Gençlik ve Gelecek
Dünyadaki sınıf savaşımları tarihine baktığımızda, tüm eylem ve ayaklanmalarda, o eylem ve ayaklanmalara bir dinamizm, bir heyecan kazandıran kesimin “gençlik” olduğunu görürüz. Bunda belirleyici olan şey, genç kuşakta bulunan coşkun bir heyecan, sonsuz enerji ve onun yarattığı dinamizm ve gerçekleştirmesi zor ama gerekli hayaller.
Enerji, dinamizm, heyecan, coşku ve hayaller... İşte bunların toplamı, doğaldır ki müthiş bir güç ve etki yaratacaktır. Bu gücün karşısında hiçbir güç - silahlı da olsa – dayanamayacak, uzun erimli olamayacaktır. Gençlik, bu güçle güzel şeyler yaratacak; özlenen, hayal edilen o güzel günleri yakalayacaktır.
Ancak, gençliğin bütün bunları gerçekleştirebilmesi için iki şey daha gereklidir ki bu iki şey olmadan elde edilen başarılar ve güzellikler hem uzun soluklu hem de anlamlı olmayacaktır. Çünkü “sosyalist devrim”le sonuçlanamayan kazanımlar, burjuvaziye sadece bir darbe vuracak ancak hakim sınıfın iktidarını yıkamayacaktır.
Bu gerekliliklerden ilki örgütlülük. Örgütsüz hiçbir güç, burjuvazinin, sermayenin karşısında duramaz. Çünkü burjuvazi örgütlü. Burjuvazi, yani erki elinde bulunduranlar, kendi yasalarını etkin ve kalıcı kılmak için, “devlet” mekanizmasını oluşturmuş ve “devlet”i sistematik olarak güçlü ve devamlı kılmak için bütün araç ve olanakları kullanmaktadır. Yani hakim sınıflar – her zaman – tehlikenin farkındadır ve örgütlüdür. Bu sebeple gençlik de örgütlü olmalıdır.
Peki, nasıl bir örgüt ve örgütlülük..?
Bu soru aynı zamanda ikinci gerekliliği de içerir. İkincisi de işçi sınıfının öncülüğünde oluşturulmuş “avangard (öncü) parti” dir. Bu parti (yani örgüt) “Komünist parti” dir. İşçi sınıfının öncülüğü olmayan hiçbir devrim, sömürüsüz ve sınıfsız bir düzeni hiçbir zaman yaratamamış ve yaratamayacaktır.
Gerek öğrenci gençliğin, gerek Kürt gençliğinin, gerek köylü gençliğin, gerekse işçi gençliğin gerçek kurtuluşu “devrim ve sosyalizm” olduğuna göre, örgütü de bunu gerçekleştirecek “öncü parti” dir. Çünkü işçi sınıfının öncülüğüne inanmayan, hatta işçi sınıfının, gençliğin ve aydınların öncülüğü olmadan devrimi gerçekleştiremeyeceğine inanan örgütler “sağ” ve “sol” sapma küçük burjuva örgütlerdir. Bu tür örgütlerin gerek dünyadaki gerek Türkiyedeki mücadele tarihine baktığımızda önlerine hiçbir zaman “devrim” hedefini koymadıklarını, gençliği de bu hedefe yönelik hazırlayamadıklarını görürüz.
Örneğin Türkiyenin yakın tarihine damgasını vuran “Gezi” eylemlerine baktığımızda, bu eylemlere Türkiye genelinde -resmi rakamlara göre- 11 milyon insan katılmış ve mücadelearalıklarla- altı ay boyunca devam etmiş ama hiçbir kazanım elde edilemediği gibi, küçük burjuva örgütler gençlik tabanını yitirmiş ve sonuçta gençlik, önüne “devrim” hedefini koymayan örgütlere güvenini yitirmeye başlamış ve farkında olmadan “örgütsüzlüğü” örgütlemeye başlayan bir süreç yaşanmıştır. Mahalle ve park forumları bunun en belirgin örnekleri olarak görülebilir.
Diğer yandan, tersanelerde, limanlarda, madenlerde, fabrikalarda “şalteri” indirdiğinde hayatı durduracak işçi sınıfı, bu “gezi” sürecine belki gönülden katılmış ama eylemleriyle bu sürece katılamamıştır. Bu örnek bile, işçi sınıfı ve onun öncülüğü olmadan hiçbir mücadelenin sonuca ulaşamayacağını göstermiştir.
Bütün bunlar, gençliğin, hem demokratik taleplerini elde etmek hem de devrim hedefine ulaşabilmek için, tek adresinin, “işçi sınıfının SAVAŞ YOLU” olduğunu göstermektedir. İşçi sınıfının öncü partisinin acil ve asıl görevi de gençliği kucaklamak, ona Marksist-Leninist sınıf bilincini taşımak ve gençliği, “öncü gücün” militanı yapmaktır.
Unutmamalıyız ki diğer bütün yöntem ve yollar denendi ama olmadı...