40. Yılında İGD’li Olmak

40. Yılında İGD’li Olmak

“İlerici Yurtsever Gençlik” gazetesi ile 1975’in -sanırım- Kasım ayında buluşmuştum. Henüz toy ve genç bir lise 2 öğrencisi iken, derginin iki sayısını abim İhsani (Ümraniye Lisesi son sınıf öğrencisiydi), soğuk bir akşam karanlığında Fikirtepe’deki evimize getirmişti. Bu gazeteleri ona da sınıf arkadaşı Ali Haydar Çınar vermiş. Ben, o akşam ve bütün bir hafta, bu iki gazetedeki tüm yazıları heyecanla ve merakla okuyor, gururlanıyordum. Çünkü 1973’te Erzincan’da Kültür Derneği aracılığıyla solcularla, devrimcilerle buluşmuş ancak 1975 güzüne kadar kendimi bir siyasi yapıya, gençlik örgütüne ait hissetmiyordum. İşte ne olduysa, o hafta oldu ve ben bu gazete ile “işçi sınıfı”, “işçi sınıfının öncü gücü”, “yolumuz işçi sınıfının yoludur.” kavram ve şiarlarıyla tanışınca “işte bu..!” demiştim.

Çok zaman geçmeden, “İlerici Gençler Derneği” (İGD) de 5 Ocak 1976’da kurulunca kendimi Kadıköy Şubesinde buldum. Ondan sonra da değişik alanlarda (lisede, Eğitim Enstitüsünde, fabrikada, Türkiye Maden İş Sendikasında) devrimci mücadelenin hep içinde oldum. Dolayısıyla İGD, benim için bir kişilik bulma, kimlik edinme ve olanaksızlıklar içerisinde ayakta durma direncini yakalama yeri olmuştur. Bu nedenle, o günden bugüne, bu örgüte bir “aidiyet” duygusuyla bağlıyımdır, bütün İGD’liler gibi.

Şairin dediği gibi, “ne geçmiş tükendi ne de gelecek” inancıyla hâlâ aynı inanç ve heyecanla mücadelenin içinde olanlar, “kemale erme”nin rehaveti ile inzivaya çekilenler, “yorgun demokrat”ı oynayıp gelecek umutları kalmayanlar, gelecekle ilgilenmeyip “geçmişi tüketmek” adına geçmişin mirasıyla beslenenler, hatta kendini şu anda devrimci bile hissetmeyen birçok eski arkadaşımız ve yoldaşımız, her yıl 5 Ocak’ta bir araya geliyor, anılarını tazeliyor, eski yoldaşlarla buluşmanın hazzını yaşıyor, bir an için de olsa, yalnızlık – yorgunluk duygularını törpülüyorlar.

Bundan daha güzel ne olabilir ki yoldaşların buluşması adına…? Ancak bu buluşma biçimi sorunlu bence. Örneğin bu yılki buluşma, 100 TL veren (verebilecek) lerin katıldığı içkili – yemekli bir buluşmaydı. Hem bu parayı ödeyemeyeceği için hem de haberi olmadığı için katılamayanları düşününce bu buluşmaların daha farklı bir anlayış ve organizasyonla yapılması gerektiğini düşünmeliyiz. Diğer yandan, bu buluşmalar, hem politik hem de sosyal bir amaç taşımayacaksa, “geçmişi tüketmek” ten öteye geçemeyecektir, diye düşünüyorum.

Ülkenin her yanı yangın yerine, kan gölüne dönmüş, iktidarın siyasi baskıları zirve yapmış; “demokratım” demenin, barış istemenin bile suç sayıldığı, korku duvarlarının yükseldiği bu dönemde, iktidarın bu faşizan baskılarına, Kürt halkına uygulanan inkâr ve imha politikalarına, işçi sınıfının her yönden kuşatılmışlığına karşı, bu buluşmalar bir anlam ifade edebilmeli diye düşünüyorum. Sanatsal gösterilerin, politik konuşmaların yapıldığı salon mitinglerini hatırlayalım. Keşke böyle bir gece düzenlenseydi de hem eski yoldaşların birçoğunun umutsuzlukları umuda dönüşseydi hem iktidara karşı, “biz hâlâ varız, mücadeleye devam ediyoruz.” denilmiş olsaydı hem de daha geniş bir katılımla bu buluşmalar bir anlam kazansaydı.

Bir dönemin ilerici devrimci yurtsever gençliği olarak, yine “Yolumuz işçi sınıfının yoludur.” şiarını kılavuz edinmiş yeni bir “İLERİCİ DEVRİMCİ GENÇLİK” hareketi yaratmanın yolu da bu tür etkinliklerden, buluşmalardan geçmektedir. Umarım bundan sonra gerçekleşecek buluşmalar, daha geniş katılımlı ve politik amaçlı olur. Bunu gerçekleştirmenin yolu da herkesin ve her yapılanmanın bir araya gelerek ortak bir bildiri ve programla bu buluşmalar için görev almasından geçiyor.

Bugünlerde büyük bir gururla andığımız büyük şair, komünist ozan Nâzım Hikmet için Pablo Neruda’nın dediği gibi, “Altmışında bile komünist olabilmek.”... Tam da bunu demek istiyorum.


Konuyla ilişkili diğer makaleler