“Herşeyi beraber yapacağız. Bence TKP’nin bugün rolü burada ortaya çıkıyor...”

“Herşeyi beraber yapacağız. Bence TKP’nin bugün rolü burada ortaya çıkıyor...”

12 Eylül Öncesi Komünist İşçi Önderlerinden Mehmet Ali Kılıç İle Söyleştik:

“Herşeyi beraber yapacağız. Bence TKP’nin bugün rolü burada ortaya çıkıyor...”

Politika’nın Notu: Mehmet Ali Kılıç ile aslında Metal iş kolunda kararı alınan grevi konuşma niyetindeydik. Ancak Mehmet Ali arkadaş bizi bir anda yakın geçmişimize götürdü. İyi de yaptı. Biz her zaman parti tarihini parti ve partililer yazmalı, aktarmalı düşüncesini savunduk. TKP tarihi akademik tartışmaların, kazanç amaçlı girişimlerin, kariyer peşinde koşan, etiket arayan, kartvizit ihtiyacı olan kişilerin dahli olmamalıdır. Parti tarihi ve deneyimleri, geçmişten ders çıkarmaya ve günümüz mücadelelerine katkı sağlıyorsa bir anlam taşır. Dolayısıyla günümüzde mücadele içinde olan komünistler bu konuda söz hakkına sahiptir. Geçmişini karalayıp çarpıtan, bugün işçi sınıfının politik mücadelesi ile yakından, uzaktan ilişkisi olmayanlar değil! Gerek geçmişte TKP’li olan, gerek bugün TKP’lilik onurunu taşıyan okuyucularımızın bu söyleşiden önemli sonuçlar çıkaracaklarına inanıyoruz. Tabii ki, herkes kendi açısından ve bugün durduğu yerden... Satır aralarının dahi bu gözle okunmasını öneriyoruz. Biz kendi adımıza bu söyleşiden çok yararlandık. Bu söyleşide hiç bir hesabı olmayan bir yoldaşı tanıyoruz. Bütün yalınlığı, açıklığı, dürüstlüğü ve mücadele azmi ile... Ne mutlu TKP’lilere, saflarında böyle yoldaşları da olabildiği için...

Politika: Mehmet Ali arkadaş, önce kısaca sizi tanıyalım.

Mehmet Ali Kılıç: 1945, Urfa Hilvan kazası doğumluyum. İlk okulu Urfa’da okudum. Küçük yaştan itibaren Adana’da pamuk tarlalarında çalıştım. 1965’de asker oldum. 1967’de evlendim. 1968’de çalışmak için İstanbul’a geldim. DİSK 1967’de kuruldu, 1968’de DİSK’e bağlı Türkiye Maden-İş Sendikasına üye oldum. İlk ve son işyerim UZEL fabrikasıdır. DİSK’e üye olmam ile TİP Eminönü İlçeye gidip gelmeye başladım. Hiç TİP üyesi olmadım ama 1969’da TİP’e oy verdim.

Politika: Politikleşmeniz nasıl gelişti?

Mehmet Ali Kılıç: Politikleşmem, sendikal çalışma ile iç içe ve birlikte gelişmeye başladı. İşçilerin hak ve menfaatlerini kollayıp sahip çıktığı için TİP’e oy verdim ve gidip gelmeye başladım. Yani, çok fazla politik bilincim yoktu. Babam CHP’liydi, “kime oy verdin” diye sorduğunda, “fakirlerin partisine oy verdim” dedim. Babam da, “oğlum fakirlerin partisi oluuuuur?” diye benimle dalga geçti.

Asıl sınıf bilincini edinmem, T.Madenİş Sendikasında A ve B tipi eğitimler sürecinde oldu. Ben hep sendikal mücadelenin içinde oldum, hiç dışına düşmedim. Bu mücadeleler içinde de insanın sınıf bilinci gelişiyor. 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi, DGM Direnişleri, 1 Mayıs’lar, MESS Grevleri..., bunların hepsinde aktif yer aldım.

Politika: Sendikal çalışmanız nasıl bir süreç izledi?

Mehmet Ali Kılıç: 1974-75’te Uzel’de işçi temsilcisi oldum. T. Maden-İş sendikası 1.Bölge Onur Kurulu Başkanlığı ve Genel Merkez Onur Kurulu üyeliği yaptım. DİSK ve T.Maden-İş’in kararını aldığı tüm eylemlerde yer aldım. Biraz sonra anlatacağım bazı eylemlerimizin kararları ne kadar demokratik alındı, işçinin ne kadar etkisi vardı bilemiyorum. Ama doğru-yanlış bütün kararları uyguladım. Mesela, bana göre DGM Direnişi ve MESS Grevleri kararı demokratiktir. T.Maden-İş Sendikası Temsilciler Meclisleri toplantılarında tartışıldı, hepimiz onay verdik. Bu eylemlerin bu kadar uzun sürmesi, başarılı olması ve burjuvaziyi korkutması onun içindir. Ben doğrusu ve yanlışı ile geçmişime sahip çıkıyorum.

Politika: 1 Mayıs’lar ile ilgili anılarınız var mı?

Mehmet Ali KılıçMehmet Ali Kılıç: 1 Mayıs 1976’da vardım. TKP’li değil, GSB’liydim. 1977’de T.Maden-İş adına hazırlık çalışmaları dahil, Eyüp Bölge sorumlusu bendim. Çok yaygın bir afişleme ve yazılama çalışması yürüttük. Fabrikalardan işçilerin katılımını örgütledik. Bizim bölgede Hazırlık Komitesi çalışmaları 70 kişi ile yürüyordu. Bunun 3 tanesi TİP’li arkadaşlardı. Biz işçiler olarak pek okuma yazma bilmediğimiz için GOP’dan (Gaziosmanpaşa) İGD’lileri yazılama için çağırdık. Orada yazılama için merkezi olarak tespit edilen sloganlarda sorun çıktı ve TİP’li arkadaşlar çalışmadan çekildiler. 77 1 Mayısında bizim komiteden 3 arkadaş katledildi. Üçü de UZEL işçisiydi. Hasan, Ziya ve Kahraman. Hasan temsilci, Ziya ünite temsilcisi, Kahraman da sendika militanı idi. 1 Mayıs günü, Saraçhane-Tarlabaşı kolunda görevliydim. Taksim Sular İdaresine kadar geldik. En son Kurtuluş grubunu içeri aldık. Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği geldiğinde meydandan silah ve çatışma sesleri gelmeye başlamıştı. Ondan sonra bizim aramızda da karışıklık oldu, ne olduğunu, nasıl geliştiğini kimse anlamadı. Hasan orada vuruldu. Murat Tokmak ve Hüseyin Turan (Perfektüp Baş Temsilcisi) de orada yaralandı. DİSK güvenlik görevlilerinin içinde kırmızı şapkalılar “sağlamdı”. Ben de kırmızı şapkalıydım. Biz alana giremedik. O kargaşada, kimin vurulup kimin kaldığını orada öğrenemedik. Hatta, ben hemen eve gitmedim tabii, olaylardan sonra birçok görevimiz çıktı. Bizim eve de ben vuruldum zannıyla gidilmiş.

Politika: 1978 1 Mayıs’ı çok şanlı gerçekleşti. Orada da göreviniz var mıydı?

Mehmet Ali Kılıç: 78 1 Mayıs’ından önce DİSK’te toplantı yaptık. Genel Başkan Abdullah Baştürk olmuştu. Sorunlar vardı. DİSK bizden, yani T.Maden-İş’ten 4 sorumlu istedi. Biz 4 kişi, Maden-İş adına alanın merkez güvenliğini üstlendik. Ertan Uyar, Mustafa Satış, Yusuf Kıtıki ve ben. Burada aslında DİSK’in bir de kurnazlığı vardı. İGD’yi alana sokmama gibi bir düşünceleri olduğu duyumunu almıştık. Bunu da son anda bize yaptırmak istiyorlardı. Maden-İş ile İGD’yi karşı karşıya getirme veya onların aklına göre, engelleyen biz olursak sorun çıkmayacağını düşünüyorlardı. Bu planları tutmadı. Biz 4 sorumluyduk ama ekiplerimizle alanın tüm düzeninin ve güvenliğinin sorumluluğu bizde idi. Alana yerleşimi de biz yapıyorduk. Bu durumda İGD’nin alana girememesi gibi bir olay olamazdı. O 1 Mayıs’ta ilk defa “ATILIM BİZİMLE”, “TKP’YE ÖZGÜRLÜK” ve “BİLEN YOLDAŞ ARAMIZDA” pankartları açıldı. Biz bu konuda bilgi sahibiydik.

Politika: 78 1 Mayısından önce TÖBDER’de ve DİSK’de sorunlar yaşandı ve bildiğimiz kadar Maden-İş güvenlik görevlileri müdahil oldu. Nasıl oldu o gelişmeler?

Mehmet Ali Kılıç: Talip Öztürk TÖB-DER İstanbul Şube Başkanı idi. Diğer siyasetlerin tümü birleşerek bizim arkadaşları kötü döverek TÖB-DER’den attılar. O gece Maden-İş 1.Bölge’de toplantı yapıldı. Talip Hoca da katıldı,- kendisini saygıyla anıyorum-. Sabah 07:30’da TÖB-DER’i bastık ve geri aldık. 1 ay gece, gündüz nöbet tuttuk, masaların üstünde yattık. Bu eylemi T. Maden-İş ve İGD’liler beraber yaptık.

1. Bölge Başkanı Suat Esinsel telefonla aradı; “Keko, bir ekip oluştur, acil DİSK’e git” dedi. Neden gittik bilmiyorum. Ekibi topladık gittik. Orada Cevdet Zeydanlı ile karşılaştık. Onlar da bizim durumumuzda. “Niye geldik” diye aramızda konuştuk. Sıtkı Coşkun dahil 10 arkadaşımızı işten attılar bilgisini edinince yukarı fırladık. Kemal Türkler daha Başkan ama dengeler değişmeye başlamış. Mehmet Karaca bizi engellemeye çalıştı, göğsünden itip “sen karışma” dedim. Kemal Türkler’in odasında büyük bir toplantı masası vardı, orada toplantı yapıyorlardı. Odaya daldık, tüm telefonları kablolarından koparıp dışarıyla irtibatlarını kestik ve dışarı çıktık. Biraz sonra onlar da çıktı. Kemal Nebioğlu, Mehmet Kılınç, Celal Küçük vs. Lastikİş Başkanı Celal Küçük’e bir tokat attım. Kemal Nebioğlu’na sözlü sataştım. Sonra Kemal Türkler çıktı, “sen manyak mısın?” dedi bana. Ben hiç cevap vermedim, tekrar daldım içeri. Veysi’nin baldızı Gülay sekreterdi orada ve sadece onun telefonu çalışıyordu. Gülay’ın telefonundan bütün fabrikaları aradım ve işçileri oraya çağırdım, kısa sürede hepsi geldi. Doğru veya yanlış, böyle bir baskın yaptık. Arkadaşları işe geri aldıramadık. Sonra DİSK Kongre’sinde yönetimi de kaybettik. Fehmi Işıklar önce bizimle davranıyordu, sonra Abdullah Baştürk’lerin safına geçti. İlk başta, DGM ve MESS eylemleri demokratik karar alındı demiştim. TÖB-DER ve DİSK eylemleri konusunda biz sadece gelen talimatları uyguladık. O anlamda söylüyorum. Kemal Nebioğlu’ndan ilk karşılaşmamızda özür dilediğimi hatırlıyorum.

Politika: Mehmet Ali arkadaş, siz UZEL’de işçi temsilcisiydiniz, bu eylemler ile neden alakanız oldu?

Mehmet Ali Kılıç: Ben Maden-İş’in güvenlik sorumlusuydum. Bülent de İGD’nin. O sorumluluğumdan dolayı bu eylemlerde görev aldım. Birlikte Bursa’ya da gittik. Bursa Maden-İş’te sorunlar çıkmıştı, ancak orada büyük olaylar olmadı. O dönem, bunları sorgulamak alışkanlığımız yoktu. Biz de yaptık. Ben bunları inanarak yaptım ve doğruluğunu bugün de tartışmam. Bugün yapar mıyız, yapmaz mıyız, o ayrı bir konu!

Politika: MESS Grevleri sırasında 12 Eylül geldi. Grevler nasıl sonlandı, hiç direnmediniz mi? Murat Tokmak bize sağlığında, biz direnmekten yana ve mücadele etmekten yana tavır koyduk ama kabul görmedi derdi.

Mehmet Ali Kılıç: Evet, biz grevdeydik. 12 Eylül grevleri yasakladı. Biz de fabrikaya girdik ama direnişe geçtik. Bizim gibi öne çıkanların tümü aranmaya başlanmıştı. Teslim olmadık. Parti sekreterimiz Rasim Canikli idi. Onu bulamadık.

Politika: Şimdi bir anda Parti’den bahsettiniz. Siz ne zaman partilendiniz?

Mehmet Ali KılıçMehmet Ali Kılıç: Evet, kısaca biraz daha geçmişe dönmem lazım. Nasıl partili olduğumu da anlatmak isterim. 1976 sonunda partili olmuştum. Türkiye Komünist Partisi’ne üye oldum yani. 1975-76 Toplu Sözleşme döneminde resmen grev olmamakla beraber biz çalıştığımız fabrikada üretimi yavaşlatarak fiili grev uyguladık. 70 traktör yerine 7-10 arası traktör; 3600 jant yerine 250-280 jant; 50 ton makas yerine 10 ton makas çıkarıyorduk. Bu direniş 45 gün sürdü. Bizi Maden-İş sendikasına çağırdılar. Mehmet Ertürk, Murat Tokmak v.s. “bu eylem doğru değil, bunu yapmayın” dediler. Toplu Sözleşme görüşmelerini olumsuz etkiliyormuş, patron şikayet etmiş. Biz de “o zaman siz gelin çalışın, üretin” dedik. Dinlemedik. İşçilerin tümü de bizi dinledi. Bu olaydan sonra beni Gönen’e Madenİş Eğitim tesislerine eğitime göndermek istediler. Ben gitmedim. Direnişi sürdürdük. Ne zaman Toplu Sözleşme imzalandı, ben Gönen’e gittim. Ben GSB’li, yani ÖNCÜ kadrosuyum. O dönem ÖNCÜ ve TKP görüşüyordu. Biz Gönen’deyken ÖNCÜ kadroları TKP’ye katılmış. Ben de TKP’li oldum. Beni partiye alan Orhan Yıldırım’dır. Partiye girmeden önce Yusuf Kıtıki benimle birkaç görüşme yapmıştı. Beni TKP konusunda ikna etmeye çalıştı. Ancak Maden-İş’te TKP’ye karşı tepkimiz vardı. O tepkimi gideremedi. Sonra ben Adil Çelebioğlu ile görüştüm. Ona çok güveniyordum ve saygım vardı. Öylece de ikna oldum.

Politika: 12 Eylül’e dönelim. Direniş ne oldu? Partili olmuştunuz, Parti çalışmaları nasıl sürdü?

Mehmet Ali Kılıç: Biz direnişe devam etmeye kararlıydık. Kimse de bize “bitirin” demedi. Asker fabrikayı basınca direniş kırıldı. Sekreterimiz Rasim Canikli idi. Randevuya gelmedi. Sonra Çemberlitaş’ta tesadüfen karşılaştık. “Ben randevuya geldim sen yoktun” dedi. Ben de “Ben de geldim ama sen yoktun” dedim. Yeni randevu verdi. O randevuda “sen fazla deşifre oldun, tüm ilişkilerini alacağız” dedi. İlişkileri devrettim. Yayla mahallesi, Çeşme durağında randevu verdi. Gittim ama yalnız gitmedim. Şahidim olsun istedim. GOP İGD’den Feridun ile gittim. O uzaktan takip edecekti. 15 dakika bekledim, gelmedi. Sigortaya da gelmedi. Sonra birbirimizi bulduk. “Neredesin?” dedi. “Ben geldim” dedim, o yine “Ben de geldim” dedi. Tabii benim şahidim var. Dedim, “Yoldaş, o zaman ikimizden biri yalan söylüyor.” “Sen bana yalancı mı diyorsun” dedi. “Hayır, ikimizden biri yalan söylüyor dedim” dedim. Münakaşamız oldu. İlişkimiz devam etti ama ben ilişkilerimi devretmiştim. UZEL de bende değildi artık, görevim de yoktu. Sadece, Rasim bana ne zaman, nerede randevu verirse gidiyordum. Benim derdim Adil’e ulaşmaktı, onun için Rasim’e Yusuf  Kıtıki ile görüşmek istediğimi söyledim ama görüşemedim. Rasim’e güvenmiyordum ama periyodik olmayan görüşmelerimiz oluyordu. 1982 Ocak ayında bir yıl eğitime gittim. Eğitim 10 aydı ama 2 ay da Batı Berlin’de kaldım. Meğer, Deniz yoldaş (Mustafa Hayrullahoğlu) yakalandığı için bekletmişler. Görüşme için Berlin’e geçtim. Nabi ile görüştük. Berlin’e geçmeden, Türkiye’deki ilişkilerimden birini arayıp “işler nasıl gidiyor, çekler, senetler düzenli ödeniyor mu?” soruma olumlu yanıt aldığımı ve Türkiye’ye dönmek istediğimi söyledim. Onaylandı ve dönüşüm sağlandı. Tam bir sene sonra 1983 Ocak ayında döndüm.

İstanbul’a döndükten sonra Hüseyin Baş ve Munise Sökmen ile beraberdik. Sonra Dersimli Cemal adlı bir yoldaş katıldı aramıza. Ancak, sonra anladık ki yukarıyla bağımız kopmuş. Bir gün Yusuf Kıtıki evime geldi. “Yayın geliyor mu?” diye sordu. Resmi ilişkimiz olmadığı için “Niye soruyorsun bunu bana?” dedim. Bu sefer “parti ile ilişkiniz var mı?” dedi. Bilmiyordum. Gittim Hüseyin’e sordum. “Bizim bağımız var mı kopuk mu?” dedim. Bu sefer Hüseyin bana “Niye soruyorsun?” dedi. Yusuf beni uyandırdı ya; “Madem var, yayın niye gelmiyor?” dedim. Böylece bağın koptuğu ortaya çıktı. Ona söyledim; “Sen kurmuyorsan ben seni aşacağım ve parti ile ilişkiyi kuracağım”. Ve yaptım. Yusuf Kıtıki ile parti ilişkisini kurduk. Rasim’le uzun zamandır görüşmüyorduk. İşi olunca yanıma gelirdi. Günün birinde geldi. Parti onu yurtdışına çıkarmak için karar almış ama bulamamış. Bana sormuşlardı. Pasaportu da gelmişti ve bendeydi. Rasim’e söyledim. Çok bozuldu. Verdim pasaportu gitti yurt dışına.

1983-1985 arası ilişkileri toparladık. Fabrikalarla ilişkileri tekrar oturttuk. 1985’de yurt dışına çıktım. 3 ay kaldım. Sofya’dan Prag’a geçtim. Orada 3 ay, konspirasyon, ajan provokatörlere karşı önlemler, güvenlik v.s. konularında eğitim gördük. Eğitimi Barış ve Sosyalizm Sorunları dergisinde görevli olan MK üyesi Ali İleri (Ömer Tulgan) verdi. Ali Vardar, Ahmet Sipahi, Tuncelili  Hüseyin ve Berdan Dere beraberdik. Oradan Berlin’e geçtik. Nabi ve Orhan bizimle konuştu. Ardından ayrı ayrı Türkiye’ye döndük. Faaliyetler gelişerek sürdü.

1986’da Ulusal Konferans toplantısı olmuş. Ben katılmadım. Bir gün Yusuf geldi. Fatih Camiisinin abdest bölümünden iki kişi alacaksın dedi. Gittim kimse gelmedi. Bana ne kadar günlük gazete, haftalık dergi varsa al ve eve götür, misafir odasını hazırla ama misafir gelince kapıyı sen açma demişlerdi. Eve döndükten sonra kapı çaldı. Eşim Aynur kapıyı açtı. Nabi ile Yusuf girdiler. Biraz sonra Berdan geldi. Uzun konuştuk. Sonunda bana; “Beyoğlu’nda bir boşluk var, sana görev verirsek gider misin?” dediler. “Bana neden soruyorsunuz, görev verin yapayım” dedim. Kadın çalışması için Bahriye Erarslan’ı yanıma istedim. Sonra öğrendim ki Bahriye partili değil. Süreç içinde onu da partiledim ve sekreter yaptım. Ondan sonra TBKP süreci başladı. “Yerel Haber” adında bir gazete çıkardık. TBKP çalışmasında, Beyoğlu örgütlenmesinde görev aldım.

Politika: Yani, TBKP sürecinde de yer mi aldınız? TBKP sürecinin bir tasfiye süreci olduğu konusunda kuşkunuz veya tavrınız olmadı mı?

Mehmet Ali Kılıç: Çok kısa. Çabuk uyandım da diyebilirim. Ama bir de partililik disiplini vardı. TBKP legal olarak kurulduğu zaman Spor ve Sergi Sarayında büyük bir gece yapıldı. Gecede, Zülfü Dicleli, Halil Berktay ve Serhat Bucak birer konuşma yaptılar. Toplantı sırasında gece esnasında özellikle Kürt sorunu üzerine tartışmaya varan önemli tartışmalar oldu. Kürtler adına konuşacak olan Serhat Bucak’ın en son ve çok kısa konuşması istendi. Halil Berktay da konuşmacıydı, söyledim. Artık kendime gelmem gerektiğini düşündüm. Geceden sonra İstanbul örgütü olarak yaptığımız bir toplantıda gece gündem konusu dahi yapılmadı. Benim uyarım ve önerim üzerine en son kısa ele alındı. Bu toplantı sonunda ben “Haydar Kutlu ve Nihat Sargın yoldaşlar cezaevinden çıkar çıkmaz Parti’den ayrılacağım. O güne kadar da üstüme düşen tüm görevleri eksiksiz yerine getireceğim” dedim. Ve bu tavrımı da uyguladım. Sadece bir kez Ankara’da bir kongreye katıldım. Kürtler olarak parti içinde nasıl temsil edileceğiz konusunu tartıştık. Eğer yer bulsaydık, kendi kimliğimizle partied politika yapmayı sürdürecektik. Başkan Türk olacaksa, Genel Sekreter Kürt olmalı ve bu dönüşümlü olmalı görüşünü savunduk. Önerge verdik. Oturum arasında okundu ve gümbürtüye gitti. O günden sonra bir daha hiç ilgilenmedim. Oğlumu TBKP Bakırköy ilçe yönetimine almışlar. Sonradan öğrendim. Ona karışmak da olmazdı, kendi kişiliği vardı. Oğluma sordum; “seni sen olduğun için mi, benim oğlum olduğun için mi yönetici yaptılar” dedim. Durumu anladı ve çekildi.

HEP sürecinden itibaren de Kürt siyaseti içinde yer aldım. Görev almadım ama sürekli gittim geldim. Ben Türkçeyi sonradan öğrenen ve Türkçe konuşup konuşmama konusunda karar vermekte zorlanan bir adamdım. Aslında 1982’de Moskova’da Parti Eğitiminde partiden ayrılmam gerekirdi. Ama partiye o kadar bağlıydım ki, bu adımı atamadım. Kürt sorununun çözümü konusunda var olan koşullar içinde gelişme kaydedilemeyeceğini düşünüyordum. Her şey devrimden sonra çözülecekti. Ve zaten hiç ulusal çalışmaya katılmamıştım. Fabrikada işçi çalışması yapıyordum. Günde 40 ton demir geçiyordu elimden. Ama sonra bunun böyle olmadığını anladım. Ben TKP’ye bütün benliğimle bağlıydım. Çünkü inanmıştım. Bugün de, sosyalizm konusunda, komünizm konusunda kendimle hiç bir çelişkim yok. Ama ben önce kendi “ailemin” sorunlarını çözmem lazım. Kürtler için mücadele etmeden sosyalizm mücadelesinin başarılı olamayacağını düşünüyorum. 1980’li yıllarda PKK, “SOL BİRLİK” içine dahil edilebilseydi mücadele çok daha farklı gelişirdi. PKK, baş vurduğu halde kabul edilmedi. Birlikte mücadele gerçekleşseydi, Türkiye ve Kürdistan’da mücadele açısından bugün durum çok daha ileri durumlarda olurdu. Parti açısından da birçok konu böyle olumsuz gelişmezdi. TKP bunu neden anlamadı ve gerçekleştirmedi? Ben bu soruyu kendime ve eski yoldaşlarıma soruyorum.

Politika: TBKP sürecinde TİP/TKP birliğinin sağlandığına inanıyor musunuz?

Mehmet Ali Kılıç: Bu soru çok önemlidir. Bence biz samimi davranmadık. Ben TBKP’den ayrılıyorum dediğim toplantıda TİP’liler yoktu ki. Biz TKP’liler olarak kendi aramızdaydık. Birileri bir yerde karar verdi, buna da TİP/TKP birliği dediler. Ama bana kimse bir şey sormadı. Karar alırken biz yokuz. Politika belirlenirken biz habersiziz, görüşlerimiz, katkılarımız alınmamış. Sorgulayamadım, tartışamadım, sohbetini bile edemedim. Onun için bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim.

Politika: Bugünden geriye baktığınız zaman nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet Ali Kılıç: Geçmişimle ilgili hiç bir şeyden pişman değilim. Herşeyi gönüllü yaptım. Ben sendikaya seçildim ama orada ne yapacağımı bilmiyordum. Gidip sorularımı Maden-İş’e sormadım, siyasal hareketime, Partime soruyordum. Her şeyi bilinçli yaptım.

Politika: Bugün, Birleşik Metal-İş sendikası grev kararı aldı ve greve hazırlanıyor. Geçmişte TKP’nin işçi önderi olarak, TKP’nin öncü işçileri olarak mücadele etmiş, bugün Kürt Özgürlük Hareketi içinde olan biri olarak bu grevleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet Ali Kılıç: Sendikal mücadeleyi çok yakından takip ediyorum dersem yalan olur. Ancak şunu söyleyebilirim. İşçiler, kendi istemlerine sahip çıkmaları lazım. İşçiye akıl verip onların adına konuşmamamız gerekir. Sınıfın örgütlenmesi için, işçinin kendi haklarına sahip çıkmasını sağlamak için, fabrikalar dışında, işçi mahallelerine de gitmemiz lazım. Biz zamanında bunu böyle yaptık. Fabrika ve sendika dışında işçiyle mahallede onun kahvesinde beraber oluyorduk, dinliyorduk. Düğünlerine, hastalarına gideceğiz. Mahalledeki lağım sorununun çözümünü biz bulamazsak işçi bize nasıl inanacak? Kürt sorununun çözümü ile sınıfın sorunlarının çözümü konusunda birlikte hareket etmek için araçlar yaratmamız lazım. Yöntem geliştirmemiz ve birlikte çözmemiz gerekiyor. Herşeyi beraber yapacağız. Bence TKP’nin bugün rolü burada ortaya çıkıyor. Ben TKP deyince gözüm yaşarıyor, ben çok şeyi orada öğrendim. Kürt olduğumu orada hissettim. Onun için, TKP’nin bundan sonra ne yapacağı beni çok ilgilendiriyor. Ben HDP’de kimseye “heval” demiyorum. Çünkü “yoldaş” sınıf partisinde olur, bu kavramın içini boşaltmamak lazım.

Kürt meselesi herkesin meselesidir. Sınıfın sorunlarını çözerken Kürt meselesini ayırmamak lazım. Geçmişte bu konudaki eksikliklerimizi değerlendirmemiz lazım. Bu bizim eksikliğimizdir. Kendimi de bir komünist olarak buna katıyorum. Bu saatten sonra benim desteklediğim bir komünist partisi Kürtlere akıl öğretmemeli, Kürtleri dinlemeli ve birlikte mücadele etmeli, aynen işçilere de yaklaşması gerektiği gibi. O zaman ben de desteklerim ve elimden geleni yaparım. Ama eşit haklı olursam olur bu. Masada da, sokakta da beraber mücadele edeceğiz.

Politika: Mehmet Ali yoldaş, çok ayrıntılı ve önemli bir söyleşi gerçekleştirdik. Aktardığınız deneyler ve görüşler için sağ olasın. Bu söyleşiden herkes faydalanacak. Teşekkür ederiz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler