Cezaevleri Hasta Ediyor, Öldürüyor...
Bir hasta mahpus eyleminde daha bir aradayız.
Ülkenin kanayan yarası hapishaneler... Hasta ediyor, öldürüyor...
Ülkemiz tarihi, zindan ve hapishane hikâyeleri ile doludur. Hapishaneye doldurdukları muhalifler üzerinde hâkimiyet kurma ve onları kimliksizleştirmek için her yol denenir. İşkencelerin, baskıların dozu sürekli artar.
Özellikle 12 Eylül ile beraber baskı ve işkenceler, “topluma kazandırma”, “yeniden sosyalleştirme”, “rehabilitasyon”, “ıslah” veya “iyileştirme” adı altında yapılır.
Devlet artık hapishaneye kapattığı insanları, hapishaneye kapatmış olmakla yetinmeyecektir. Bundan böyle devlet, mahpusların kişiliklerini, kimliklerini değiştirmeyi amaçlamaktadır. Özellikle de söz konusu siyasi mahpuslar olduğunda, 12 Eylül’den bugüne, hapishanelerde yaşanan sürecin bir “kimlik mücadelesi” süreci olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Devlet koğuş sisteminden oda sistemine geçerek özellikle siyasi mahpusların yaşam alanlarını daraltmıştır. Önce E Tipi, ardından H Tipi, en son F Tipi hapishane sistemine geçilerek mahpuslar en fazla 3 kişilik oda sistemine alınmışlardır. Bunları takiben D, L ve T Tipi hapishaneleri faaliyete sokulmuştur.
İşte hapishanelerde mahpuslara uygulanan kimliksizleştirme, iradelerini teslim alma politikası: hücre cezaları, yetersiz beslenmeler, yeterli tedavilerden yoksunluk, uzun tutukluluk ve onlarca yılları alan cezalar şeklinde sürdürülmektedir. Bu uygulamalar mahpusların ruhsal ve fiziki yapılarında tahribatlar yaratmıştır.
Süregelen bu uygulamalar sonucu bugün 228’i ağır olmak üzere 578 Hasta mahpus cezaevlerinde bulunmaktadır. Bu mahpuslar alınan doktor raporlarından ve yapılan gözlemlerden anlaşıldığı gibi cezaevlerinde tek başlarına yaşamlarını sürdüremeyecek duruma gelmişlerdir. Cezaevi koşullarında tedavi olmaları mümkün değildir.
Cezaevi koşullarında yaşamlarını sürdürmeye zorlanmaları hastalıklarını arttırmakta ve ölüme doğru hızla sürüklemektedir. Bu mahpusların tedavi olmaları için infazlarının ertelenmesi gerekmektedir. Ancak mahpusların infaz erteleme haklarının kullanılmasını engellemek için yetkililer tarafından bin bir türlü engel ve bahane uydurulmaktadır.
Hastanelerin verdiği “tek başına ve içeride yaşamını sürdüremez” raporları Adli Tıp Kurumu tarafından hiçe sayılarak “hapishanede tedavi olabilir” şeklinde karar verilmektedir. Adli Tıp Kurumu aşılsa bile infaz yasası gereği bir de savcıya sorma gereği duymaktadırlar. Şöyle ki: “ağır hastalık nedeniyle infaza ara verilmesi durumlarında kamu güvenliği açısından mahpusun tehlike oluşturup oluşturmadığı” araştırılır.
Kamuoyunun baskısını üzerinde hissettiklerin de ise mahpuslar ölmek üzere iken tahliye edilirler. Ki çoğu mahpus tedavi amaçlı tahliyelerinin ardından yaşamını yitirmişlerdir.
En son geçen haftalarda yaptığımız etkinliklerde andığımız ABDÜLSAMED ÇELİK de tahliyesinden sonra İzmir Dokuz Eylül Hastanesinde tedavi görür iken hayatını kaybetmiştir.
Bu hafta 578 hastadan biri olan hasta mahpuslardan ABDURRAHMAN YILDIRIM’dan bahsetmek istiyoruz.
“ABDURRAHMAN YILDIRIM Şakran T Tipi Hapishanesinde hükümlü olarak yatmaktadır. Kafasında şarapnel parçası vardır. Kafatasında bulunan şarapnel parçasından dolayı ağır acılarla boğuşmak zorunda kalıyor. Sancıları başladığında ise, yüzünün bir tarafı felç olduğu için yüzünü hissedemiyor. Yapılan tüm uğraşlar sonucu tedavi amaçlı İzmir-Yeşilyurt Devlet Hastanesine yatırılmıştır. Ancak yasalar gereği serviste yatırılması gerekirken hastanenin mahkûm koğuşunda tutulmuştur. Yanında refakatçi kalması gerekirken ailesine izin verilmemiştir. Avukatı müdahale etmek için hastaneye gittiğinde ise tedavi edilmeyerek tekrar cezaevine geri götürülmüştür. ABDURRAHMAN YILDIRIM’ın cezaevi koşullarında tedavisi mümkün değildir. Tedavi olabilmesi için infazının tedavisi süresince ertelenmesi gerekir.”
Biz insan hakları savunucularının insan hak ve özgürlüklerine aykırı olan bu uygulamaları duyurmak için yaptığımız basın açıklamaları ve eylemleri sonuçsuz kalmıştır.
Yine de buradan yetkililere sesleniyoruz: Çığlıklara sessiz kalmayınız. Hasta mahpuslar, tedavi olmaları için, derhal infazları ertelenerek salıverilsinler.
Cezaevlerinde ölümleri durdurabiliriz...
Sen sustukça onlar bir adım daha ölüme yaklaşıyor. Susma haykır!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
İZMİR ŞUBESİ