“Türkiye’de dengelerin değişimi sınıf bilincinin gelişimine bağlı”

“Türkiye’de dengelerin değişimi sınıf bilincinin gelişimine bağlı”

28 Mayıs 2023 2. Tur Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları üzerine Mustafa Suphi Vakfı Başkanı Kemal Atakan ile söyleşi

Politika: Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın başarısızlığını nasıl açıklamak gerekir?

Kemal Atakan: Sağ güçlere dayanarak milliyetçi söylemler ile bu sonucun alınması normaldir. CHP eğer bir ilke imza atıp sağ, ırkçı, milliyetçi güçler yerine emek, demokrasi, özgürlük güçleri ile ilkeli bir işbirliği yapsaydı başka bir durumdan bahsedecek olurduk.

CHP’nin bu ülkede oy oranı yüzde 25’tir. Diğer ortakları ile buna yüzde 15 daha eklerseniz yüzde 40 olur. CHP o ırkçı ve milliyetçi yüzde 15 yerine emek ve özgürlük güçlerinin yüzde 15’ini tercih etseydi alacağı sonuç aynı olacaktı. Ama bir farkla. İleriye yönelik halklara güven veren bir sonuç olacaktı. Daha başarılı sonuç almak dahi mümkün olabilirdi.

Bu seçim süreçleri bize bir kez daha devlet içi restorasyon politikalarının karşılık bulmadığını gösterdi. Halklar “kötünün iyisi ile kötüsü” arasında tercih yapmaya zorlandı. Onun sonucu da budur.

CHP tüm cumhuriyet tarihine ilişkin köklü bir özeleştiri yapmaz ve kendi içindeki devlet gücü olan Ergenekonculardan arınmazsa değişmesini beklemek ve ona dayanarak hesap yapmak yanlıştır. Bu seçimler bu gerçeği bir kez daha ortaya koymuştur.

Bir noktaya daha değinmek isterim. 14 Mayıs seçimlerinde Millet İttifakı hedeflediği sonucu alamayınca, CHP ve İYİP seçmeninin bir kesimi 28 Mayıs’ta “parlamento çoğunluğunu Cumhur İttifakı aldı, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilse de bir anlamı olmaz” düşüncesiyle sandığa gitmedi. Hatta bunların bir kısmı “devletçi” bakış açısıyla, Kılıçdaroğlu seçilirse kriz olur düşüncesiyle geri çekildiler.

Politika: Önümüzdeki dönem bizi neler bekliyor?

Kemal Atakan: İyi şeyler beklemediği kesin. Demokrasi güçleri üzerindeki baskılar artacak. Demokrasi mücadelesinin koşulları daha da zorlaşacak. Erdoğan’ın Sarayından yaptığı balkon konuşmasında verdiği sinyaller yargıya politik müdahalenin artacağı yönündedir. Selahattin Demirtaş için sarf ettiği sözler bütün tabloyu tarif etmemize olanak sağlıyor. Toplanan kitlenin “idam” sloganları atması ise kemikleşmiş AKP-MHP seçmeninin niteliğini ortaya koyuyor.

Kırıntı olarak kalan bir dizi demokratik hak bu dönemde tamamen ortadan kalkabilir. Bu koşullarda mücadelenin nasıl bir boyut alacağı bizi aşan bir konudur. Ancak kişisel fikrimi söyleyebilirim. Eğer devrimci demokratik güçler bu sürece dur demek istiyorlarsa kesinlikle lale bahçesinde volta atarak bunu başaramayız. Devrimci muhalefet muhakkak Meclisler yoluyla örgütlenmesini güçlendirmeli, halk yığınları ile örgütlü ilişkisini geliştirmeli, özellikle işyerleri ve fabrikalarda Meclis’ler oluşturmalı, sendikaların mücadele perspektifi gözden geçirilmeli ve pasiflikten arındırılmalıdır.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler arasında örgütlenme kesinlikle bugünkünden farklı olarak güçlendirilmeli ve bu seçimlerin bizler açısından en önemli mesajı olan Kürt illerindeki bilinçli muhalefet potansiyeli ile birleşmelidir. Ülkenin dört bir yanında bu çalışmaya yoğunlaşılması gerekir. Karadeniz, Akdeniz ve Çukurova bölgelerinde öncelikle AKP-MHP rejiminin etkisi kırılmalıdır. Bu önemli bir kazanım olur.

Kısacası koşullar zorlaşacak ama bunu tersine çevirme çabasına girilmezse kabul etmek anlamına gelir ki, bu hiç de devrimci bir tavır değildir. Zorlukları göreceğiz ama aşma konusunda net politika ve stratejilere sahip olmalıyız. Moral bozukluğu ve teslimiyet en büyük tehlikedir.

Politika: Seçimlerde sol, sosyalistler Millet İttifakı’nı destekledi. Millet İttifakı’nın yenilgisi sol, sosyalist hareketi nasıl etkiler? Bu yenilginin derinleşerek toplumsal bir geri çekilmeye dönüşmemesi için ne yapmak gerekir?

Kemal Atakan: Bizim görüşümüz Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kendi Cumhurbaşkanı adayını çıkarıp ilk tura katılması yönündeydi. Kuşkusuz ki bu Cumhurbaşkanlığı seçimlerini EÖİ’nın adayı alır olarak düşünülmedi. Devrimci demokratik alternatifin gerçek gücünün gözler önüne serilmesini sağlayacaktı ve 2. Tura kalırsa da politik olarak gündemde olmayı getirecekti.

Seçimlerin iki turunda da Kürt illerinden alınan baskın oyların anlamı çok açık ve çok anlamlı. Ancak onun dışında da batı metropollerinde gerçek bir değişim isteyenlerin oranı gözler önüne serilecekti. Bunun görülmesi halklara güven verme ve devrimci alternatifi geliştirme anlamında önemli olacaktı. Olmadı. EÖİ daha ilk turda Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı aldı.

Bakınız. Bu yenilgi derken doğru analiz etmemiz lazım. Türkiye’de seçimler sınıfsal tercihlere göre şekillenmiyor. Bir yanda TC’nin kuruluş geleneğine sahip çıkan ve kendisini Türkiye’nin sahibi olarak gören yüzde 25’lik bir Kemalist seçmen kitlesi var. Diğer yanda yüzde 50’lik bir muhafazakar olarak nitelenen ama aslında din ve milli duygu sömürüsüne dayanan bir seçmen kitlesi var. Bunlar da kendilerini Anadolu topraklarının asıl sahibi olarak gören Müslüman Türk kitlesi. Onların Kemalizmi kendilerine göre bir Kemalizm. Bir de bu seçimlerde de ortaya çıkan, oylara yüzde 15 olarak yansıyan ulusal bilinç sahibi bir Kürt seçmen kitlesi var. Kalan yüzde 10 ise ortada oradan oraya savrulan ama aslında Kürt kitlesinin içinde olması gereken bir seçmen kitlesi. Ne zaman ki yüzde 50’lik muhafazakar Müslüman Türk kitlesi içinde ve yüzde 25’lik Kemalist kitle içinden sınıf bilincine sahip bir ayrışma olur, o zaman Türkiye’deki oy dağılımı da değişir. Yani Türkiye’de seçimler açısından bakarsak bir takım denge değişiklikleri olması sınıf bilincinin gelişmesine bağlı olabilir. Bu da parlamenter mücadele ile olmaz. Sahada, mahalle ve semtlerden fabrika ve madenlere kadar her alanda yürütülecek titiz bir örgütlenme çalışmasının sonucu olabilir. Bu örgütlenme çalışmasının niteliği de Meclis örgütlenmesidir. Demek ki, emek, demokrasi ve özgürlük güçleri, Emek ve Özgürlük Cephesi’ni daha da genişleterek kurumsallaştıracaklar ve oy verdikleri partilere bakmadan işçilerin, emekçilerin ve halkların Meclislerde bir araya gelmesini sağlayacaklar. Bu cephenin bir de seçim partisi olacak ve seçim dönemlerinde tüm Meclisler çalışmalarını oraya kanalize edecekler. Parlamenter dengeyi değiştirmenin tek yolu sahada çalışmaktır. Ve bu olgu bundan sonra daha da önem kazanmaktadır.

Söyleşi: Cemil AKSU


Konuyla ilişkili diğer makaleler