Suphilerden Bugüne…
Türkiye Komünist Partisi kurucu önderleri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kemalist burjuvazi tarafından katledilmelerinin üzerinden tam 102 yıl geçti. Bu cinayet sıradan bir cinayet değildi. İngiliz efendilerine “biz Sovyetler ile ilişkilerimizi görünürde iyi tutmaya çalışıyoruz ama Anadolu’da Sovyet tipi bir rejime izin vermeyeceğiz” mesajı verdiler. Mustafa Kemal de kendine en ciddi rakip olan komünistlerin önünü kesmeyi amaçladı. Çünkü Anadolu ve Rumeli halkları Büyük Ekim Devrimi’nden ciddi bir şekilde etkilenmişler ve kendi topraklarında hem emperyalist işgale son vermek, hem de aynı zamanda içerideki sömürücülerin yeniden türemesine karşı bir eğilim içindeydiler. Anadolu ve Rumeli topraklarında farklı komünist grupların örgütlenip 10 Eylül 1920’de TKP’nin kuruluşu ile tek bir örgüt bünyesinde bir araya gelmeleri Kemalist burjuvaziyi rahatsız etmişti. Onun içindir ki Mustafa Kemal’in talimatı ile sahte ve resmi bir “TKP” kurulmuş ve bu parti Mustafa Suphilerin katledilmelerinden sonra kapatılarak, aslında ismi değiştirilerek CHP olarak yoluna devam etmiştir. Sahte “TKP” Komintern’e üyelik baş vurusu yapacak kadar karanlık bir planın aracıydı.
Kemalist burjuvaziyi rahatsız eden diğer bir konu da Yeşil Ordu ile TKP’nin ilişkileriydi. Yeşil Ordu içinde ve dışında örgütlenen Müslüman Enternasyonalistler Mustafa Suphi’nin görü ve politikalarına ciddi değer veriyorlardı. Anadolu topraklarında geniş bir halk kitlesi ve hatta onların feodal ilişkilerden kalma “büyükleri” Müslüman inancının korunması koşullarında Sosyalizm’den yana tavır belirlemişler ve TKP ile yakınlaşmışlardı. Sovyetler Birliği’nde Kafkas ve Asya Müslüman halklarının inançlarını koruyarak sosyalizmin inşasına katılmaları etkili oluyordu. Mustafa Suphi’nin Kafkasya’da ve Urallarda Müslüman halklar içinde çalıştı ve Türkistan Müslüman Komünistleri ile Türkistan Komünist Partisi’nin faaliyetlerine aktif destek verdi.
Mustafa Suphi ve yoldaşlarına göre Anadolu ve Rumeli’deki tüm milliyetler ve dinlerin sorunları çözülmeden ve de eşit koşullar altında bir arada yaşamaları sağlanmadan bu topraklarda sağlıklı bir devlet düzeni kurmak mümkün değildi. Çünkü seslenilen işçi, emekçi ve köylü kitleler tüm bu farklı niteliklerini kendi yapılarında taşıyorlardı. Birlikte çalışıyor, birlikte yaşıyorlardı. TKP’nin Birinci Programı bu özellikler dikkate alınarak hazırlanmıştı. Mustafa Suphi ve yoldaşları Anadolu ve Rumeli halklarının tümünü kucaklayacak bir program ile yola çıktılar. Bilindiği üzere Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşundan önce aynı salonda Birinci Doğu Halkları Kurultayı gerçekleştirildi. Birinci Doğu Halkları Kurultayı 1-7 Eylül tarihlerinde, TKP Kuruluş Kongresi ise 8-10 Eylül tarihlerinde yapıldı. Birinci Doğu Halkları Kurultayı Müslüman halkların sorunlarının ele alındığı üst düzeyde bir forumdu. Mustafa Kemal de kendi temsilcilerini bu kongreye gözlemci olarak yollamış ve kendileri delege çoğunluğu tarafında dışlanmıştı.
Komintern, Doğu Halkları arasında kardeşlik ve dostluğa dayanan, farklılıkların getirdiği nitelikleri geçersiz kılan bir politika izliyordu. Örneğin Sovyetler Birliği’nde yasalaşan ve geliştirilen Sovyet yurttaşlığı tarzı niteliğinde bir yaklaşım tüm Doğu Halkları komünistleri için örnek teşkil etti. Bu örmek özellikle Anadolu ve Rumeli için çok geçerliydi. TKP’nin programı da, Anadolu ve Rumeli’deki komünist gruplar da, Müslüman, Ermeni, Rum, Süryani, Laz, Kürt, Çerkes, Arnavut ve diğer milliyetlerden Balkan ve Anadolu halkları da bu yaklaşımı destekliyorlardı. Bu olgu Kemalist burjuvazinin hiç işine gelmiyordu. Çünkü bir yandan sosyalizm modeline karşıydılar, diğer yandan ise yeni bir Türk milleti yaratma projeleri vardı. Bu yeni Türk milleti ise Sünni Müslüman ve Hanefi mezhebinden olacaktı. Onun dışındaki tüm din ve mezhepler, aynen diğer milliyetler de olduğu gibi yok sayılacaktı. Bugün hala “tek tip” bir nitelikten, yani tek devlet, tek millet, tek din ve tek mezhepten söz ediliyor ve bu korunmaya çalışılıyorsa, bunun başlangıcının 1921 yılı olduğunu unutmamamız gerekir. Eğer bugünün sorunlarına köklü bir çözüm bulmak istiyorsak, bunun nedenleri ve kaynaklarını iyi bilmek ve tabiri caizse kök sebeplerini kurutmak gerekmektedir.
Mustafa Kemal Anadolu’daki kurtuluş savaşı sürecinde Temmuz-Eylül 1919 aylarında Sivas ve Erzurum Kongreleri ile Kürt ve Alevi halkların desteğini istedi ve de aldı. O zaman Anadolu halklarına vaad edilen farklı milliyetler, din ve mezheplerden halkların birlikte mücadele edip birlikte yeni bir devlet kurma projesiydi. 23 Nisan 1920’de kurulan Birinci Meclis de bu anlayışın sonucunda oluştu. 1921 Anayasa’sı dönemin sorunlarına kısmen yanıt verir nitelikteydi. Ne olduysa ondan sonra oldu. Mustafa Kemal’in İngilizler ile anlaşması sonucunda 1921-1939 yılları arasında önce komünistler sonra Rumlar, Ermeniler, Aleviler ve Kürtler katledildi, sürgün edildi. Kürtlere yönelik inkar ve imha anlayışı bugüne kadar kesintisiz sürdü, sürüyor. 29 Ekim 1923’te yeniden bir cumhuriyet kuruldu. 1924’te Türk Milleti temelli yeni bir Anayasa hazırlandı ve bu Anayasa ile bugünlere kadar geldik. Buradan çıkaracağımız sonuç tek bir cümle ile izah edilmeye çalışılırsa şudur: Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledildikleri için yarım kalan görevlerini tamamlamak! Bu nasıl olacak?
1980’lerin sonuna kadar Türkiye burjuvazisinin en büyük düşmanı TKP idi. TKP onlar için bir karabasan gibiydi. Karşı-devrim sonucunda Sosyalist Sistem’in çözülüşü ve TKP’nin dönemin ruhunu burjuvaziye satmış yöneticilerinin ihaneti sonucu tasfiye girişimlerinden sonra TKP ikinci planda kaldı. Çünkü Mustafa Suphilerin TKP’si tekrar eski gücüne kavuşmasın diye devlet icazeti ile kurdurulan sahte ve resmi “TKP” onlar açısından kontrol altında tutulabilecek ve komünist düşünce ve örgütlenmelere yönelecek işçileri, emekçileri, gençleri, kadınları o havuzda eritip asimile edeceklerdi. Rotası şaşmış bir komünist muhalefet onlar için bir tehlike teşkil etmeyecekti. Ancak, istedikleri gibi olması mümkün değil. Mustafa Suphi yoldaşın Kuruluş Kongresinde dediği gibi: “İşçi sınıfı var olduğu sürece TKP yaşayacaktır!” Ve bu TKP sahte ve resmi olanlar değildir.
Egemenler 80’li yıllarda hiç hesap etmedikleri bir durum ile daha karşılaştılar. TKP’nin 1982-83’te başını ezdik derken PKK öncülüğünde yeni bir Kürt isyanı başladı. Ve bu Kürt isyanı Marksist-Leninist bir örgütlenme ve politikanın önderliğinde gelişti. Bunun adına “ayrılıkçı komünist terör” dediler. 1983 yılından beri Kürdistan’da sıcak bir savaş yürütmelerine rağmen PKK’yi yok etmeyi başaramadılar. Tam tersine PKK’nin görüşleri yasal alanda da yığınları kucakladı. Etkisi TBMM’de hissedilir duruma geldi. Yüzlerce Belediye ve yüzlerce vekil ile siyasi ve toplumsal temsiliyet oluştu. Yasaklamalar, kayyumlar, tutuklamalar, zindanlar ile önünü kesmeye çalışsalar da bu sonuç vermeyecektir. Şimdi TC devletinin başında iki bela var. Ve bu iki bela sahte partiler kurdurulmasına rağmen işçi sınıfının, tüm emekçilerin, köylülerin, yoksulların arasında dalga dalga yayılıyor ve örgütleniyor.
***
Şimdi durum nedir. Mustafa Kemal 1920’li yıllarda Anadolu’nun batısında o zamanki toplam nüfusun yüzde beşine tekabül eden okur-yazar bir kitleyle Türk ulusu oluşturma yoluna koyuldu. O dönemin nüfusunun yüzde doksan beşi dışlandı, ötekileştirildi, yok sayılması için imha ve sürgün uygulamalarına maruz bırakıldı. Sonra yıllar içinde bu oran artırıldı. Özellikle Menderes döneminde daha önce dışlanan mütedeyyin kesimlerin bir kısmı uluslaşma sürecinin bir parçası haline getirildi. Ancak bu kurucu Kemalist iradenin politikalarına ters düştüğü için 1960 darbesi ile aralarında keskin bir hesaplaşma yaşandı ve darağaçları ile sonuçlandı.
Günümüze baktığımız zaman Türk ulusunu oluşturan temel kesim, nüfusun yüzde yirmi beşine tekabül etmektedir. CHP ve benzerlerinin oy oranını topladığınızda da ortaya bu oran çıkmaktadır. Kalan yüzde yirmi beşlik uluslaşma sürecinden dışlanmış ve kendini Müslüman olarak tarif eden kitle mevcuttur. Onun dışında da yüzde yirmi beş Alevi ve yüzde yirmi beş Kürtler vardır. Alevilerin bir kısmı CHP politikaları üzerinden cellatlarına tapar duruma getirilmişler ve sisteme entegre edilmişler, diğer bir kısmı ise muhalif olma niteliklerini korumaktadırlar. Tek tip Türk ulus devletini savunan TC egemenleri ve devlet güçleri bu oranı artırmak için ve Müslüman kitle içinden destek alabilmek için Erdoğan ile işbirliğine girmiştir. Erdoğan seslendiği kesimi TC devlet doktrinine yaklaştırmakla görevlidir ve kendisi de ilk başında savunduğu görüşleri terk ederek, bir anlamda kendini inkar ederek bu yola yönelmiştir. TC devlet güçleri nüfus içinde kendi etki alanlarını geliştirmek için de Erdoğan’ı kullanmaktadırlar.
Öz itibarıyla bakıldığında bugün yürütülen politikaların Mustafa Kemal’in politikalarından hiçbir farkı yoktur. Sadece daha geniş bir kesimi kendileri açısından ikna yöntemi ile kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar.
Komünistlerin görevi, TC ulus devlet oluşumu sürecinde dışlanan Müslüman, Alevi ve Kürt kitleler ile uluslaşma sürecine katılmış olup da özünde anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir nitelik taşıyan kitleleri bir araya getirerek sınıf temelinde örgütlemektir. Sınıf temelli bir örgütlenme ve bilinçlenme ise halkların ve toplumsal kesimlerin sorunları temelinde yaratılacak toplumsal örgütlenme ile mümkündür. Söz konusu toplum kesimlerinin bir araya getirilip örgütlenecekleri alanlar yaratmak gerekmektedir. Bu örgütlenmenin yaratılması için ise Mustafa Suphilerin “Şuralar” örgütlenmesine tekrar gelmiş oluyoruz. O dönemin “Şuralar” örgütlenmesini bugün “Meclis” örgütlenmesi olarak tarif ediyoruz.
Toplumun tüm alanlarında demokratik örgütlenmeler yaratmak ve bu örgütlenmelere katılan işçi, emekçi ve yoksulları, kadınları ve gençleri Meclis örgütlenmelerinde bir araya getirerek siyasallaşmalarını sağlamak, toplumsal sorunlara siyasal çözümler üretmek için örgütlemek uygulanan süreçtir. Demokratik örgütlenmeler derken, dernekler, sendikalar, kooperatifler kısacası her tür ekonomik, sosyal ve demokratik örgütlenmeyi kastediyoruz. Komünistler bütün bu süreçlerin örgütleyicisidirler. Tüm bu süreçler ise işçi sınıfının politik öncü örgütü TKP’nin son tahlilde gelişip güçlenmesini sağlayacaktır. TKP kadroları parti temel örgütlerini yaşamın tüm alanlarında, fabrikalarda, mahallelerde, semtlerde, demokratik örgütlerde, sendikalarda, kooperatiflerde, dernek ve tüm örgütsel oluşumlarda kuruyorlar. Mustafa Suphi geleneğinin TKP’lilik anlayışı Onbeşlerin tamamlayamadıkları görevlerin tamamlanmasının teminatıdır. Egemenler sakın ola icraatlarının yanlarına kar kalacağını zannetmesinler. Mahzuni’nin dediği gibi keser döner sap döner gün gelir hesap döner!