya hukuk ve insane hakları vermek isteyen ABD’nin iki yüzlü politikasında bir değişiklik olmayacağı Guantanamo politikasıyla bir kez daha kanıtlanmış oluyor.

Soğuk Savaşın sembolü “Duvar”

9 Kasım, Berlin Duvar’ının yıkılışının 25. yılıydı. Almanya’da aylardan beri bugün için hazırlıklar yapılmış, “özgür dünyanın komünist tiranlığa karşı zaferi” propagandası anlatılıyordu. Ancak tüm bu söylemlerin yanı sıra, “duvarın” neden yapıldığını soranlar da vardı. Berlin’de yapılan bir toplantıda “antifaşist engelin” 1960’lı yıllarda Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen “nüfussuzlaştırma” kampanyasının sonucunda kurulmak zorunda olduğu belirtildi. 1963 yılında yayınlanan New York Times’ın bir haberi bu görüşü destekliyor: “Batı Berlin duvarın yapılmasıyla her   gün Doğu Berlin’den gelen ucuz iş gücünü kaybetmesi nedeniyle, zarar etmeye başladı.”

Toplantıya katılan izleyicilerden birisi duygularını şöyle ifade etti: “Eskiden komünistlerin komünizm hakkında söylediklerinin yalan olduğunu düşünüyordum. Belki sahiden de öyledir. Ama komünistlerin kapitalizm hakkında söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu, bugün yaşayarak görüyorum”. Konuşmacılar Almanya’nın ikiye bölünmesinin Sovyetler Birliği’nin değil, ABD’nin bir kararı olduğunun unutulduğunu vurgulayarak, Doğu Almanya’ya karşı kesintisiz sabotaj kampanyaları ve içten çökertme operasyonlarının yapıldığından bugün bahsedilmediğini belirttiler.

Sovyetler Birliği’nin dönemin Batılı yöneticilerine ve BM’e sabotaj ve casusluk operasyonlarını  yapanların adlarını vererek şikayette bulunmaması, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde eğitilmiş kalifiye elemanların Batıya yerleşmeye ikna edilerek, kalifiye iş gücü göçünün desteklenmesi, duvarın  yapılmasının en önemli nedenlerinden birisi olduğu da belirtildi. Duvarın yapılmasının bir başka nedeninin de, Hitler faşizminin Batının desteği ile Sovyetler Birliği’ne saldırmış olması ve Doğu Avrupa’yı bu saldırının hazırlanması için kullanması nedeniyle, 40 milyon insanını kaybeden Sovyetler Birliğinin 1945 sonrasında benzer bir gelişmeyi engellemek istemesi olduğu vurgulandı. Sonuç tibariyle toplantı bir kez daha resmi tarih ile gerçek tarih arasında çıkarlarca belirlenen farklılıklar olduğunu göstermiş oldu.


Konuyla ilişkili diğer makaleler