Seçimler ve Türkiye Sol’u
Devrimciliğin Kıstası
2015 Haziran seçimleri yaklaştıkça, seçimlerde belirlenecek tavır konusunda her toplumsal kesimde olduğu gibi Türkiye Sol’u içinde de tartışmalar hız kazandı. Bilerek Türkiye Sol’u olarak niteliyoruz. Çünkü, Türkiye İşçi Sınıfı’nın Devrimci Güçleri seçim tavrı konusunda görüşlerini net bir şekilde ifade etmiş bulunuyorlar. Türkiye Sol’u nitelemesini kullanırken, kendilerini Sol olarak tarif eden ama özünde küçük burjuvazi ve orta katman aydın kesimlere dayanan gruplardan söz ediyoruz. Bu grupların da en belirgin ortak paydası, onların Kemalizm yönünde güçlü eğilimleri ve Kürt ulusal sorununun çözümü konusundaki teorik olarak mesafeli, pratik olarak karşıt yaklaşımları.
Gazetemiz çevresinin de içinde olduğu HDK bileşeni, siyasi çevre ve partiler, açıklandığı üzere seçimlerde HDP’yi desteklemeyi karar almışlardır. HDK bileşenlerinin tümünün HDP bileşeni olmadıkları dikkate alınırsa HDK bileşenlerinin tümünün HDP’yi destekleme yönünde karar almaları bizce olumlu olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, EMEP, SDP, SYKP, YSGP, SODAP, Partizan, Politika, Kaldıraç, Başlangıç, bu tavra dahildir. HDK bileşenleri dışında HALKEVLERİ’nin de seçimlerde HDP’yi destekleme kararı alması önemli bir adımdır. Bilindiği gibi, sosyalist hareket içinde yaygın bir örgütlenmeye ve dinamik bir yapıya sahip olan HALKEVLERİ’nin kesin tavır belirlemesi HDP’nin seçim çalışmalarını güçlendirici bir etmendir. HALKEVLERİ’nin bu kararı açıklamadan önce, yerel ve bölgesel Meclis’lerde konuyu tartışarak bu sonuca ulaşması alınan kararın değerini ve irade beyanının niteliğini ayrıca artırıyor.
BHH Reformizmi
Asıl tartışma Birleşik Haziran Hareketi çevresinde yürüdü. Kuruluşu itibarı ile kendisini Kemalist çizgiye yakın ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne mesafeli tarif eden bu oluşum, seçim tavrı belirleme konusunda ateşli tartışmalara sahne oldu. BHH içinde doğrudan Kemalizmi savunan ve kesin olarak Kürt Özgürlük Hareketi’ne tavrı olan kesimler olmakla birlikte, kesinlikle sadece bu olmayıp Kemalizm’den etkilenen ama tam Kemalist olmayan ve Kürt Ulusal Sorunu’na daha esnek yaklaşabilen güçler de vardır. Bunun dışında iki konuda da aslında BHH’nin genel görüşlerine mesafeli olan, ancak BHH’yi devrimci hareket açısından, özellikle Gezi söyleminden dolayı gerçekleşmesi gereken bir birliktelik olarak gören ve HDK çevresi ile yakınlaştırmayı hedefleyen bireyler de mevcuttur. Bu bireyler, BHH içinde birey olarak olanların dışında değişik bileşenlerinde görev alan yöneticiler arasında da temsil edilmektedirler.
Bu anlamda bakıldığında BHH’nin bir kısım bileşenlerinin, seçimlerde HDP’yi destekleme kararı konusunda aşırı ısrarcı olması demek, BHH’nin kendi içinde çözülmesi anlamına da gelebilirdi. Özellikle, HDP’yi desteklemekten yana olan bileşen ve bireyler bu sonucun doğmaması için HDP’ye kesin mesafeli duran bileşen ve bireylerle dağılmayı getirecek bir tavra girmediler. Bunun sonucunda da ortaya genel anlamda dayanışma mesajı veren eklektik bir seçim açıklaması çıktı. Bu açıklamanın da çok sancılı bir tartışma süreci sonucunda yayınlanabilmesi de süreci dikkatle izleyen kimselerin gözünden kaçmadı. Bize göre bu açıklama BHH’nin karmaşık yapısının bir izdüşümüdür.
BHH içinde tüm güçlerin yaklaşımı aynı değil tarifini yaparken, özellikle ÖDP içinde olan tartışmanın ve farklı yaklaşımların BHH’deki genel ayrımın benzeri olduğunu görmeliyiz. ÖDP Eş Başkanları aslında seçimlerde HDP ile işbirliğine girmek ve hatta seçimlerde desteklenmesinden yanayken, parti tabanının yarıdan fazlası da bu eğilimi doğru bulurken, eski gelenekten gelen kimi yöneticilerin etkisi ile partinin bütünü olarak bu konuda karar almaları olanaksız hale gelmiştir.
BHH’nin “laik eğitim kampanyası” içeriğinde “ana dilde eğitim” istemini dillendiremeyecek düzeyde salt anti-AKP’ci, şeriat karşıtı bir tavır takınması ile ve genelde BHH çağrısında anti-AKP vurgusunu öne çıkarmasına rağmen, seçimlere yönelik tavrında bu kritere dahi sadık kalmaması dikkat çekici bir olgudur. Burada ne demek istiyoruz? Biliyorsunuz ki biz ve diğer devrimci güçler, BHH’nin kuruluş çağrısının salt AKP karşıtlığı temelinde inşa edildiğini ve genel anlamda burjuva iktidarının yıkılmasına yönelik herhangi bir ögeyi içermediğini değerlendirmiştik. Şimdi 2015 seçimleri açısından güncel olarak ön plana çıkan temel görev de, hakikaten AKP’yi doğrudan hedefleyen ve AKP’nin diktatoryal planlarını somut olarak engellemeye yönelik bir politikadır. Yani, bu hedef aslında BHH’nin kuruluş çağırısı ile bu anlamda bire bir uyuşuyor. BHH’nin tam da “hah, tam da bizim dediğimize geldiler” diyerek HDK ile seçim işbirliğine girmesi gerekirken, BHH bu sefer “soldan” vurarak tam tersi bir tutum belirlemiş durumda. Bu arada şunu belirtelim. HDK, kesinlikle “tam da bizim dediğimize geldiler” dedirtecek bir politik çizgi izlemiyor. Genel olarak iktidara yönelik mücadelenin bu etabında, seçim kampanyası etabında, okları bir hedefe yöneltme anlamında bu politika uygulanıyor. Bu da doğru bir yaklaşımdır. İşte tam bu noktada BHH kendi politikası ile çelişen bir seçim tavrı belirliyor.
BHH’nin bu seçim politikasının iki nedeni var. Birincisi; Kürt Özgürlük Hareketi’nin HDK/HDP içindeki rolüne itirazları var. Kaba tabiri ile “Kürtlere mi hizmet edeceğiz” mantığını işletiyorlar. Ki bu doğru değil. Bunun adı kaba milliyetçiliktir. Çünkü KÖH, ayrılma hakkını kullanma yerine birlikte yaşamayı seçtiği koşullarda, Türkiye’nin topyekün demokratikleşmesi açısından bir politika belirliyor. Bunu selamlamak gerekir. BHH’nin de selamlayıp “haydi, beraber gerçekleştirelim” demesi gerekir. İkincisi; daha düne kadar salt anti-AKP’cilik politikası izleyen BHH bileşen ve bireylerinden kimileri, birden bire devrimcilik moduna girerek, HDP’nin devrim ve sosyalizm davasının gerisinde istemler öne sürdüğünü, bunun reformistlik olduğu ve dolayısıyla seçim kampanyası dönemini devrim ve sosyalizm propagandası ile geçirmenin doğru olduğunu söylüyorlar. Bu gerçek değil. Asıl bu tavır reformizmin ta kendisidir.
Neden Reformizm Bile Değil?
Çünkü, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan en az 330 milletvekili ile meclise girip, istediği Anayasa değişikliğini gerçekleştirmek istiyor. “400 vekil istiyorum” demesi 330’u tamamlamak için koyduğu propaganda hedefi. Ayrıca, karşımızda anti-demokratik bir yüzde 10 barajı var. Şimdi soruyoruz; AKP’nin, yani temsilcisi olduğu işbirlikçi tekelci burjuvazinin, kapitalist baskı ve sömürü düzenini daha da pekiştirmek ve kurumsallaştırmak amacı taşıyan planlarını bozmak mı gerçek devrimci faaliyettir ve sosyalizm mücadelesine hizmet eder, yoksa devrim ve sosyalizm propagandası yapıyorum eğilimi ile AKP’nin değirmenine su taşımak mı? “Seçmenini serbest bırakmak” veya “ilerici demokratik adaylar ile dayanışma” ve hatta “seçimleri boykot” eğilimli söylemler bu dönemde sadece ve sadece AKP iktidarını yani işbirlikçi tekelci burjuvazinin iktidarını güçlendirir.
Diğer yandan, seçimlerin kapitalist iktidara son vermek için temel çare olmadığını biz de biliyoruz. Ama, kapitalist iktidara son verecek gerçek devrimci mücadelenin ordusunun, bağlaşık ve güç birliğinin oluşturulmasında seçim kampanyaları bir araç rolü oynayamaz mı? Bu seçim kampanyasında HDK/HDP güçleri ile gerçekleştiği üzere HALKEVLERİ dışında, BHH güçleri ve HALK CEPHESİ de güç birliği içinde yer alsa, burjuva iktidarına karşı eylem ve güç birliği geliştirilse, devrimci güçler dışında demokratik hedefleri olan kesimler ile bağlaşıklık kurulsa bu devrim ve sosyalizm mücadelesi için doğrudan ve somut bir eylemlilik olmaz mı?
Bütün bu söylediklerimizden çıkan sonuç şudur; Devrimci gibi gözüküp demokratik kazanımlar ve burjuvazinin iktidarının geriletilmesi için devrimci mücadele dahi vermeye kararlı olmayanların tavrı reformism olarak dahi açıklanamaz.
Politikaya Müdahil Olmak
Türkiye Devrimci Hareketi’nin en büyük sorunu politikaya müdahil olamamaktır. Bu gerçeklik de devrimci hareketi oluşturan güç ve bileşenlerin devrimcilik adı altında yürüttükleri yanlış politikalardan kaynaklanmaktadır. Defalarca dile getirmeye çalıştık. Bugün AKP ve diğer burjuva partilerinin kitle ve oy tabanını oluşturan milyonlar, işçilerdir, emekçilerdir, köylülerdir. Bu kitle özünde işçi sınıfının devrimci güçleri ile birlikte saf tutması gereken kesimlerdir. Ancak, bu kesimlere, kendi somut sorunları temelinde, ülke sorunlarına somut çözüm üretmeden ulaşmak mümkün değildir. HDP’nin “Yeni Yaşam Çağrısı” tam da bu konular temelinde yığınlara umut veren bir çağrıdır. Örneğin, HDP için azami olan bu program, komünistler açısından asgari program niteliği taşımaktadır. Ancak bu olgu, komünistlerin bugün somut olarak bu politikayı desteklemelerinin önünde bir engel değildir. Bu politikanın mecliste temsili, seçim kampanyaları sürecinde yığınlarla buluşması bugün için yaşama geçirilebilecek en devrimci faaliyettir ve komünistlerin programı ile uyumludur. Bu politika ülke sorunlarının temelden çözümü için yetersiz görülebilir. Ancak bugün için, bu istemlerin dahi daha gerisinde politikaları destekleyen yığınları etkileyebilecek, örgütleyebilecek ve yönlendirebilecek bir politika ise, bugün için en devrimci politika da budur.
Devrimci mücadelenin bileşenlerinin her birinin ve her devrimci bireyin her konuda aynı düşünmesini, aynı temel stratejik amaca yönelik görüş birliğinde olmasını beklemeyelim. Öyle olsaydı zaten bu farklılıklar olmazdı. Önemli olan asıl mesele, bütün farklılıklarımıza rağmen burjuvaziye karşı iktidar mücadelemizi her yönüyle güçlendirecek, toplumdaki devrimci potansiyelleri ortaya çıkararak, devrimin ordusunu oluşturacak özneyi yaratmanın ortak mücadelesini vermektir. Bu ortak mücadeleyi vermeyi başarabildiğimiz oranda Türkiye politikasına müdahil olabileceğiz. Bayrağında Bilimsel Komünizm yazanlar ile diğer devrimci ve demokratik güçlerin bugün için güncel talepleri arasında fark yoktur. Ezilen, sömürülen yığınlar, işçi sınıfı, bugün henüz bu ayrımlar temelinde politik eğilimlerini belirlemiyor. Fakat sınıfın bu eğilimlerini belirleyeceği süreçlerin olgunlaşması bugün bu mücadeleler içinde alacağımız tavıra sıkı sıkıya bağlıdır. Devrimci politika bunu gerektirir.