Liseli Gençlerin Yaktığı Ateş
Yaşadığımız bu son dönemde tarihin ivmesi hız kazanmış, yeni direniş ve savaşım sayfaları aralanıyor. Bunların son bir örneği de geçen öğrenim döneminin son aylarında gerici ve totaliter AKP rejimine liseli öğrencilerin yayınladıkları bildiriler ve eylemlerle baş kaldırışlarıdır. Öğrencilerin ellerinde büyüyen bu insiyatif kısa bir zaman dilimi içerisinde birçok kesim tarafından kucaklanıp, dayanışma ve direniş çağrıları art arda yayılmıştır. Yeni öğrenim döneminin başladığı bugünlerde hafızalarımızı tazelemek ve ilerici, devrimci liseli gençliğin mücadelesi konusunda görüşlerimi aktarma gereğini hissetim.
Lise direnişlerinin neden ve hangi koşulların tetiklediği, çok yönlü olmakla birlikte, direnişi ve direniş zeminini hazırlayan mekanizmalar bizi bu yazıda ilgilendiren asıl konudur. Direniş ve direniş öncesi nedenleri ve etkenleri detaylıca ele almak bu yazının formatı ve kısıtlı yer imkanları düşünüldüğünde imkansız olduğundan sadece önde gelen tetikleyici etkenleri genel bir bakış ve anlayışı satır başlıkları ile vermekle yetineceğim.
Önce lise direnişlerinin hedefi olan AKP-Saray rejiminin dayattığı bu gerici, muhafazakar, bilim karşıtı ve rekabetçi eğitim siteteminin, ortaya çıkardığı sorunları ve bunların etkilerini –yukarıda belirttiğimiz engeller nedeniyle- kısmen dar bir tarihsel yaklaşımla irdeliyelim.
Programatik Olarak AKP'de ’’Eğitim’’
AKP'yi Türkiye (siyasi) tarihinde ayırt edici kılan gerçekler, ‘’ideolojik, örgütlülük, ve stratejik olarak kendisini nasıl farklı bir alternatif olarak ortaya çıkardığında yatmaktadır’’ desek az olur, ama yanlış da olmaz. Bununla ilgili POLİTİKA'nın daha önceki sayılarında ''Türkiyenin Neoliberal Dönüşüm Süreci'' adı altında bir yazı dizi ele alınmıştı zaten. Bu yüzden bu yazıdaki ağırlık noktası, elimizden geldiğince, eğitimde öne çıkan yönlerini öne sürüp bugüne bakmak olacaktır.
AKP dönemi, Türkiye'deki neoliberal dönüşüm ivmesinin tavan yaptığı dönemdir. Yabancı sermaye girişinin arttırılması, dünya piyasasına entegre olma, tüketimin arttırılması, düşük faizli kredilerle yapay bir piyasa sirkulasyonu yaratılması, kentsel dönüşüm adı altında inşaat sektörünün özelleştirilerek büyütülmesi vs. gibi ekonomik ve politik yönelimler, özelletirmeyi ve haliyle neoliberal bir toplumun şekillenmesini beraberinde getirdi. AKP yürüdüğü neoliberal yolu islamcı ve muhafazakar, Türk-İslam, söylemiyle yürümüştür. Yani alttan işçi ve emekçileri neoliberal piyasalaştırma ile sömürürken, üstten de işçi ve emekçi halkların sorunlarına ve ihtiyaclarına islamcı ve muhafazakar bir dayanışma çağrısına parmak basarak haraket ediyordu. İslamcılığın ve muhafazakarlığın neoliberalizmle harmanlanması, eğitimde de kendisini olduğu gibi yansıtıyordu.
2001'de kurulan AKP'nin, parti programında, ‘’Eğitimin en önemli kalkınma unsuru olduğu ve beşeri sermayeyi kullanamayan toplumların rekabette kaybetmeye mahkum oldukları’’ belirtilmiştir. Bunda da zorunlu eğitimin öğrenciler için kademeli ve yönlendirici olacak şekilde 11 yıla çıkartılması gerektiği yönünde bir retorikle işçi ve emekçilerin karşısına çıkılmıştır. Seçimleri kazandıktan sonra AKP, 58. Hükümet programında ise eğitimin kültürel ve muhafazakar yönlerini öne sürmüştür. Programda, ‘’hükümetin temel politikasının bizi biz yapan değerler olduğu ve din eğitiminin laiklik çerçevesinde etkin kılınması, hükümetin amaçları arasında yer alıyor(du)’’. Görüldüğü gibi AKP'nin ilk programı, seçim bildirgesi ve hükümet programı hem piyasacı hem de muhafazakar bir toplum ve en sonunda eğitim hedefi olan bir rejim/parti resmi ortaya çıkarıyor.
59. ve 60. hükümet programlarında da eğitimin amacı ‘’insan kaynağı yükseltmesi ve beşeri sermayenin çağdaş standartlara ulaştırılması’’ olarak belirtilmişti. AKP'nin şimdiye kadarki hükümet programları gösteriyor ki eğitime ilişkin olan hedefleri, aynı zamanda bir karakter ve kimlik oluşturma hedefidir de. 60. Hükümet programında eğitimle ilgili bölümde eğitim politikalarının karakter ve kişiilik tanımı şu şekilde yapılmıştır, ‘’ Kendi çevresiyle uyumluluk, sosyal ve kültürel değerler ile toplumsal aidiyet duygusu’’.
AKP neoliberal ve Türk-İslam sentezli paradigmayla kendisini hem Avrupa Birliği’ne ve kuruluşlarına benimsetebilmiş hem de Dünya Bankası, UNICEF ve Avrupa Birliği’nin desteğini arkasına alabilmiştir. Böylelikle Türkiye'nin neoliberal dönüşümünde eğitimde de özellike ekonomi odaklı politakalar izlenmiş ve izlenmektedir.
AKP'nin programatik olarak öngördüğü neoliberal ve muhafazakar eğitim sistemi, 2012'de yürürlüğe konulan yeni 4+4+4 eğitim sisteminde ete kemiğe bürünmüştür. Daha önce 5+3 şeklinde olan 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitim sistemi, 4+4+4 şeklinde zorunlu fakat kesintili hale getirilmiştir. Kurulan yeni sistemde 4 yıllık ilkokuldan sonra, açık ortaokul ve liseye devam edilebilecekti. İlkokulun 5 yıldan 4 yıla düşürülmesiyle, ortaokul kavramı tekrar piyasaya sürülerek, İmam Hatip ortaokulları tekrar açılabildi. Haftalık ders saatleri çoğalırken, Ortaokul ve Liselere seçme dersler arttırıldı. Hz. Muhammed'in hayatı, Temel Dini Bilgiler, Kuranı Kerim, Yaşayan Diller ve Lehçeler gibi bilimsel olmayan, ezbere dayanan ve düşünmeye özellikle teşvik etmeyen dersler gibi. Okula başlama yaşının düşmesiyle, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da yükselirken, beraberinde sosyal ve ekonomik sorunları getirdi.
Dershaneleri kapatma ve özel okula çevirme dalgasıyla gelen yeni yapılanma beraberinde sosyal ve ekonomik sorunları da getirdi. Hemen hemen 4 bin dershaneden sadece 263'ü özel okula dönüştürüldü. Çalışan personelin şartlı mülakatlarla MEB'na alınacağı AKP tarafından söylendi. Altını çizmek gerekir ki dershanelerin kapatılma süreci ve mülakat ile kadrolaştırma, AKP ve Cemaat'in birbirlerine patlama olayı sonrasının devamında gelmekte. Yani bu demek oluyorki, eğitim sistemi hükümetler için sadece programatik değil, aynı zamanda politik menfaatlerin de pekiştiği bir alan oluyor. Yani AKP'li olanlar öğretmenlik yapamadı. Öğretmen atamalarında da liyakat ve kıdem göz ardı edilerek, öğretmen atamalarını kategorize edildi: stajyer öğretmen, ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen gibi. Yönetici atamalarında da aynı durum söz konusu. Yandaş yönetimle hem eğitim üyelerini kendi ideolojileri çerçevesinde konsolide ettiler hem de kendileri gibi olmayanları baskıyla sindirme işlemi sürdürüldü. Buna paralel olarak da sendikalaşma da eğitim emekçileri hükümete bağlı sendikalara kanalize edilmeye çalışıldı. Bugün sendikalı olan çalışanların sendikalara göre dağılımı gözler önündedir. Bu şekilde hem yandaş kadrolaşma hem de sistem tek tip bir şekile oturtulmaya daha elverişli hale getirildi.
Eğitim Sistemi ve Lise Direnişleri
Şimdiye kadar çizmeye çalıştığım tablodan yola çıkarak, lise direnişlerinin neden birden patlak verdiğini az çok anlayabiliriz. Burada dikkate alınması gereken bir hususun adını anmak önem kazanıyor. Çizilen tabloda eğitime dair olan yönler özellikle diğer toplumsal ilişkilerden hemen hemen soyutlanarak ele alınmıştır.. Bugün toplumda yaşanan sosyo-ekonomik ve politik faktörler ön planda tutulmamıştır. Bunlarda ön plana çıktığı zaman, tablo daha net bir şekle bürünecektir.
Liselerin yayımladıkları bildirileri okuduğumuzda öğrencilerin özellikle gericiliğe, dayatmacılığa, eşitsizliğe, rekabetciliğe, bilim karşıtlığına, muhafazakarlığa, dinci ve cinsiyetciliğe karşı bir tavır aldıklarını görürüz. Ve dikkat edilirse, tam da AKP'nin hem programatik hem de politik olarak yaratmaya çalıştığı gençliğe ve nesile karşı bir baş kaldırıdır.
Bu yüzden gençlerde bulunan isyancı ve devindirici potansiyeli görmeli ve kulak verebilmeliyiz. Örnek olarak gezi direnişlerinde ve HDP seçim çalışmalarında da gördüğümüz gibi, gençlerin ne kadar azimli, savaşkan, direngen ve özverili olabileceğini gördük. Ama özellikle gezi olaylarında da gördüğümüz gibi, eğer gençliğin enerji ve potansiyeli kanalize edilemez ve süreklilik içine itilmezse, gür yanan bir saman ateşininden farkı kalmaz. Kendimizi bu ateşe feda etmezsek, sönmesi kaçılmazdır bu ateşin. Nazım diyor ya hani, Sen yanmazsam ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…sormalıyız o zaman kendimize, ne için yanmalı? Değil midir daha da ve sürekli gür yanabilmek için? Lenin de diyor ya hani;
Gençliğe gidin beyler!
Bu, her şeyi kurtaracak olan tek yoldur:
Tanrı aşkına, Aksi halde geç kalacaksınız...
ve 'bilgiççe' taslaklar, planlar, çizimler,
şemalar ve harika reçetelere sahip olacaksınız
ama örgütlülük olmazsa,
canlı faliyet olmazsa
ortada kalacaksınız.
Gençliğe gidin!