CHE: “STALİN SAYESİNDE KOMÜNİST OLDUM”
Nikos MOTTAS
İngilizceden çeviren: Sinan DERVİŞOĞLU
Ernesto Che Guevara şüphesiz 20. yüzyıl komünist hareketinde, geniş bir siyasi ideoloji yelpazesinden insanların ilgisini çeken tarihsel bir figürdür. Bolivya’da alçakça katledilmesini takip eden yıllarda, Che Troçkistlerden militan Leninistlere ve sosyal demokratlardan anarko-liberterlere kadar bir dizi marksist eğilimli, solcu ve ilerici parti ve örgüt için devrimci bir sembol haline geldi. Arjantin’li devrimciye hayran olanların kayda değer bir kısmı kendilerini “anti-stalinist” olarak tanımlıyorlar, Stalin döneminin “cinayetleri”ne atıfta bulunurken Stalin’den nefret ediyor ve onu lanetliyorlar. Çelişki ve tarihin ironisi ise tam buradadır: Che Guevara’nın bizzat kendisi Stalin’in bir hayranı idi.
Büyük Sovyet liderinin ölümünün 63.yılıdönümü dolayısıyla, Che’nin Jozef Stalin hakkında ne düşündüğünü, Guevara’nın yazılarını ve mektuplarını göz önüne alarak hatırlayalım.
1953’de, Guetamala’da iken o zamanlar 25 yaşında olan Che, teyzesi Beatriz’e yazdığı mektupta şunları not düştü: “Yol boyunca United Fruit’un (Latin Amerika’yı sömüren ABD tarım şirketi – SD) sömürgelerinden geçme fırsatım oldu, ve bu kapitalist ahtapotların ne kadar korkunç olduğuna bir kez daha ikna oldum. Bu kapitalist ahtapotların yok edildiğini görmeden rahat durmayacağıma dair, yaşlı ve saygıyla anılan yoldaş Stalin’in resmi önünde yemin ettim” (John Lee Anderson, “Che Guevara-Devrimci bir Hayat”, 1997)
Guatemala mektubundan yıllar sonra-Küba’daki devrimci sürecin tam ortasında- Guevara Stalin konusundaki tutumunu teyit edecekti:
“Stalin’in hataları denilen konuda, devrimci bir tavırla revizyonist bir tavrın farkı ortaya çıkmaktadır. Stalin’e içinde hareket ettiği tarihsel çerçeve içinde bakmanız gerek. Ona bir zorba gibi bakmamalı ve o özel tarihsel çerçevede değerlendirmelisiniz. Komünizme Stalin baba sayesinde geldim ve kimse gelip bana Stalin okumamam gerektiğini söyleyemez. Onu okumanın çok kötü olduğu bir dönemde onu okudum. O başka bir zamandı. Ve çok zeki olmadığım ve dik kafalı biri olduğum için, onu okumaya devam ediyorum. Özellikle onu okumanın daha da kötü olduğu bu yeni dönemde. Ve o zaman olduğu gibi şimdi de bir dizi çok iyi şey buluyorum.”
Stalin’in liderliğini överken, Che Troçki’yi “gizli amaçları” ve “temel hataları” dolayısıyla sürekli kınayarak onun karşı-devrimci rolüne dikkat çekiyordu. “Troçki’nin görüşlerinin üzerine kurulu olduğu temel hatalı, ve sonraki davranışları yanlış, ve son yılları da oldukça karanlık. Troçkistlerin devrimci harekete hiçbir katkıları olmadı. En fazla Peru’da bir şeyler yaptılar, ama sonunda başarısızlığa uğradılar, çünkü yöntemleri kötüydü.” (“Ekonomi Politik üzerine Eleştirel Notlar” üzerine Yorumlar, Che Guevara, Devrimci Demokrasi Gazetesi, 2007)
Ernesto Guevara, gelişkin bir Marksist felsefe bilgisine sahip üretken bir okuyucu olarak, Stalin’in yazılarını klasik Marksist-Leninist okumalara dahil ediyordu. Bir Troçkist ve Küba Devriminin tanınmış bir lideri olan Armando Hart Davalos’a yazdığı mektupta da söylediği buydu:
“Parti sizin için bunu yaptı ve siz bunu sindirmelisiniz” diyerek “sizin düşünmenize izin vermeyen Sovyet tuğlalarını bir tarafa bırakırsak, Küba’da hiçbir şey basılmıyor. Marx, Engels, Lenin, Stalin (metinde altını bizzat Che çizmiş) ve diğer büyük Marksistlerin bütün eserlerinin basılması zorunlu olmalı. Daha sonra, diğerlerinden daha iyi ve derin analiz edilmiş olarak, sıra büyük revizyonistlere (istersen buraya Kruşçev’i ekleyebilirsin) ve yaşamış ve görünüşe göre bir şeyler yazmış olan arkadaşın Troçki’ye gelir.”(Contracorriente, no:9, Eylül 1997)
SBKP 20.kongresinden sonra Sovyet liderliğinin izlediği revizyonist yol, Che için yoğun bir ilgi konusu oldu. Kruşçev liderliğinin 1956’dan sonra gündeme getirdiği “De-stalinizasyon” diye anılan politika, ve sosyalizmin kuruluş sürecine ilişkin hatalı, oportünist kavrayışlar, Guevara’nın Devrim ve Sosyalizm konusundaki görüşlerine eleştirel bir etki yaptı.
Guevara’nın biyograficilerinden biri olan Meksika’lı politikacı Jorge Castaneda (anti-komünist bir hava ekleyerek) şunları yazdı:
“Binlerce insanın resmi “komünizm” konusunda hayal kırıklığı yaşadığı bir dönemde, Guevara bir Stalinist oldu. Kruşçev’in 1956’da Stalin’in cinayetlerini teşhir eden konuşmasını “emperyalist propaganda” diyerek reddetti, ve aynı sene Macaristan’da işçilerin isyanını ezen Rus istilasını savundu.” (Jorge Castaneda, “Companero: Che Guevara’nın Yaşamı ve Ölümü”,1997)
Kruşçev’in “de-stalinizasyon”unun başlamasından 4 yıl sonra, Kasım 1960’da, Ernesto Che Guevara Moskova’yı Küba hükümetinin resmi temsilcisi sıfatıyla ziyaret ediyordu. Küba elçisinin böyle bir şey yapmamasına yönelik tavsiyesine rağmen, Che Kremlin mezarlığını ziyaret etme ve Stalin’in mezarına çiçek koyma konusunda ısrarlı oldu.
Che, lider Jozef Stalin ve onun sosyalizm inşasına katkısı için derin bir hayranlık besliyordu. Çünkü, kendisinin de belirttiği gibi, “Stalin’e içinde hareket ettiği tarihsel çerçeve içinde, o özel tarihsel çerçevede bakmanız gerek.” Stalin’in Sovyetler Birliği’nin yönettiği tarihsel çerçeve, ve son derece düşmanca ve zor toplumsal, iktisadi ve siyasi ortam, anti-stalinizmin destekçileri tarafından yok sayılıyor. Sovyetler Birliği’nde sosyalizmi kurma sürecinin keskin bir sınıf çatışması ortamında, çok sayıda (iç ve dış – emperyalist kuşatma) tehditle yüzleşerek gerçekleştiği, güçlü sanayileşme atılımının tepkiler ve yaygın sabotajlarla karşılaştığı (örneğin kollektifleştirme süreci kulakların negatif duruşuyla yüz yüze geldi) gerçeği konusunda susuyorlar ve bunları bilinçli olarak görmezden geliyorlar.
Bir kişilik ve lider olarak Jozef Stalin, özgün bir tarihsel çerçevedeki kitlelerin eyleminin ürünüydü. Ve Bolşevik Parti’ye (VKP-B) ve Sovyet halkına, Lenin’in sağlam ideolojik mirasına dayanarak 30 yıl boyunca o önderlik etti. Gerçek bir komünist, -teoride ve pratikte- samimi bir devrimci olarak Ernesto Che Guevara’nın bu tarihsel gerçekliği kabul ve takdir etmesi kaçınılmazdı.