Seçimler ve Avrupa’daki Göçmenler
Türkiye’de ve elbette Türkiye kökenli göçmenlerin yaşadığı Avrupa ülkelerinde 14 Mayıs seçimleri şu sıralar sohbetlerin başlıca konusu oluyor. “Sence seçimlerin sonucu ne olacak?” ile başlayıp “Ya AKP-MHP seçimlerle gitmezse ne olacak?” ile devam eden bu tür sohbetler neredeyse her evde, iş yerinde, kıraathanede, alışverişlerde insanların kafasını kurcalıyor. Memleketteki gelişmelere ve genelde politikaya ilgi ve hassasiyet böylesine seçim dönemlerinde genellikle artar. Ama 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek seçimlere olan ilgi ise daha yoğun oluyor.
Bir avuç sermayedarın olağanüstü zenginleştiği, geniş halk yığınlarının ise açlık sınırın altında bir yaşam sürdürdüğü, toplumun kutuplaştırılıp kendisinden olmayanın ötekileştirildiği, baskı ve sindirme politikası ile dizayn edilmeye çalışıldığı, kendisinden yana olmayanların asker, polis, yargı yoluyla susturulduğu bir ortamda bu baskıcı tek adam rejiminden kurtulmak toplumun büyük bir kesiminde başlıca istem haline geldi. Dolayısı ile görünürde altı benzemezin bir masada bir araya gelerek Millet İttifakı’nı oluşturmaları geniş halk yığınlarında geleceğe dair umut kaynağı oldu. Altı benzemez derken bu partilerin de sonuçta sermaye sınıflarının çıkarlarını temsil ettiklerini unutmuyoruz elbette. Sınır ötesi operasyonlara, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına el kaldıranlar yine bu partiler idi. Konumuza dönersek, değişim istemi ve dolayısı ile umut Avrupa’daki göçmenlerin de başlıca gündem maddesi haline gelmiş durumdadır. Farklı ittifakların programlarını ve aday listelerini açıklamasıyla birlikte göçmenler de hangi ittifaka, hangi adaya oy vereceklerini hararetle tartışırken partilerin de azımsanmayacak oranda oya sahip göçmenlere ilgisi artmaktadır.
Peki göçmenler ne yapacak, hangi ittifaka veya partiye oyunu verecek? İhtimalleri dörde ayırabiliriz.
Birincisi: AKP-MHP Rejimini destekleyen kesim. Bu kesim, Erdoğan’ın Türkiye’yi uluslararası arenada söz sahibi bir konuma getirdiğini, Türkiye’nin uluslararası arenada oyun kurucu olduğuna inanan ve dolayısı ile hem ülkeyi hem de ülkenin insanlarını yurtdışındaki ezilmişlik psikolojisinden çıkardığını düşünüyor. Rusya Federasyonu’na yakınlaşma, Rusya-Ukrayna savaşında NATO’ya rağmen tarafsız bir konumdaymış gibi davranıp arabuluculuk yapmak ve tahıl koridorunun açılmasında üstlendiği rol, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusunda görünürde direnen büyük devlet görüntüsü Türkiye kökenli göçmenlerde ve özellikle de gençlerde kendilerine güveni artırdı. Bu kanıya maalesef kimi ‘sol’ görünümlü kesimler de katılıyorlar. Onların gerekçesi ise yukarıdakilere yakın olmakla beraber aslen Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve Yeşil Sol Parti’ye mesafe koymasından kaynaklanıyor.
İkincisi: Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde adayların tümünün sermaye sınıfının temsilcileri olduğunu düşünen ve hiçbir adaya oy verilmemesini savunan bir kesim var. Bu kesim, mevcut koşulları göz ardı ederek kurtuluşun hemen ve ancak bir sosyalist devrimle gerçekleşeceğini savunmaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde mevcut adaylardan hiçbirine oy vermeyi kabul etmezken milletvekili seçimlerinde Emek ve Özgürlük İttifakı’na oy vermeyi kabul ediyor bu kesim.
Üçüncüsü: Tek adam rejimine son vermek için tüm muhalif kesimlerin Millet İttifakı’na ve onun Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermeleri gerektiğini düşünen kesim. Bu kesim daha ziyade muhafazakâr, sosyal demokrat kesim ve Alevilerdir. Dolayısı ile bu kesim Emek ve Özgürlük İttifakı’na da yaklaşımlarında tedirgindir, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı ve özellikle de Türkiye İşçi Partisi’ni böylesine bir durumda bölücülükle suçlamaktadır.
Dördüncüsü: Emek ve Özgürlük İttifakı. Bu seçimlerin özgürlük, demokrasi, adalet mücadelesi olduğunu düşünen sol, sosyalist, demokrat, Kürt insanının birleştiği ittifak. Farklı dillere, inançlara, kültürlere sahip ne kadar horlanmış, ezilmiş, ötekileştirilmiş, katledilmiş, yok sayılmış insanlar var ise kendilerini Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yanında görüyor. Onlar, bu seçimlerin hangi koşullarda yapıldığını ve kavganın emek ve hürriyet kavgası olduğunu gayet iyi biliyorlar. Bu nedenle Avrupa’nın her yerinde kurulan Yeşil Sol Parti’nin seçim büroları büyük ilgi görüyor.
Zaman, ayrışma, zamanı değildir. Zaman, barışa, demokrasiye, halkların kardeşliğine, adalete sahip çıkma zamanıdır. Sadece tek adam rejimine son vermek yeterli olmayacaktır. Sonrasında yaşamı yeniden inşa etmek mecburiyetindeyiz.
Sonuçta Avrupa’daki göçmenlerin oy oranı hafife alınmamalıdır. Avrupalı göçmen de yaşadığı Avrupa ülkesindeki görece refahı, burjuva demokrasisini yaşarken kendi ülkesinin insanına Ortaçağın karanlığını reva görmemelidir, oyunu barıştan, demokrasiden, adaletten yana kullanmalıdır.