1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin Bize Öğrettikleri
Dünyada yeni bir çağ “Kapitalizm’den Sosyalizm’e geçiş çağını” açan Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 98. yıl dönümünde güncel durumumuza bağlı olarak kimi noktalara değinmek istiyoruz.
Doğal olarak okuyucunun dikkatini öncelikle çeken konu “Kapitalizm’den Sosyalizm’e geçiş çağı” tanımlamasının Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde yaşanan ve Dünya Sosyalist Sisteminin çökmesine neden olan karşı-devrimin sonucunda hala geçerli olup olmadığı olacaktır. Bizce geçerlidir. Bunun sebebi ise, emperyalizm çağında kapitalizmin nesnel olarak ömrünü tükettiği tespitimize bağlıdır.
Sovyetler Birliği ve Sosyalist Topluluk üyesi diğer ülkelerde karşı-devrim gerçekleşmesi sınıflar mücadelesinin bir durağında yaşanan bir gerileme, geçici bir yenilgidir. Bize düşen görev, kapsam itibarıyla bu yazının sınırlarını aşan bir konu olan, ancak muhakkak ele alınması ve ayrıntılı tartışılması gereken konuların başında gelen, sebep-sonuç ilişkisinin değerlendirilmesidir. Bu geçici yenilgiden sonuç çıkarmak, onun için de sebeplerini analiz etmek zorundayız. Günümüzde yürüyen sınıf savaşımının gelişimine de ışık tutacak böyle bir çalışma hayati önem taşımaktadır.
Biz Marksizm-Leninizm’in bir bilim olması gerçeğinden yola çıkarak, temel yasallıkları veri alınarak, tarihsel mücadele süreçlerinde yükselişler olacağı kadar, gerilemelerin de olabileceğini görmemiz gerektiğini düşünüyoruz. 1871 Paris Komünü deneyimi 2 ay 10 gün sürmüştür. 1917 Ekim Devrimi deneyi 74 yıl sürmüştür. Bunlar sadece matematiksel sonuçlar değildir. Bütün bu süreçlerde sınıflar mücadelesinin eğrisi de kimi zaman yükselmiş, kimi zaman gerilemiştir. Büyük Ekim Devrimi akabinde Almanya, Avusturya ve Macaristan’da da devrimler gerçekleşmiş ancak başarılı olamamış ve burjuvazi tarafından, üç ülkede de oportünist Sosyal Demokrat’ların belirleyici katkısı ile boğulmuştur. Buna karşın Rusya ve takibinde Sovyetler Birliği’nde 74 yıl yaşamış, dünyanın dengelerini alt üst etmiş ve yıkılmasına rağmen dünyada kazınması mümkün olmayan izler bırakmıştır.
Biz bu teorik tartışmaları başka platformlara bırakalım. Bu tartışmaları gerçekleştirmek amacına katkıda bulunmak için kuruluş sürecinde olan “Mustafa Suphi Vakfı”nın bu alanda yapacağı ve katılacağı faaliyetlere gazetemiz sayfalarında geniş yer vereceğimizi ve gerektiğinde konular ile ilgili tartışmaları kitap formatında yayınlama kararımız olduğunu açıklamakla şimdilik yetinelim. Ülkemizde bu tartışmaların gerçekleşmesi için azami çabayı göstereceğimizi vurguladıktan sonra günümüze gelelim.
Ekim Devrimi’nin Işığında
Bugün ülkemizin durumuna baktığımızda ne görüyoruz? Son seçimlerin de gösterdiği gibi oy kullananların yüzde ellisi işbirlikçi tekelci sermayenin ve onun oligarşik diktatörlüğünün temsilcisi partisine oy veriyor. Kim bu yüzde elli? İşçi sınıfı, yoksul emekçiler, köylüler, küçük burjuvalar. Peki; bu güçler normalde işbirlikçi oligarşinin iktidarına karşı olması gereken toplumsal kesimler değil mi? Evet ! O zaman buradan başlamamız gerekiyor.
AKP, CHP, MHP, SP, BBP’ye oy veren kitlelerin çoğunluğu bir sosyalist devrimin gerekliliğine inanmadıkları sürece bu ülkede niteliksel anlamda toplumsal dönüşümler yaratmak mümkün değildir. Bu büyük bir söz gibi gelebilir ama maalesef gerçek bu.
O zaman ne yapılmalı? Bu milyonlar tek tek nasıl örgütlenecek, bilinçlenecek? Burjuva partilerin etkilerinden nasıl kurtulacak? Bunun tek bir yanıtı var: İşçi sınıfı ve emekçi halkların belli bir çoğunluğu kendi günlük, öz sorunları temelinde yürütülecek mücadeleler içinde bilinçlenir ve örgütlenir. Bunun mekanizmalarını yaratmak da bizlerin görevidir.
Burada işçi sendikalarına, emekçilerin ekonomik-demokratik derneklerine, köylü kooperatiflerine, kadın ve gençlik örgütlerine büyük görevler düşüyor. Bu da yetmez, mahallelerde, semtlerde halkların öz sorunları temelinde örgütlenmelerini sağlamak gerekiyor.
Burjuvazi bunu bildiği için sendikaları, demokratik örgütleri, kooperatifleri kendi etkinliğine almaya çalışıyor. AKP, bugüne kadar hiç bir burjuva partisinin yapmadığı kadar, sendikalara, toplumsal örgütlere ve kooperatif çalışmalarına önem veriyor.
Eğer Ekim Devrimi bize yol gösteriyor diyorsak temel amacımız bu etkinin kırılması ve işçi sınıfının, emekçi halkların kendi örgütlenmelerine sınıfsal sorunları temelinde sahip çıkmalarını sağlamak olmalıdır. Mahallelerde, semtlerde -adı önemli değil- ister Halk Meclisi, ister Mahalle Forumu diyelim, halkların kendi öz örgütlenmelerini yaratmak zorundayız. Fabrikalarda, atölyelerde, tersane, maden, bankalar ve havalimanlarında işçinin kendi hakları temelinde sınıf sendikalarında örgütlenmesini sağlamak zorundayız. Sarı sendikaların etkisini kırmak zorundayız.
Bütün bu çalışmaları gerçekleştirmek hangi temelde olacak? İşçi sınıfının bilimi temelinde! Bunu gerçekleştirecek örgüt hangisidir? İşçi sınıfının politik örgütü, Komünist Partisidir! Kiminle beraber? Bu toplumsal kesimler içinde örgütlenen ve çalışan diğer devrimci, ilerici, sosyalist örgütlenmeler ile beraber! İşte tam bu noktada Büyük Ekim Devrimi’nin lideri Lenin’in Parti Teorisi önem kazanıyor.
Sonuç olarak, Ekim devrimi bize, işçi sınıfı ve emekçi halkların toplumsal kurtuluşu için Sosyalist Devrim’in gerekliliğini öğretti. Bu mücadelede öncülük yapacak olan politik örgütün, Komünist Partisi’nin olmazsa olmaz gerekliliğini öğretti. Devrimi gerçekleştirdikten sonra kazanılan iktidarın, işçi sınıfının, proletaryanın iktidarı olarak geliştirilmesi için Proletarya Diktatörlüğü’nün gerekliliğini öğretti.
Biz bugün bu hedefin neresindeyiz? Ülkemiz açısından bakılırsa çok gerisindeyiz denebilir. Ancak bu bizi karamsarlığa itmemeli. Çünkü toplumsal mücadeleler hesap edilebilen eğimler göstermezler. Emperyalizm çağında Kapitalizm’in miadını doldurduğu tespiti ile bu olgu birbirine çok bağlıdır. Tam da bu sebepten dolayı, hiç beklenmedik bir anda, hiç önemsemediğimiz bir nedenle ülkede kızılca kıyamet kopabilir. Taksim Gezi Parkı direnişi böyle başlamadı mı? Park içinde ağaçların kesilmesine karşı başlayan direniş, bir anda sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’de milyonları ayağa kaldıran bir isyan haline geldi. Ancak işçi sınıfının örgütlülüğü yetersiz olduğundan bu isyan bastırılabildi. Eğer bu isyan sınıf mücadelesi ile birlikte gelişseydi hiç bir güç onu bastıramazdı. Bu noktada hem bizler hem de diğer devrimci-sosyalist güçler gerekli sonuçlar çıkarmalıdır.
Sovyetler Birliği’nde Uluslar Sorunu
Ulusal Sorun’un dünyada örnek olarak çözüldüğü ilk ülke Sovyetler Birliği olmuştur. Sovyetler Birliği bir halklar mozaiği idi. Bugünün Rusyasında dahi bu gelenek sürdürülmek zorunda kalmaktadır. Rusya Federasyonu’na bağlı herhangi bir Kafkas, Ural veya Sibirya Cumhuriyeti’ne gitseniz, hava limanlarında, devlet dairelerinde Rusçanın yanında orada yerleşik ulusun dilinin tabelalarda yazılı olduğu görülecektir. Sadece tabelalar mı? Okullarda eğitimden, kimliklerdeki “ulus” hanesine kadar, ulusların hakları güvence altındadır.
Türkiye, Kürt ulusal sorununun çözümü konusunda ilerleme kaydetmemektedir. Egemen sınıflardan bunu beklemek de ham hayaldir. Eğer son 20 yılda bir takım kazanımlar elde edilmiş ve Kürt kimliği sözel olarak dahi olsa kabul edilir duruma gelmiş ise, bunlar kazanımlar, zorlu mücadeleler ile, bedel ödenerek, milyonların ulusal bilince sahip olmalarının sağlanması sonucu olmuştur.
Kürt ulusu kuşkusuz ki kapitalizm sınırları çerçevesinde kimi haklar elde edebilir. Ancak sınıfsal anlamda bakıldığında tüm ulusların olduğu gibi Kürt ulusunun da özgürleşeceği koşullar ancak sınıf mücadelesi sonucunda Sosyalizm’de kalıcı olarak elde edilebilir. Kürt burjuvazisi ile Türk burjuvazisi uzlaşarak Kürt ulusunun kimi demokratik haklarını tanıyabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki, ulusal sorunun asıl sebebi, sömürü mekanizmasının gereğidir. Yani sınıfsal bir sorundur. Onun için, Sovyet deneyiminin de bize gösterdiği ve çok zengin deneyler aktardığı gibi ulusal sorunun çözümü sınıfsal öze sahiptir.
Dolayısıyla, özellikle ulusal bilinç temelinde Kürt halkının gösterdiği onurlu direniş ile sınıf hareketinin bir kanala akması, yani Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkların sınıf bilinci edinmesi ile Kürt halkının işçi sınıfı ve emekçi katmanlarının da sınıf bilincini yükseltmek günümüzün birlikte yürütülmesi gereken temel görevleri arasındadır.
Kürt halkının birlikte yaşama hakkından yana tercih kullanması onun kendi iradi kararıdır. Sovyetler Birliği’nde farklı uluslardan cumhuriyetler, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği çatısı altında bir araya geldiklerinde, Sovyet Anayasası bu cumhuriyetlerin istedikleri zaman ayrılma haklarını kullanabileceklerini garanti altına almıştır. Bu konu, yüzlerce otonom ve özerk Cumhuriyet için de geçerli kılınmış ve ulusların siyasi, kültürel hakları anayasa tarafından güvence altına alınmıştır.
Sonuç olarak, Ekim Devrimi’nin açtığı yolda, Sovyetler Birliği’nde uygulanan uluslar politikası bugün için Kürt ulusal sorununun çözümünde zengin bir deney hazinesidir. Kürt ulusal sorununa gerekli önemi vermeyen hiç bir ilerici-devrimci hareket, Türkiye’nin toplumsal sorunlarına devrimci açıdan çözüm üretme yeteneğine sahip olamaz.
Dünyanın Yeni Çehresi
Ekim Devrimi ve onu takiben gelişen Sovyet Sosyalist İktidarı dünyanın çehresini değiştirdi. Asya, Afrika ve Latin Amerika’da toplumsal gelişmelerin ve dünyanın üçte birini kapsayan sosyalist bir dünyanın oluşmasının dışında, bugün bu ülkeler olmasa dahi batılı kapitalist ülkelerin, hatta emperyalist ülkelerin dokusunu etkileyen değişimler sürmeye devam etmektedir. Kapitalist ülkeler işçi sınıflarına, emekçi halklarına, elde ettikleri sosyal kazanımların sağlanmasında Sovyetler Birliği ve diğer reel Sosyalizm ülkelerinin belirleyici etkilerini bugün dahi anlatmamız önemlidir. Çünkü insanlar bazı kazanılmış hakları “normal” olarak yorumlasalar da gerçek hiç de öyle değildir. Bu hakların elde edilmesinin sebepleri vardır. Geçtiğimiz günlerde Rus Sputnik Haber Ajansı’nın yayınladığı bir liste bu konuda somut bir fikir verebilir.
“Unutulmaz liste: Dünyada ilk kez SSCB’nin halka sağladığı 12 önemli hak;
Sovyetler Birliği’nin kuruluşu döneminden itibaren ülke liderleri halka çeşitli haklar verdi. Batı’da bunların bir bölümü, SSCB’den sonra uygulandı, bazıları uygulanmadı. English Russia’nın, tarihçilerin çalışmalarına dayanarak yaptığı derlemeye göre dünyada ilk kez SSCB tarafından halka verilen “12 harika hak” şöyle:
1. SSCB, insanlık tarihinde günde 8 saatlik mesaiyi sağlayan ilk ülkedir.
2. Herkese yılda 1 ay tatil izni verilmesi, diğer bir ilktir.
3. Sendikadan onay alınmadan işçi işten atılamaz
4. Devlet üniversite öğrencisine, “diplomasını aldıktan sonra iş” garantisi verir
5. Giriş sınavını vermek, uygun lise notları karşılığında, istediği üniversitede ücretsiz okuma hakkı
6. İhtiyacı olan herkesin çocuğu için ücretsiz okul öncesi ve kreş hakkı
7. Dünyada ücretsiz profesyonel sağlık hizmeti ilk kez Sovyet vatandaşlarına tanınmıştır. Her zaman, her yerde ve kesinlikle ücretsiz, sınırsız. Şu anki Rusya’da bile system devam etmektedir.
8. Her Sovyet yurttaşı müdürüne giderek istediği tatil beldesine yılda bir kez gidiş talep edebilirdi.
9. Her Sovyet yurttaşının bir apartman dairesi sahip olma hakkı vardı. Evet biraz uzun bekleme sıraları vardı sonunda alınıyordu, dünyada ilk. Bu sayede Rusya’da birçok kişi bugün ev sahibi.
10. Her Sovyet yurttaşı, işi ile evi arasında ücretsiz ulaşım hakkına sahipti, dünyada ilk.
11. Her yeni anne olmuş yurttaş, 3 yıl doğum iznine ayrılabiliyordu. İzninde bir sure tam ücret, sonrasında da bir süre refah yardımı alıyordu.
12. Anneye bebeği için ilk üç yıl boyunca ücretsiz süt veriliyordu. Süt mutfakları adı verilen süt ağı noktasına gidiliyor ve ücretsiz alınıyordu.”
(Kaynak: Sputnik News 28 Ekim 2015)
Bu sıralanan kazanımlar, kapitalizm koşullarında Rus basınının öne çıkardığı kazanımlardır. Aslolan bu ve burada sıralanmayan daha binlerce kazanımın sebebi olan işçi sınıfı öncülüğündeki toplumsal devrimin niteliğidir. İşçi sınıfının politik iktidarının kurulması ve bu süreçte Komünist Partisi’nin belirleyici rolüdür. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin temel ayırt edici özelliği de bu olmuştur.
1. Sosyalist demokrasi / Proletarya diktatörlüğü
2. Üretim araçlarının toplumsallaştırılması. Temel üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması.
3. Ekonominin merkezi sosyalist planlı yönetimine geçilmesi.
Bu uygulamalar sonucudur ki sosyalist ülkelerde “işsizlik” kavramı unutulmuştur ve tüm topluma tam istihdam sunulabilmiştir. İnsanların geçinme, yaşama ve geleceğe ilişkin endişeleri ortadan kalkmıştır. Bugün kapitalist ülkelerde mercekle aradığımız bir takım haklar sosyalizm için doğal haklardır.
Günümüz koşullarında bu kazanımları sağlamak için çok çalışmamız lazım. Ancak umutsuz değiliz, çünkü sömürülmemeyi, barış içinde insanca yaşamayı kim istemez ki? Yeter ki anlatabilelim... Bütün mesele burada.