Ayakkabıya Topuğu Yamuk Takmak...

Ayakkabıya Topuğu Yamuk Takmak...

Bir ayakkabı fabrikasında yaşananları, oradaki çalışma koşullarını, işçilerin sıkıntılarını sıralayan bir işçi, “fabrikada her şey için, bir bahane bulunup işçilere para cezası kesiliyor. Öyle ki bir işçi ayakkabıya topuğu yamuk taktı mı hemen cezalandırılıyor” deyince Lenin, çok ironik biçimde, “eh, topuğu yamuk takmanın da bir cezası olmalı aslında..!” diye yanıtlıyor işçiyi. Bu yanıt, yanıt olmaktan öte önemli bir uyarıdır da o işçiye. (N. Krupskaya/Lenin’ den Anılar)

Lenin, bu uyarıyı aslında herkese yapıyor; sadece o toplantıda değil, her yerde, her çalışma biriminde –örgütlülük adına- gördüğü, duyduğu eksiklikleri, yanlışları giderme konusunda oldukça ciddi uyarılarda bulunuyor. Böyle yapmasaydı koskoca Çarlık Rusyası’ nda bir Sovyet Devrimi nasıl gerçekleşebilirdi ki..?

Dedim ya, bu uyarı sadece o işçiye, o döneme değil, aynı zamanda günümüz emekçilerine de, bize de bir uyarı. Önümüzde koskoca bir Sovyet Devrimi deneyimi var. Dünyada değişik dönemlerde, değişik ülkelerde yaşanmış deneyimler var. Onlardan yararlanmak, o deneyimlere yenileri katmak; bunları belgelendirip yeni kuşaklara aktarmak da bizim görevimiz olsa gerek.

Yeteri kadar belgeye, yazıya, anıya, kitaba sahibiz artık. Peki, sorun ne? Asıl sorun okumamak. İsteyen herkes, her örgüt, sendika, bu deneyimleri aktaran araçlara kolayca ulaşabiliyor artık. Önce merak etmek, okumak... Ardından bu okunanları analiz ederek günümüz koşullarına uygun biçimde kullanabilmek... Geçmişte söylenenleri, yazılanları şablonlaştırmadan, sloganlaştırmadan, ezberlemeden ama çözümleyip sorgulayarak, onları verili koşullara göre yaratıcı biçimde kullanabilmek...Asıl yapmamız gereken bu.

Şunu iyi bilmeliyiz ki hiçbir başarı ya da yenilgi, tesadüf değildir. Her başarının ardında eksiksiz, titizlikli bir çalışma ve emek; her yenilginin temelinde ise hatalar, yanlışlar ve umursamazlıklar vardır. İşçi sınıfı ve onun bağdaşıkları; örgütler, partiler, ideolojik sapmalara düşmemek koşuluyla, her alan ve birimde “bilim ve sanat” eğitimine önem verip her işçiyi, her emekçiyi, genci, kadını bu eğitimlerden geçirerek onları bilinçsel anlamda da donanımlı kılmalıdır. Çünkü biliriz ki “doğru” şeyler yapmanın yolu buradan geçer. Yine biliriz ki sadece inanmak tek başına bir şey değildir; bilgi sahibi olunmadan düşünce üretilemez. Yine biliriz ki, “az bilen, çok inanır.”

İşçilerin, emekçilerin ve onların örgütlerinin, yaptıkları işleri “doğru” yapabilmeleri için, önce işçi sınıfının bilimi olan Marksizm’ i ve buna bağlı olarak Dünya işçi sınıfı tarihini, deneyimlerini iyi öğrenmesi gerekir. İşimizi, görevlerimizi sağ ve sol sapmalara düşmeden; revizyonist, oportünist ve Troçkist kirlenmelere bulaşmadan yaparsak “doğru” yapmış, yani “topuğu ayakkabıya yamuk takmamış” oluruz.

Burjuvazi ve uluslar arası finans örgütleri nasıl ki bir örümcek gibi, o zehir ve tuzaklarla dolu ağlarını kusursuz örmeye çalışıyor, işçi sınıfı ve onun bağdaşıkları da bir bal arısı gibi, “o acıyı bal eyleyen” kusursuz, altıgen peteklerini öyle oluşturmalı. Bu işin şakası yok; bir daha yanlış yapmaya, yenilmeye hakkımız da yok.

Lenin yine ne demişti: “Biz babalarımızdan daha iyi dövüşüyoruz. Çocuklarımız da bizden daha iyi dövüşecekler, bunu biliyoruz.” Biz de bu bilinç ve şiarla (belgi) görevlerimizi aksatmaksızın “doğru” yapmalıyız. O zaman... Hadi, kolay gelsin...


Konuyla ilişkili diğer makaleler