Bereketli Topraklar Demokratik Halk Devrimine Gebedir
Rojava (Suriye Kürdistanı veya Batı Kürdistan), Suriyenin kuzey-doğu kesiminde, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeyi tanımlamaktadır. Kürtçede “bın xet ser xet” olarak da tanımlanır. Suriye Kürdistanı tamamen Suriye toplumundan uzak, korku üzerine inşa edilmiş, Suriye topluluklarından tamamen izole edilen, kardeşin kardeşe, eşlerin eşlere güvenmediği, Baas ve El Muhaberat örgütlerince yönetilen ve insanların sürekli takip edildiği bir toplum olarak anılır.
Mülk edinmeleri, kendi başlarına bir işyeri açmaları, kendi işlerinde çalışmaları yasaktı, yani Kürtlerin insan yerine konulmadığı itip kakıldığı bir yer olarak bilinirdi Rojava. Suriye hükümeti nezdinde, Suriye ırkçı devleti tarafından sürekli control ve işkence altında tutulup yönetilen bir bölge olarak bilinirdi. Sömürgeci Baas sistemi en ufak bir insan hakkı kırıntısını bile Kürtlere çok görmüştür. Rojava bölgesi daha çok Türkiye’den siyasi nedenlerle kaçmak zorunda kalan insanların ilk uğrak yerlerinden biridir. Suriye devletinin tarımsal ambarı konumunda olan ve kaçak malların organize edilip, dağıtıldığı yerdir eski Rojava. Uluslararası emperyal güçler, az da olsa laik bir ülke olan Suriye’nin şimdiki rejimini kendilerine göre dizayn edip yönetmek ve Ortadoğu’ya Suriye üzerinden çeki düzen vermek istediler. Emperyalist güçler çıkarlarını, sömürgeci işgalci çıkarlarını herşeyin üstünde tuttular. Emperyal sömürgeci güçler kendilerine göre “akıllıca” hareket edip halklar arasında savaş çıkarmanın yollarını aradılar ve bu konuda başarılı da oldular. DAİŞ gibi ırkçı, gerici, kafatasçı, günümüz dünyasının en barbar katil faşist örgütünü ortaya çıkarıp öne sürdüler. Ortadoğu’daki diğer ülkelere nazaran -kimse yanlış değerlendirmesin- az da olsa demokratik olan Suriye devletini parçalamaya karar verdiler. Faşist DAİŞ barbar çeteleri Türkiye, Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Katar, Kuveyt ve ABD tarafından desteklendi. Herkesin gözü önünde Musul’a saldırdılar ve engelsiz hemen aldılar, çünkü sömürgeci emperyal güçler böyle istiyorlardı. Ama yanlış hesap Bağdat’tan döner misali, Mahmur ve Şengal’e saldırınca işler karıştı. Çünkü ABD’nin güdümünde ve işbirliği halinde olan Barzani aile devleti ve hükümetine, Kürdistan topraklarına saldırınca işler çığırından çıktı. Emperyal güçler, DAİŞ gibi faşist örgütü kontrol edemez duruma geldiler, bu sefer Rojava Kürdistanına yöneldiler ve tabii ki sert kayaya çarptılar. Bugün bu yazıyı yazdığım 12 eylül faşist askeri darbesinin yıl dönümünden kısa bir süre önce, Kürt Özgürlük Hareketinin lideri Abdullah Öcalan, yapay cetvelle çizilen Suruç sınırından bir yoldaşıyla Rojava Kürdistanına geçti, 20 yıl boyunca Rojava halkını örgütledi, birebir konuştu, ulusal ve sınıfsal mücadeleyi, parti kavramını, demokrasiyi, emeği, özgürlüğü, halkların birlikte kardeşçe yaşamı hakkında görüşlerini anlattı. Cizire’de, Afrin’de, Kobane’de, Kamışlı’da çalışmalar yürüttü. Suriye’den zoraki çıkarılıncaya kadar yürüttüğü çalışmalarının sonuçları ortada duruyor. Emperyal güçler Suriye’ye saldırınca Beşar Esad askeri güçlerini Kürdistan’dan çekmek ve Şam ile Halep kentlerine doğru güçlerini konuşlandırmak istedi. Bu ara PYD, yani Demokratik Birlik Partisi de, önderliğin örgütlediği alanlara yönelip halkları örgütledi, silahlı güçlerini, YPG’yi kurdu. Baas rejiminden bıkmış olan halklar, bir an önce gitmesini isteyip PYD ye sarıldılar. 1970’li yıllarda da Kürtler mücadele başlatmışlardı ama yetersiz kaldılar korkunç katliamlardan geçtiler, örgütlülükleri yetmemişti.
DAİŞ çetesini sahaya sürenlerin başındaki Türkiye ve şu andaki faşist AKP zihniyeti ve hükümetinin girişimi ve silahlandırılmasıyla Kürt bölgelerine yönlendirildiler. Her tarafı yakan, yıkan DAİŞ çeteleri Kobane’ye kadar geldiler, taş üstünde taş bırakmadılar, çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın kız demeden herkesi öldürdüler, halkların namusuna göz diktiler, köle pazarlarında sattılar, fuhuşa zorladıkları kadınları köle pazarlarında bilerek sattılar, Kürtlerin onurunu çiğnediler, Ezidi halkının varlığı olan onurunu namusunu ayaklar altına almaya çalıştılar. Türkiye’nin işbirlikçisi konumunda olan KDP ve Barzani aile hükümeti, Kürtlere, halklara, Ezidilere sahip çıkamadı. AKP’den korkusundan dolayı, ta ki gerilla ayağa kalkıncaya, Mahmur’u, Şengal’in yarısını DAİŞ faşist çetelerinden kurtarana kadar... Gerilla, Kobane’de olağanüstü bir mücadele verdi. Denge YPG’den yana dönmeye başladı, Kürtler tarihlerinde dört zafer kazanmışlar; Kobane, Gıre Sipe, Tel Abyat ve 7 Haziran... Seçimlerde dostlarıyla birlikte, yani demokrasi güçleri ve Türkiye’deki halklarla ve en önemlisi de Türkiye işçi, emekçi sınıfıyla birlikte AKP faşist zihniyetini yenmeyi başardılar. Türkiye işçi sınıfı grevdeki şanlı otomotiv metal işçileri her konuda Kobane halkıyla dayanışma içinde oldular, Sosyalist gençler canlarıyla ödeyip Rojava’ya koştular, dünyanın değişik yerlerinden gençler savaşmaya geldiler. Kobane, 21. yüzyılın Ortadoğu’daki devrim merkezi konumuna geldi. Asıl sorumuz da Rojava devrimi nasıl bir devrimdir konusuna net cevap vermek olmalı. Rojava Kürdistanı bölgesel olarak Suriye devletinin tarımsal ambarı konumundadır, halen de öyledir. Tam olarak kapitalist üretim ilişkileri ile kapitalist üretim araçlarının, kapitalist üretim biçiminin hiç oluşmadığı, o bölgeye uğramadığı, işçi sınıfının oluşmadığı, örgütlenemediği bir yer. Ayrıca Suriye Komünist Partisi, bir çok kadrosu ve yöneticisi Kürt olmasına rağmen bu bölgede yeteri kadar örgütlenemedi, etkisiz kaldı. Dolayısıyla Rojava’da emek sermaye ekseninde çatışmanın gelişmediği koşullarda, gerçekleşen devrimin sosyalist bir devrim olmadığı aşikardır. Özel mülkiyet kaldırılmamış, olduğu gibi devam etmektedir. Bu nedenle, Rojava devrimi bir halk devrimidir, bir kadın devrimidir. Rojava’da kadınların çarşıda gezmeleri bile yasakken, erkeklerin olduğu topluma girmeleri kesinlikle yanlış ve doğru gözle bakılmazken, askeri alanında gerilla savaşında en önde, en ön cephede fedaice çarpışan, bedel ödeyen, yerel feodalizmi yıkan, meclislerde yer alan, kooperatiflerde örgütlenen, eş başkanlık sisteminde yer alan kadınlar bugün Komünal Toplumun öncülüğünü yürütüyor, katı kurallara bağlı Ortadoğu despotizmini yıkan bir rol oynuyor.
Bu değişimi kadın gerillalar başardılar, onun için Rojava devrimi aynı zamanda kadın devrimidir. Rojava devrimi inançlar ve kimlikler devrimidir. Kobane’nin kurtuluşundan sonra oluşan demokratik halk meclislerinde herkes; Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Kürtler, Araplar, Çerkesler, Türkmenler, Aleviler, Sunniler, bölgeyi birlikte yönetmeye başladılar, Halk Meclislerinde eşit haklı yer edindiler. Kendilerini yönetmelerine imkan sağlandı, her kesimden, inancını, kimliğini koruyarak Halk Meclislerinde yerlerini aldılar. Onun için inançlar ve kimlikler devrimidir. Rojava devrimi halk devrimidir. Faşist çeteci barbar DAİŞ’e karşı, ayrıca BAAS’ın gerici diktatoryal rejimine karşı halklar birlikte mücadele edip birlikte yönetmeye başladılar. Kürtler bu savaşı kazandı, Kürtler kendileri yönetecek, diğer halkları yok sayacak düşüncesi bertaraf edilerek halklar meclislerde yer aldılar, beraber açık ekonomiyi, komünal ekonomisini inşa etmeye başladılar. Halklar bir arada yaşamaya başladılar onun için halklar devrimidir. Rojava devrimi ekolojik demokratik devrimidir dememizdeki amaç kurtarılan bölgenin ekolojik yapısına çok değer verildiğinden, ekolojik dengelere dikkat edildiğinden, kapitalist endüstriyalizme karşı çıkarak demokratik ekolojik yapıya önem arz edildiği için, ayrıca Rojava dünyanın en demokratik anayasasının yapıldığı yerlerden biridir. Din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet ayırımının olmadığı eşit ve ekolojik bir toplum adalet, özgürlük ve radikal devrimci demokrasinin esas alındığı, insanların eşit şekilde barındığı, temsil edildiği için demokratik devrimdir.
Rojava devrimi, Ortadoğu devrimidir anlamı da Ortadoğu’da oluşan despotizmin zincirlerinin kırıldığı, aile devletlerinin duvarlarının yıkıldığı, sorgulayıcı bir gençliğin oluşumu, halkların demokratik meclislere katıldığı, Ortadoğu’ya üçüncü bir yolun açıldığı, devrimdir. Demokratik ölçüleri esas alan topluma doğru değişim dönüşüm geçiren Ortadoğu halkları ayağa kalkmış durumda. Demokrasi istemleri baskı ve zorla engellenmekte ama tarihin akışını mücadelenin önünü kimse engeleyememiştir. Onun içinde Ortadoğu devrimi diyoruz. Bu gelişmelerden sonra, sosyalizmin geleceğinden şüphe etmek insanlığın geleceğinden şüphe etmektir. Bu bereketli topraklar demokratik halk devrimlerine gebedir.