İşçi sınıfına adanan bir ömür: Kemal Türkler
Kemal Türkler denince DİSK, 1 Mayıs, metal işçileri, antifaşist mücadele ve demokratik kitle eylemleri akla gelir. Bu değerler, O’nun kişiliğinde özdeşleşmişti. O, işçi sınıfının karizmatik önderi, esin kaynağı, onuru ve gururuydu. Türkiye işçi sınıfının büyük önderi, DİSK’in kurucusu ve DİSK/Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler 22 Temmuz 1980 günü sermaye sınıfının faşist çeteleri tarafından katledildi.
1926 yılında Denizli’de yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Kemal Türkler, ilkokuldan sonra terzi çırağı, gömlek ustalığı ve ayakkabıcı çıraklığı olarak çalışmaya başladı. 1944 yılında liseyi, 1946’da ise askerliği bitirdi. 1 yıl devlet memurluğunu yaptı. 1947 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Ancak ekonomik şartlardan dolayı okuyamadı ve 3. sınıfta bırakmak zorunda kaldı. Bir yandan da Bakırköy Emayetaş fabrikasında çalışıyordu. Sendikal yaşamı da burada başladı. 13 Eylül 1953’de Maden-İş Sendikası’nın Bakırköy Şubesi yönetim kurulu üyeliğine, 19 Mart 1954’de Maden-İş Sendikası’nın sekreterliğine, yine aynı yıl sağlık sorunları nedeniyle görevinden ayrılan Yusuf Sıdal’ın yerine genel başkanlığa getirildi. 1958’de Türkiye Maden-İş Sendikası, Türkiye genelinde örgütlenmeye başladı.
Türkiye işçi sınıfının devrimci mücadelesinde Kemal Türkler’in rolü neydi? Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) ve DİSK’in kurulmasına öncülük yaptı. İşçi Sınıfının politik öncü örgütü Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile tanıştıktan sonra Kemal Türkler’in çalışmaları niteliksel olarak çok farklı bir düzeye yükseldi. DİSK’in üye sayısının en kısa zamanda 600 bine ulaşmasında, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin örgütlenmesine ve yapılmasında, Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) yasa tasarısının16 Eylül 1976’da yapılan Büyük Yas-Genel Grev ile engellemesinde, MESS patronlarına karşı Maden-İş Sendikasının yürüttüğü başarılı grev ve toplu iş sözleşmelerinde, 1976 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın kutlanmasıyla 51 yıllık yasak zincirinin kırılmasında Kemal Türkler’in oynadığı öncü rol, unutulamaz. 19 Aralık 1979’da yapılan Madenİş Sendikası’nın 23. Genel Kurulu’nda Enternasyonal Marşı’nın okunması nedeniyle tutuklandı. Yaşamı boyunca defalarca gözaltına alındı ve tutuklandı. Burjuvazinin ve onun silahlı faşist terör örgütlerinin en başta gelen boy hedefi halindeydi.
O dönemde barış, iş, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm talepleriyle yükselen demokratik kitle eylemlerini, işçi direnişlerini, kadın ve gençlik hareketlerini kırmak için sermaye sınıfı planlı biçimde faşist terörü tırmandırıyor, faşist bir rejimi dayatmak için tüm gücüyle çalışıyordu. İşçi sınıfının ve demokrasi güçlerinin güvenini kazanan, kararlı bir antifaşist mücadele veren Kemal Türkler, burjuvaziye korku salmıştı ve faşizme giden yolda büyük bir engel olarak görülmekteydi. Ortadan kaldırılması için eli kanlı faşist odaklar devreye sokulmuştu.
Sabah evinden işine gitmek üzereyken planlanan suikastle katledilen Kemal Türkler’in öldürülme haberi duyulur duyulmaz 1 milyonu aşkın işçi, emekçi, yurtsever ve devrimci 3 günlük “Genel Grev-Genel Direniş” yaparak ulusal çapta protesto eylemlerini gerçekleştirdiler. “Kemal Türkler, ölümsüzdür” ve “Faşizme Geçit Yok!” belgilerini haykırdılar.
Ülkenin üzerine çöken sis perdesi daha da kalınlaşmıştı. Burjuvazi azgınca saldırıyordu, NATO ve ABD emperyalizminin ajanları ortalıkta cirit atıyordu. Günde onlarca insan faşist çeteler tarafından katlediliyordu. Ülkede faşist bir askeri darbeyi önleyebilecek antifaşist güçler var olmasına rağmen, çok dağınıktılar Anti-tekelci, antiemperyalist, anti-şoven ve antifaşist ilkeler temelinde ortak bir program etrafında birleşmeleri ve mücadele vermeleri gerekirken her biri ayrı bir kulvarda koşuyordu. Bu dağınıklık ve birbirleriyle olan didişme burjuvazinin, faşistlerin ve darbecilerin işini kolaylaştırıyordu. Bu nitelik, sürecin emek ve devrimci güçlerinin inisiyatifinden kopmasını doğurdu.
NATO ve ABD emperyalizminin desteğiyle 12 Eylül 1980’de yapılan faşist askeri cuntanın ilk saldırısı, DİSK’e ve antifaşist güçlere yapıldı.
Bugünün sendikacılarının ve işçi önderlerinin Kemal Türkler’in sendikal mücadelesinden öğrenmesi gereken çok şey vardır. İşyerlerinde sınıf ve kitle sendikacılığı, mutlaka yaşama geçirilmelidir. Sermayenin güdümünde olan sarı sendikacılık ve “parti” ile sendikacılığı özdeşleştiren ve birbirine karıştıran “dar” anlayışlara itibar edilmemelidir. Bu tip çalışmalar işçiler arasında güvensizlik yaratmakta, sınıf ve kitle sendikacılığının gelişmesini olumsuz etkilemektedir.
Bugün15 bini aşkın metal ve otomotiv işçisinin direnişe geçmesi, patronlara ve sarı sendika Türk Metal’e atılan büyük bir tokattır. Sınıf ve kitle sendikacılığı için ise yeni işlerin, görev ve sorumlulukların ortaya çıkmasıdır. Bu geniş işçi kitleleri, ortada kalmamalı, “bağımsız” olmamalı, sarı sendikalara yönelmemeli, dar anlayışlara kurban edilmemelidir. Bu büyük direniş, sınıf ve kitle sendikacılığı için ileriye doğru bir dönemeç olmalıdır. Dünkü metal işçilerinin savaşkan sendikası T. Maden-İş’in geleneğini taşıyan Birleşik Metal İş Sendikası’na çok iş düşüyor.
Bugün işçi sınıfının ezici çoğunluğu örgütsüz ve sendikasızdır. Ve yine sendikalı olanların çoğu düşünce ve tavırlarıyla burjuvaziden yana duran, işçi sınıfının devrimci politik örgütlülüğünün dışında duran sendika aristokrasisinin egemen olduğu sendikalara üyedir. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ Konfederasyonları, sınıf uzlaşmacılığını temel alan yapılanmalardır. DİSK ise her ne kadar ilk yıllarındaki gibi devrimci bir rol oynamıyor ve yetersiz bir konumda ise de temelde diğer konfederasyonlardan farklıdır.
Aynı işkolundaki işçilerin farklı sendikalarda örgütlenmesi, sınıfsal gücün bölünmesidir. Bunun için DİSK’in üye sayısını artırmak, örgütlülüğünü güçlendirmek, üyelerini devrimci sınıf bilinciyle donatmak yaşamsal değer taşımaktadır. Sınıf ve kitle sendikacılığı ilkesini yaşama geçiren, üyelerinin ekonomik ve demokratik haklarını burjuvaziye taviz vermeden sonuna kadar savunan bir DİSK, diğer işçilerin de sempatisini kazanacak, onlarla sımsıkı bağlar kurma olanağını yaratmış olacaktır.
Fabrikalarda sınıf ve kitle sendikacılığının boy atması, anarko, reformist ve sarı sendikal anlayışların kırılması, aristokrat yönetim biçimlerinin aşılması ve DİSK’in 12 Eylül faşizmi öncesi onurlu mücadele hattını yeniden kazanması, tek etkin ve yetkin konfederasyon haline gelmesiyle burjuvazinin katlettiği işçi sınıfımızın büyük önderi Kemal Türkler, aramızda yaşamaya devam edecektir. Anısına saygıyla!