Yeniden Başa Dönüyoruz!
Sabırsızlıkla, hırsla ve umutla beklediğimiz ve aynı zamanda büyük bir endişeyle karşıladığımız 14 Mayıs Seçimlerini geride bıraktık. Seçimleri geride bıraktık ama seçimlerin bıraktığı iz çok ağır oldu ve kolay silinecek gibi değil.
Ülkenin sosyal, ekonomik ve politik durumunu göz önünde bulundurarak yeni gelişmelere gebe olduğunu ve halkların, işçilerin ve emekçilerin lehine bir doğumun olacağını, demokratik bir yaşama doğru yeni bir sürecin başlayacağını umut etmiş ve buna bağlı olarak motivasyonu yüksek tuttuk. Ne yazık ki tabiri caizse dağ fare doğurdu.
Ülke genelinde HDP oylarının bir önceki seçime göre düşmesi ve hedeflenen 100 vekilin çıkarılmaması, AKP'nin parlamentoda birinciliği alması ve K. Kılıçdaroğlu'nun birinci turda Cumhurbaşkanlığı kazanamaması hepimizde ister istemez bir moral kaybına neden oldu. Bir moral kırıklığı içinde iki hafta sonra yapılan Cumhurbaşkanlığı 2. Tur seçimlerine gidildi. Gerçek şudur ki kitlelerin büyük bir kesiminin morali çökmüş ve geriye çekilmişti.
AKP-MHP iktidarının anti-demokratik tavrını ve ona karşı muhalefetin gücünü göz önünde bulundurarak ikinci turun bıçağın sırtında olduğunu tahmin ediyorduk. Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi. Her ne kadar hava puslu, at izi it izine karışmış olsa da görünen köy kılavuz istemiyordu bir. Bu acı gerçeği yaşayarak bir kere daha gördük. Ağır bir bedel ödeyerek tecrübe edindik. Tabi ki ders çıkarana, ders çıkarmasını bilene.
Seçimlerin son anına kadar her şey bir nevi soyut ve özneldi. Umutlar, tahminler, kurgular, iyimserlik, bol keseden atmalar ve sair.
Ne zamanki şaibeli olmakla birlikte seçim sonuçları ortaya çıkınca hepimiz veya bazılarımız şapkamızı çıkarıp önümüze koyarak yeniden başa dönerek düşünmeye başladık.
Nerede hatayı yaptık, nerede eksik çalıştık, neye dayanarak iyimser olup çok umutlu olduk, başımızdan kavak yelleri esip kendimizi rüzgârlara kaptırarak?
Bir kere şu belliydi ki genel olarak muhalefet ve özel olarak da HDP halk kitlelerinde yeteri kadar bir heyecan yaratmıyordu. Halk yığınları için politika güven ve heyecan demektir. Sokaklara, sahalara ve meydanlara yüzünü çevirenler bir ilgi bir coşku görmek ister. Kuşkusuz bir güven ve heyecan vardı. Ama nasıldı ne düzeydeydi? Ona bakmalı.
Bunca krize, açlığa, işsizliğe, baskı ve zulme, hırsızlığa, talana ve hukuksuzluğa karşı, daha dün gibi yaşanan Covid-19 pandemisine karşı ve 6 Şubat'ta meydana gelen Maraş merkezli depreme karşı devletin ve iktidarın yetersizliğine ve etik olmayan tavrına karşın AKP yine en çok oy alan parti oluyorsa ve ırkçı, dinci, gerici ve faşist kesimlerin oyları artıyorsa herkes bir kere değil bin kere düşünmeli, eleştiri ve özeleştiri vermelidir. Her yurtsever, devrimci ve sosyalist büyük bir soğukkanlılıkla bunun gerekliliğini yerine getirmek zorundadır. Yoksa yeniden düşünmek, tartışmak ve değişim adına yola çıkmak boşuna kürek çekmekten öte bir şey değildir.
Kendi kulvarımıza dönerek bir kaç noktanın altını çizmek istiyorum. Kurulması ile büyük bir güven ve heyecan uyandırması beklenen Emek ve Özgürlük İttifakı, bir türlü ete kemiğe bürünmediğinden kendisinden beklenen umudu vermedi ve bir dinamizmi yaratamadı. İşin gerçeği kağıt üzerinde kaldı. TİP'in Yeşil Sol Parti logosundan ayrı kendi adıyla seçime girmesi endişeleri çoğalttı. Seçim sonuçları bu endişelerin haklılığını gösterdi. HDP ve İttifakın kimi bileşenleri kendilerine verilen vekil kontenjanları için yeteri bir çalışma yapmadıkları ve bir nevi hazıra konduklarını pratik ortaya koydu. Vekillik beklenti ve hesapları parlamentarizmi ve popülizmi körükledi. Sokak mücadelesi geri plana atıldı, umursanmadı ve kitleler pasifizme itildi.
Kürt halkından kimilerinin "Türkiyelileşmek özgürlük mücadelesine zarar verdi", "Yeniden 90'lı yılların mücadele ruhuna dönüş yapmalıyız" ve "Türk Solu halkımızın mücadelesine sahip çıkmıyor" demesi yukarıda belirttiğimiz olgulardan kaynaklanmaktadır.
Ayrıca yeni bir 'Barış süreci" için HDP'nin bir müzakere partisi konumuna getirilmesi ve genişleme adına Cengiz Çandar, Hasan Cemal gibi kitle desteği olmayan, liberal ve tartışmalı kişiliklerin listelerin en başlarında yer verilmesi devrimci ve sosyalist çevrelerde benimsenmeyerek yaralanmaya yol açtı. Çok farklılık beraberinde yüksek bir niteliği getirmemekte ve partide mücadele ruhunu güçlendirmemektedir.
Kürtlerin bu konuda haklı yanı da var. Kürt halkının ekmek ve su gibi barışa ve özgürlüğe ihtiyacı var. Onun için kendisine uzatılan her eli sevgiyle tutmaktadır. Görünen odur ki HDP demokrasi mücadelesi için önemli bir işlev görmekle birlikte yetersiz de kalmaktadır. Batıda, Orta Anadolu'da ve Karadeniz'de ciddi bir örgütleme sağlamamaktadır. Bu eksiklik ancak ve ancak bütün işçi ve emekçilere hitap eden, kalbine dokunan ve işçi sınıfı bilinciyle çalışma yapacak bir yapı ile mümkün olabilir. Kürdistani renk muazzamdır ancak ülkenin büyük kesiminin eksikliği, dağınıklığı ve örgütsüzlüğü apaçık ortadadır. Onun için bu bölgeler için yeni bir dil, yeni bir çalışma tarzı ve yeni yapılara ihtiyaç var.
Yaşamakta ve çalışmakta olduğumuz yerelde HDP'ye can veren HDK'de vücut bulan demokratik ve yerel meclislerin ne ismi ne de cismi var. Bununla birlikte somut olarak kendi il ve ilçelerinde kadın, gençlik, ekoloji ve emek komisyon ve meclisleri olmayan bir parti kendi içinde ne derece örgütlü sayılabilir ve seçimlerde ciddi bir oy artışı sağlayarak başarılı olabilir? Ve çok ilginçtir ki gönüllü olarak kendini müşahit yazdıran arkadaşların büyük bir kısmı seçim günü ne görev yerine gittiler ne de telefonlarına baktılar. Kimileri ise parti binalarına uğrayıp birer filozof kesilirken iş yapmaya sıra gelince birer muamma oldular. Politik çalışmalar bire bir şahit olduğumuz bu dönemde -ilçe bazında- faal olarak 8-10 kadar kişi tarafından yapıldı.
Düşünün ki Trakya bir işçi yatağı, burada çok farklı halklar yaşamakta, Ergene ülkenin ikinci kirli bölgesi ve Mezopotamya ve İç Anadolu'dan müthiş bir göç akını var.
Trakya bölgesinin bu has özelliklerini göz önünde bulundurarak İyi bir çalışma yapan bir partinin başarısız olması ve Kürdistanî alana sıkışması düşünülemez. Trakya'nın halklarına, işçilere ve kır yoksullarına iyi hitap eden, sıcak bağ kuran ve derdine derman olan bir partiye kimse sırtını çevirmez ve çevirmemelidir.
Bölgeden koparak Trakya bölgesine yerleşmiş bulunan önemli bir Kürt nüfusu var ve bu oranının katbekat büyüklüğünde diğer halklar yaşamakta. Sömürü, çevre kirliliği, işsizlik ve enflasyon bütün halkların ezilenlerin ve yoksulların ortak sorunu olmakla birlikte Kürt halkımızın ayrıca kimlik sorunu bulunmaktadır. Kürt halkı ekmek kavgası ile birlikte özgürlüğü için de mücadele etmek zorundadır. Kürt insanı için mücadele daha da çok renklidir.
Seçimler bir kampanya dönemi parlamento ise bir mücadele alanıdır. Devrimci demokratik mücadelede belirleyici olan sokak, fabrika ve üretim alanlarıdır. Halkların barış, özgürlük ve demokrasi talebi işçi sınıfının üretimden gelen gücüyle buluşmalıdır. Bu gerçekleştiğinde ülkede demokratik bir dönüşüm süreci başlayacaktır.
Yeniden başa dönerek bir kere daha altını çizelim: Yerellerde demokratik halk ve işçi meclisleri kurulmalı, geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.